OVP ve emekçiler

0
238

*Aşağıdaki yazı 20 Eylül 2023 tarihinde Sol Haber sitesinden alınmıştır.

Oğuz Oyan

Orta Vadeli Program 2024-2026″ (kısaca OVP) 6 Eylül’de açıklandı. Aynı günden başlayarak OVP üzerine çeşitli TV kanallarında yorumlar yaptım; 7 Eylül’de de soL Portal’da ilk saptamalarım yayınlandı. Korkut hocanın da gene burada 15 Eylül’de sıkı bir değerlendirmesi yer aldı. Değerli meslektaşlarım Aziz Konukman, Hayri Kozanoğlu, Aziz Çelik, Atilla Özsever… de Programın çeşitli yönlerini büyük bir yetkinlikle ele aldılar. Yeni şeyler söylemek zor olsa da söz verdiğimiz gibi konuya tekrar dönüp emek kesimi açısından bir toparlama yapalım.

Tüm OVP’lerde bolca tutarsızlık ve çelişkiler yer almasına alıştırıldık. Son OVP bundan azade değil. Buna rağmen OVP’leri önemsiyoruz çünkü sonuçta yakın geleceğe ilişkin bir niyet beyanı ortaya koyuyorlar. Bazen açıkça, çoğunlukla örtülü bir biçimde. Son OVP’nin temel farkı, aynı iktidar döneminde farklı bir ekonomik politika uygulamak anlamına gelmesi. Nitekim bu bakımdan önceki OVP (2003-2025)’den farklı bir anlayışı, ortodoks neoliberal politikalara dönüşü yansıtıyor. Bununla birlikte sınıfsal benzerlik esastır: Bu Programın ana çizgisi de, öncekiler gibi, sermaye yönlüdür.

Bu bağlamda son OVP aynı zamanda uluslararası finans çevrelerine yazılmış bir “niyet mektubu” niteliğindedir. Aynı zamanda yabancı sermayeye de bir “davet mektubu”dur. Niyet beyanlarına Dünya Bankası (DB) hemen alıcı olup kredi musluklarını açtığına göre, yeni ekonomi yönetiminin bunu dere tepe pazarlayarak daha fazla kaynak girişini temin etme peşine düşmesi beklenir. Çünkü DB üzerinden gelecek finansman, Türkiye’nin devasa ihtiyaçları göz önüne alındığında, Programa simgesel destekten öteye gitmeyecektir.

Niyet beyanları makro-ekonomik hedeflerden çıkarılabileceği gibi, çeşitli başlıklar altında toplanan politika tedbirlerinin çözümlenmesinden de çıkarılabilir. Bazen olmayan maddeler de, mefhumu muhalifinden giderek, bir niyetsizlik beyanı olarak kabul edilebilir. Örneğin bu Programda emek yanlısı politika tedbirleri yer almamaktadır; hatta tam tersine, doğrudan öyle söylenmese de, metnin tamamına sinmiş bir emeğin kazanılmış haklarına karşıtlık vardır, ücretlerin enflasyona ezdirilmesi vardır. 

Gene bu programda oraya buraya tarımla ilgili dağınık maddeler (s.18, tedbir 25-28; s.24, tedbir 43 gibi) serpiştirilmiştir ama çiftçiye dönük desteklerin hiç olmazsa yasa hükmü olan GSYH’ya oranla artık yüzde 1 oranına (halen binde 3’ün altındadır) çıkartılacağına dair hiçbir angajman yoktur. Dolayısıyla, gıda enflasyonuyla mücadele bakımından üreticinin desteklenmesi veya aynı anlama gelmek üzere girdi maliyetlerinin anlamlı bir kısmının devletçe karşılanması üzerinden çare aranmayacağını anlamış oluyorsunuz. Bu bakımdan da önceki OVP’ler ile sonuncusunun bir farkı yoktur. Dolayısıyla Erdoğan-Nebati-Şimşek olsun veya başka bir üçlü olsun, bunların yerli sermaye ile birlikte Türkiye tarımını uluslararası tekellerin doyumsuz iştahına açmak dışında bir ufku bulunmamaktadır.

