Şili üzerine: “Silahsızlanmış bir şarkı, bir tüfeğe meydan okuyamaz”

0
398

Uruguaylı ozan Daniel Viglietti’ye ait olan ve Canciones Chuecas (1971) albümünde yer alan başlıktaki şarkı sözü, bize sadece Şili yasal devriminin yıkılmasının değil, tüm devrimlerin başarı ve başarısızlığındaki şifrenin de ne olduğunu söylüyor:

Tüm devrimler bir şarkıdır. Fakat onu topla-tüfekle ve her türlü komplolarla susturan zalimlere karşı, şarkımızı hep söylemek için donanımlı hale getirmeliyiz!

Bu, hepimizin ve ülkemizin de hikâyesi! Emperyalizmi tanımayanların yani bu ışığı, bir madenci gibi alınlarına asmayanların geleceği karanlık ve felakettir. Şili’de geçen fakat dünyadaki tüm halkların yaşadığı bu drama isterseniz birlikte göz atalım. Allende’nin yasal iktidarını ve 1973 yılı Eylül ayında gerçekleşen karşı devrimi tüm yönleriyle analiz edebilmemiz için hem Allende’nin eksik ve fazlalıklarını hem de emperyalist kampın komplolarını açıkça konuşmamız gerekiyor.

1964’de Hıristiyan Demokrat Eduardo Frei Montalva ile yarışıp seçimi kaybeden Allende, aslında 1930’lardan itibaren siyasetin içinde, hatta Sağlık Bakanı olarak parasız sağlık sistemini kurmuş (ki kıtada bir ilktir bu) ve de yasal devrimi savunan bir sosyalisttir. Öyle ki silahlı mücadeleyi savunan ve MIR (Devrimci Sol Hareketi – Movimiento de Izquierda Revolucionaria) adlı örgütün liderlerinden yeğeni ile ilişkisi de örnektir. Ona: “Silahlı devrim düşüncene katılmıyorum fakat mücadelene saygı duyuyorum. Bu nedenle sana bu tabancayı hediye ediyorum” diyerek sosyalizme olan romantik inancını da yansıtmıştır.

Allende, Şili’deki komünist-sosyalist ve ilerici kesimleri bir araya getirdiği Halk Birliği (United Popula!) örgütü ile 4 Eylül 1970 yılında, yaklaşık olarak 3,5 milyon seçmenin katıldığı seçimde, oyların yüzde 36,63’ünü alarak 39 bin oy farkıyla seçimi kazanır. Onun başkanlığını 1960’lardan itibaren engellemeye çalışan ve onunla ilgili karalama kampanyaları yürüten CIA, seçilmesini engelleyemeyince, iktidara oturmasına engel olmaya çalışır. Fakat Hristiyan Demokratların desteği ile bu birinci plan suya düşer. 1970 yılında ABD Başkanı olan R. Nixon, Allende iktidarının emperyalist sisteme vereceği tahribatı görerek, soruna bizzat el atar ve Allende’nin devrilmesi için ikinci bir planı devreye sokar.

Bu ikinci plan açıkça ve kanlı bir şekilde hayata geçirilir. Hatırlarsanız benzer bir plan, ABD iktidarı ve Batıdaki şirketler oligarşisi tarafından, 1976’lardan itibaren Ecevit için de uygulanmaya başlanmıştı. Ülkemizde 1970 sonlarında devreye sokulan aynı ekonomik ambargolar-sıkboğazlar-siyasi suikastlar-katliamlar ve yönlendirilen halk kesimlerinin protesto ve eylemleri aslında çok önceden, 1970’lerin başında Şili’de devreye sokulmuştu. Fakat emperyalistlerin oyunlarını bozan gelişmeler hep olmuştur. Örneğin Şili’de ordunun darbe yapması fikrinin oluşması için yürütülen dezenformasyon ve kirli kampanyalara karşı çıkan General Schneider, Allende’nin önünü açmış ve Batı emperyalistlerin planını suya düşürmüştü. Ne varki emperyalistler, çıkarları için kim engel çıkartırsa onu yok etmekte tereddüt edemeyen gözü kanlı katillerdi. Bu yurtsever generali suikastla yok ettiler! Tıpkı Ecevit’e kimyasal silahla suikast yapmaları, fakat başaramamaları gibi!   

