Adil yargılanma talebiyle birbirinden 31 gün arayla açlık grevine başladılar. 5 Nisan Avukatlar Günü’nde eylemlerini ölüm orucuna çevirdiler. Halkın Hukuk Bürosu avukatlarından Ebru Timtik 187, Aytaç Ünsal 156 gündür açlık direnişindeler. Aralarında ÇHD Başkanı Selçuk Kozağaçlı’nın da bulunduğu devrimci avukatlar 12 Eylül 2018’den beri hapisteler ve çeşitli cezalara çarptırıldılar. DHKP-C örgüt üyeliği suçundan Ebru Timtik 13 yıl 6 ay, Aytaç Ünsal 10 yıl 6 ay hapse mahkum edildi. İddianamenin gizli tanık beyanına dayandığını belirten avukatlar hukuk devletine uygun yargılanma talepleri için ortaya canlarını koymuş bulunuyorlar.
Son yıllarda Grup Yorum solistlerinden Helin Böke direnişinin 288’inci gününde öldü. Ardından, gene adil yargılana talebiyle ölüm orucunda bulunan, Mustafa Koçak eyleminin 297’inci gününde yaşamını yitirdi. Grup Yorum solistlerinden İbrahim Gökçek 323 gün sonra eyleme ara vermesine rağmen kurtarılamayarak yaşamını yitirdi.
Türkiye adalete susamış bir ülke. AKP iktidarı sonrası, adaletsizlikler daha çok arttı. Türkiye hapishanelerinde burjuva hukuka göre dahi beraat etmesi gerekirken müebbet hapis cezalarına çarptırılan devrimciler var. Ancak, AKP iktidarına kadarki süreçte bu şekilde cezalar verilmesi kural değildi. Delile dayandırılmadan cezalar yağdırmak AKP iktidarı döneminde kural oldu. AKP böylece sözde en çok eleştirdiği tek parti diktatörlüğü dönemini bile çok gerilerde bıraktı.
1938 yılında devrimci hareketimizin liderlerinden Hikmet Kıvılcımlı Donanmayı isyana teşvik asılsız iddiasıyla hapse atılıp delilsiz bir şekilde 15 yıl hapse mahkum edilmiş ve 12 yıl hapis yatmıştı. Kıvılcımlı duruşmada savcının iddialarına destek için delil sunmadığını söyleyince savcı “Biz Doktor Hikmet için delil arayacak kadar safdil değiliz!” cevabını vermişti. Aynı yıl Nazım Hikmet gene orduyu isyana teşvik etmek iddiasıyla, kesin beraat etmesini beklediği, yargılamadan toplam 28 yıl 4 ay hapis cezasına çarptırılmış ve cezası onaylanmıştı. Ama o dönemlerde bile bu tür cezalandırmalar kural değil istisnaydı ve o yüzden tarihe geçti. Artık yargı sistemi sahte deliller ve sahte şahitler üretiyor.
Yargı 12 Mart ve 12 Eylül askeri darbesi dönemindeki mahkemelerde bile bu denli siyasi iktidarın denetimi altında değildi. Yargıyı ele geçirdikten sonra savunmayı da susturmaya ve ele geçirmeye çalışıyorlar. Bu yüzden direnişteki yiğit insanlar ve arkadaşları bu anlamıyla genel bir bir demokratik talebin sözcülüğünü yapıyorlar.
Burada üzücü olmayı ve yanlış anlaşılmayı göze alarak belirtmek zorundayız ki arkadaşların kendilerini feda etmelerini doğru bulmuyoruz. Hatta Türkiye’de ölüm oruçlarını ve kamuoyunda intihar eylemleri adı verilen feda eylemlerini genel olarak doğru bulmuyoruz. Ölüm orucu eylemlerine destek için dergimizde haberler yapıyoruz. Bu amaçla pankart astığımız ve hatta gösteriler yaptığımız oldu. Bunların kamuoyunu etkilemek için nasıl yetersiz olduğunu ve hele ki eylemcilerin taleplerinin kabul edilmesine özel bir katkı yapamayacağının farkındayız. Eylemlerin haklı ve fedakarca olması ise onların yerinde eylemler olduğu anlamına gelmiyor. Ölenlerin bir anlamda mesajlarını ileterek amaçlarına ulaşmış olduklarını kabul edilse bile sağ kalanların önemli bir kısmı yaşamlarının sonraki kısmında büyük zorluklar yaşıyor. Eylemde yaşamlarını yitirenler, görebildiğimiz kadarıyla eylemde verdikleri mesajlarından çok daha değerli devrimciler oluyor.
Gerek eylemdeki bu yiğit insanların gerekse onların arkasında duran devrimci hareketin, belirledikleri mücadele hattında canla başla çalıştıklarını görüyoruz. Doğru bildikleri yolda örgütlü, fedakarca ve kararla bir şekilde yürümelerine saygı duyuyoruz. Yalnızca ölüm orucundaki Aytaç Ünsal’ın mektubunu okumak bile direnişteki bu insanın devrimci samimiyeti hakkında kanaat edinmek için yeterlidir. Hayatın içinden devrimcileşerek adeta insanın hası haline gelen bu kahramanlar, Nazım Hikmet, Hikmet Kıvılcımlı, Aytunç Altay gibi devrimci olarak yaşayıp mücadele ederek insanlığa daha büyük hizmetlerde bulunabilirler.
Arkadaşların şartları ve tecrübeleri göz önünde tutarak düşünmelerini talep ediyoruz. Çağrımız, direnişteki insanları inançla ve özveriyle destekleyen arkadaşlarınadır. Böyle bir suskunluk döneminde sesinizi duyurdunuz. Bu anlamda amaca büyük ölçüde ulaşıldı. Artık ölüm oruçlarına son verelim. Bu yol bizi hiç istemediğimiz sonuçlara götürüyor.
ODAK DERGİSİ