Programın emek karşıtı şifreleri

Bu şifreleri görmek için fazla araştırmaya gerek yok; OVP’nin 21. sayfasında başlayan “Fiyat İstikrarı” başlığı altındaki ilk iki politika tedbiri en temel niyet beyanlarını oluşturuyor: 1. tedbir olarak, “fiyat istikrarının kalıcı olarak tesis edilmesi amacıyla enflasyon hedeflemesi uygulamasına devam edilmesi” öneriliyor. Yani, TCMB’nin belirlediği nominal faiz oranınının enflasyon oranının her daim üzerinde tutulması (pozitif reel faiz alanına geçilmesi) hedefi. Nebati döneminde bunun tam tersi yapıldığına göre, “devam edilmesi”nden maksat, genel seçimlerden sonra girilen artış patikasının sonuna kadar sürdürülmesi kastediliyor. Önümüzdeki yerel seçimlerden sonra, özellikle de 2024’ün ikinci yarısında, burada gaza basılacağı tahmini yapılabilir. Bu politika tedbiri iç ve dış sermayenin beklentilerine karşılık gelebilir; ancak emek kesiminin kendi aleyhine (ekonomik durgunluk, yatırım ve istihdamda düşüşler, işsizlikte artış gibi) sonuçlar üretecek bu politikaya gönüllü olması “kurbanlık koyun” sendromu olabilir ancak. Unutmayalım, “enflasyon hedeflemesi” IMF programlarının en katı reçetelerinin başında gelir.

2. tedbir, “maliye ve gelirler politikalarının para politikası ile eşgüdümü sağlanacaktır” hükmünü içeriyor. “Gelirler politikaları” denilince ürkmelisiniz; Türkiye bu politikalarla IMF patentli 24 Ocak Kararları ile tanıştı ve yedi-sekiz yıl içinde gelir dağılımının dinamikleri tersine döndü. Daha sonra 2000 yılında başlatılan ve AKP’nin büyük bir sadakatla sürdürdüğü politikalar da benzer nitelikteydi. 2016’dan sonra da gelir dağılımının ücret gelirleri aleyhine dönüş hızı yeniden bir bölüşüm şoku biçiminde gerçekleşti. Şimdi gelen Şimşek ekibi bunu yeterli bulmuyor; çünkü seçim süreçlerinde emek kesimine fazla ödün verildiğini, özellikle 2023 yılında EYT ve ücret artışlarının ekonomiyi fazla  zorladığını, talebin hala fazlasıyla canlı olduğunu iddia edip esas olarak ücretlileri hedefleyen sert bir gelirler politikası öneriyor. Bunun anlamı toplumun geniş toplumsal kesimleri için (işçi, memur, emekli, çiftçi) gerçek enflasyonun gerisinde kalan gelirler demek. Burada da asıl balyozun yerel seçimler sonrasında geleceğini biliyoruz.

Gelirler politikaları esas olarak maliye politikaları çerçevesine girer. Zaten Yılmaz, Şimşek ve Erkan’ın ağzından sık sık  “para politikaları tek başına yetersiz kalır” sözlerini duyuyorsunuz. Gerçekten de öyledir ama, gelirler politikasını biraz da nüfusun en üst yüzde 20’lik bölümünde kalan, çoğunluğunu sermaye geliri sahiplerinin oluşturduğu, üstelik GSYH’nin yarısı kadar bir bölümüne el koyan kesimlere uygulamak acaba neden akıllarına (daha doğrusu işlerine) gelmez? 

OVP’nin bir de metinde yazılı olmayan kocaman bir hedefi var: Kıdem tazminatını fona dönüştürerek tedricen sistemden çıkarmak. Bu yeni bir hedef değil malum; yarım yüzyıla yakındır hep gündeme gelir; 12 Eylül rejimi bile göze alamadı. Peki şimdi alınabilir mi? Aslında OVP’de “Kıdem Tazminatı” kavramı bile geçirilmemiş yani açıkça yazılması göze alınamamış. Bir “tamamlayıcı emeklilik sistemi” kavramı geçiyor, üstelik büyük harflerle bile yazılmadan, TES kısaltması da kullanılmadan! (s.26, tedbir 21). Buna yer verilen bölüm, dikkatinizi çekerim, “finansal istikrar” bölümü; üstelik sosyal güvenlik sistemine ilişkin düzenlemeler olması gerektiği gibi “kamu maliyesi” bölümünde yer alırken, TES orada yer almıyor. 