Ülkemizdeki Ecevit iktidarı ile Allende iktidarını elbette ki eşitleyemeyiz. Fakat ABD liderliğindeki emperyalist blokun yürüttüğü kampanya neredeyse bire bir benzer özellikler taşımaktadır. Farklılıklar ise şu şekildedir: 1- Şili’de söz konusu olan çıkarlar, zengin güherçile ve bakır madeni kaynakları iken, ülkemizdeki çıkarlar, Sovyetler’in olduğu coğrafyanın stratejik konumudur. Çıkarlarını gözeten ABD ve Batı oligarşisi, nasıl ki komplo-algı yönetme ve işbirlikçilerini fonlamayı ülkemizde hayata geçirmişse, aynı yol ve yöntemleri, Şili’de ve tüm ülkelerde uygulamaya koymuştur. Bizde ülkücü ve dinci unsurları harekete geçirip Anadolu şehirlerinde kitlesel katliamlar ve suikastlar organize ederken, Şili’de de kendilerinin yarattıkları ekonomik sıkıntılardan dolayı rahatsız olup protesto yapan kamyoncuları-madencileri ve paramiliter güçleri Allende iktidarına karşı fonlamış ve her türlü desteği vermiştir. 2- İkinci farklılık ise; Allende’nin gerçekten sosyalizme inanmış birisi, Ecevit’in de bir yurtsever olmasıdır. Bu nedenle Allende, ölümü göze alabilmiş, Ecevit ise bu nedenle uzlaşma yolunu seçerek 1978 yılı Eylül’ünde ABD ile anlaşma imzalayıp direnişi bırakmış ve yurtseverlikten ‘milliyetçiliğe’ terfi edip karşı saflara geçmiştir.

Şili’de 11 Eylül 1973 yılında yapılan Askeri darbenin başarılı olmasındaki nedenlere baktığımızda; 1973 yılında yapılan ikinci seçimde oylarını artırarak yüzde 44 oranında oy alıp tekrar başkan seçilen Allende iktidarının, 6 ay içerisinde nasıl kolayca alaşağı edildiğini ibretle izliyoruz. Şili’deki süreci dikkatli şekilde gözlemlediğimizde görüyoruz ki; bu olumsuz sonuçtan elbette ki emperyalistler sorumlu! Fakat bütün suçu onlara atıp işin içinden sıyrılamayız. Çuvaldızı önce kendimize sokmalıyız! Bunun için ekonomik ve siyasi gerçeklere bakmamız gerekiyor:

DEVRİMLERİ YIKAN DARBELER DEĞİL KENDİMİZİZ!

1- Ekonomi-Sosyal Teknoloji

Allende iktidarı gerçekten ciddi adımlar atmış ve emperyalist şirketlerin ülkedeki krallığına son vermiştir. Küba ve Sovyetlerle ilişkileri geliştirip sağlıkta ve eğitimde parasız uygulamayı hayata geçirmiştir. Demokratikleşme ise görülmemiş seviyelere çıkmıştı. Çalışanlardan vergi kaldırılıyor, tüm çocuklara süt dağıtılıyor, yabancı sermayeli bankalar-madenler ve işletmeler millileştiriliyordu vb. Tüm bu adımlar şüphesiz ki önemliydi fakat ekonomideki işleyiş kapitalist tarzın dışında sürdürülmüyordu. Örneğin fabrika yapan fabrikalar kurulmamış-dışa bağımlı üretim yapan sistem kaldırılmamış yani kendi teknolojisini geliştiren yatırımlar yapılmamıştı. Üretimin sürdürülmesi için gerekli olan imalatlar ve de üretilen ürünler, emperyalist-kapitalist sisteme bağlı ve onun kurallarına göre düzenleniyordu. Artı değer, millileştirmelerin yapılması sonucu, doğrudan dışarı çıkmamış fakat ikame edici ekonomik bir sistem kurulamadığı için, kapitalist üretim sistemi aracılığıyla gizli ve görülmez biçimde dışarı akıyordu. Çünkü sosyalizmdeki tüm sır; bağımsız teknolojiyi özellikle de sosyal alandaki teknolojiyi geliştirmekti. Tıpkı Küba’nın Sovyetler yıkıldıktan sonra ayakta kalmasını sağlayan sağlık vb. sosyal alandaki teknolojiyi geliştirip emperyalist ekonomik sistemin dışına kısmi de olsa çıkması gibi! Daha açık bir ifadeyle; artı değer üreten ve bunu ihraç eden bir üretim sistemi kurulamadığından yani dışa bağımlı ekonomiyi sürdürmekten dolayı, düzeltmeler geçici kalıyor ve emperyalistler, ülkedeki ekonomik sıkıntıyı istedikleri gibi (ambargo-üretimi kısma- depolama vb. araçlarla dağıtım ve satış sistemini) kontrol ediyorlardı. Bu da kitlelerin huzursuzluğunun artmasına ve karşı devrim safına geçmesine neden olup, sosyalizm adına hareket eden iktidarların kitlesel desteğini yok ediyordu