Çünkü niyet belli: Kamu maliyesinde finansal sıkışıklık gene çok büyüdü; 2023-2026 dönemi Merkezi Yönetim Bütçesi açıkları toplamı 8 trilyon TL’yi buluyor. Faiz giderleri de aynı dönemde 6 trilyon TL’ye çıkıyor. Merkezi Yönetim Bütçesi açıklarının GSYH’ya oranı 2023 ve 2024 için yüzde 6,4 olarak öngörülüyor. Bunlar Maastricht ölçütünün iki katından fazlasına denk geliyor. Türkiye’nin uzun zamandır karşılaşmadığı devasa iç açıkların boyutunu gösteriyor. Bu nedenle, Kıdem Tazminatı meselesi bu defa hiç olmadığı kadar yakın tehdit olabilir. Cevdet Yılmaz bir TV konuşmasında bazı ayrıntılardan da bahsetti. 2024’ün son çeyreğinde başlatılması düşünülen TES fonuna işverenin işçinin yıllık ücretinin 11 günlüğü tutarında para yatırmasından (şimdiki durumda 30 günlük ücret karşılığıdır), fondaki birikimin devlet iç borçlanma senetlerinde değerlendirilmesinden, işçinin 60 yaşına gelince biriken paranın yüzde 25’ini alabilip kalanının emekli maaşına eklenmesinden bahsedebildi. (Bu koşullarda işçi mevcut hakkının üçte birine değil -emeklilik maaşına eklenecek sembolik tutarı saymazsak- onbirde birine razı edilmek isteniyor!) Pazarlığa açık olabilirler, işçi sınıfının/sendikaların tepkisini ölçmek istiyor olabilirler ama bu kadarına cüret edilebilmesi bile sınıf tahakkümünün şiddetini gösterir.

Emeğin haklarına ve çalışma koşullarına müdahale kuşkusuz bununla sınırlı değil. OVP’de farklı bölümlerde benzer dayatmalar yer alıyor. “İstihdam” bölümünde (s.18-20) “esnek çalışma modelleri” (tedbir 16), gerekirse ithal işgücü kullanımının teşvik edileceği (tedbir 18 ve 19), “mesleki ve teknik lise mezunlarının… istihdama erken dönemde katılmalarının sağlanacağı” gibi emeği baskılayacak önlemler öngörülürken, “kamu maliyesi” bölümündekiler de (s.26-29, 28 ve 27 nolu tedbirler)) onlardan aşağı kalmıyor: “Esnek çalışma biçimleri yaygınlaştırılacak“, “sosyal güvenlik mevzuatı ve uygulamaları değişen işgücü piyasası koşullarına ve yeni nesil esnek çalışma şekillerine daha uygun hale getirilecek”; “sosyal güvenlik sisteminde kişilerin daha çok istihdamda kalmaları teşvik edilecek”, vs..

Bütçeler ve olmayan şeffaflık

Son bir konu da, değerli meslektaşım Aziz Konukman’ın haklı olarak sürekli gündemde tuttuğu 2023 bütçesine ilişkin sis perdesi olsun. Bu konuya biz de ilk defa Ek Bütçe üzerine yazımızda (11 Temmuz tarihli soL Portal) girmiş ve bunun yetersiz ve sahte bir Ek Bütçe olduğuna vurgu yapmıştık. 2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi başlangıçta 4,5 trilyon TL’ye bağlanmış, sonra geçen Temmuz’da buna 1,1 trilyon TL’leki bir ek Bütçe katkısı yapılmıştı; oysa bu artış 2023’teki enflasyon öngörüsündeki patlamayı bile karşılayamazdı, kaldı seçim bütçesinin açıkları hiç karşılanmazdı.

OVP açıklanınca, bunun ne kadar haklı bir eleştiri olduğu bir kez daha görüldü. OVP’de 2023 yılı sonu bütçe gerçekleşme hedefi (4,5+1,1=) 5,6 trilyon TL yerine 6,6 trilyon TL olarak gösteriliyordu! Peki ama aradaki tam olarak 973,8 milyar TL farka bir açıklama getiriliyor muydu? Hayır. Nasıl olsa Erdoğan’a bir torba kanunla aşırı borçlanma yetkisi verilmişti, Meclis’in bütçe hakkı kimin umurundaydı? 2023 başlangıç açığı 661 milyar TL idi, OVP’de ise 1.633 milyara çıkarılmıştı! Aradaki fark 972 milyar TL! Yani beklenebileceği gibi bütçedeki açıklanmayan artış kadar! Üstelik Erdoğan’ın borçlanma yetkisi 1,6 trilyondan ibaret de değil, tam olarak 2,2 trilyon TL. Yani 2024 seçimlerine de bol kepçe takviye yapabilir!

Birileri Şimşek ile nihayet IMF’nin aradığı mali disipline ve şeffaflığa kavuştuğumuzu mu söylemişti?

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.