2- Siyaset – “Silahsızlanmış bir şarkı, bir tüfeğe meydan okuyamaz”

Silah, siyasetin bir devamıdır. Sosyalistlerin (komünistlerin) savunma amaçlı kullandıkları bu aracı-bu siyasi taktiği, açıktır ki sürekli saldırıya uğradıkları ve hakları hiçbir zaman kabul edilmediği için, sık sık kullanmak zorunda kalmaları, “şiddet eşittir sosyalizm” olarak algılanıyor. Hâlbuki şiddet, sosyalizmin ret ettiği ve sırf kendilerini ve toplumsal çıkarlarını korumak için zorunluluktan dolayı başvurdukları bir araçtır. Buradaki ölçü; yer ve zaman denen koşulların buna uygun olup olmadığına da bakmaktır. Tıpkı Castro ve arkadaşlarının 1956’larda ülkelerine çıkıp silahlı mücadeleyi başlatmaları gibi! Aynı Marxist yaklaşımı Allende iktidarı için de söyleyebiliriz. 

Allende ve bağlı olduğu Marxist hareket, siyasi olarak iktidarını sağlamlaştıracak ciddi hiçbir adım atmamış, aksine mevcut devlet kurumlarına güvenerek yoluna devam etmeyi seçmiştir. Bu da onun kolayca yıkılması demek olmuştur:

–        Augusto Pinochet yani darbenin lideri, Allende’nin en çok güvendiği generalidir,

–        Allende, ABD’nin başını çektiği her siyasi krizde generalleri Bakanlar Kurulu’na alarak sorunları çözeceğini sanmıştır,

–        Küba ile ekonomik ve siyasi açıdan ilişkiler olmasına rağmen, emperyalist darbe vb. müdahalelere karşı askeri taktik içeren hiçbir tedbir vb. adımlar geliştirilmemiştir,

–        En kötü davranış biçimi de hak arayışı içinde olan kitleler, her ne kadar emperyalistlerin kışkırtması etkisinde olsalar da Allende tarafından ciddiye alınmamışlar ve sorunları olduğu gerçeği göz ardı edilmiştir. Yapılanları, ABD’nin kışkırttığı sahte protestolar olarak algılanması sadece geniş halk kesimlerinin karşı saflara geçmesine yaramıştır,

–        En önemli eksiklerden biri de iktidarı oluşturan sosyalist partilerin; emekçilere dayanan örgütlü-bağımsız ve direnişçi savaşçı birliklerini oluşturmaması veya bu tür gruplarla örneğin MIR (Devrimci Sol Hareketi-Movimiento de Izquierda Revolucionaria) gibi silahlı sol gruplarla ilişkiler geliştirilmemiştir. Sonuçta; darbeye yani emperyalist ajanlara sadece Allende ve birkaç kişi direnebilmiştir.

Eğer darbeler işe yarasaydı Küba iktidarı çoktan yok olmuştu. Bu nedenle sorunu kendimizde görüp tedbirler alarak emperyalist katilleri Vietnamlı ve Kübalı devrimciler gibi kovabiliriz.

Açıktır ki; emperyalist sistem krizler içinde bunaldıkça bunalmaktadır:

Onun içindir ki darbe sonrası, M. Friedman gibi liberal şarlatanlara Şili mucizesi yaşandığını ilan ettirmiştir ve her demokratik gelişim kanla boğulmuştur,

Onun içindir ki Ukrayna savaşına dört elle, Çin-Tayvan krizine sekiz elle sarılmaktadırlar,

Onun içindir ki Kürt ulusuna koyun postuyla yaklaşmaktadırlar,

Onun içindir ki bizler:

Şili-Türkiye-Kürdistan-Latin Amerika-Uzakdoğu-Orta Doğu-Sovyetler ve her yerdeki devrim ve karşı devrimlerden doğru dersler çıkarttığımız oranda bu canavarı alt edeceğimizden eminiz.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.