SÖMURGECİLİK İLİŞKİLERİ VE “DAVETLE” GELEN MALİ İŞGALİ

1
5884

Mustafa Yılmaz-

Afrika Kıtası hep “sıcak” olayların kıtası oldu. Kölelik döneminin baskıları sömürgecilik dönemine taşındı. Avrupalı emperyalist ülkeler 1800’lerin sonunda Afrika topraklarını kendi aralarında paylaşarak, sömürge yönetimlerini ve valiliklerini kurdular.

Ülke sınırlarını çizerlerken de ne iç yapılanmaları ne de değişik etnik ve kabile grupları arasındaki anlaşmazlık ve çatışmaları gözettiler.

Yönetime getirilen ya da yönetimi ele geçiren hükümetler yapılan anlaşmalara ve kendi çıkarlarına uygun politikalar uyguladılar. Halkın genel yaşam düzeyinde ilerlemeler kaydedilmesi beklenemezdi. Bu durum, merkezi yönetimlerin genelde zayıf ve güçsüz kalmalarına da neden oldu.

Kıta devletlerinin birçoğunda görülen hem içteki sorunlar hem de sınır devletler ile yaşanan anlaşmazlıklar ve çatışma ortamları, kalkınmalarının önünde de engeli beraberinde getirdi.

Özellikle, 20. Yüzyılın ikinci yarısında yaşanan bağımsızlık hareketleri, bu insani, sosyal ve ekonomik yıkımı bir düzeye kadar durdurabildiler. Neo-liberal politikaların kuşatması çok zaman almadı.

Sömürgecilik döneminden gelen ilişkilerin yerini alan ticaret anlaşmalarının temeli, bölgenin kaynak zenginliklerinin ucuz yoldan ele geçirilmesi üzerine kuruldu. Altın, elmas, gümüş, bakır ve uranyum madenleri, petrol ve doğalgaz yataklarının yanı sıra genç ve ucuz işgücü yanıyla da bölgeye olan “ilginin” sürekliliği hiç azalmadı.

ABD Başkanı Obama, ikinci dönem başkanlığa seçilmeden kısa bir sure önce uzun bir Afrika ziyareti yapmıştı. Başta, Fransa olmak üzere, Avrupa devletlerinin eskiden beri süren ilişkileri var. Çin’in bölge ülkeleriyle geliştirmekte olduğu anlaşmalar var. Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan’da geçtiğimiz günlerde yaklaşık 200 sermayedar ile bir Afrika çıkarması yaptı.

Mali’de başlayan isyan, emperyalistler için yeni bir fırsat oldu.
“Çoğunlukla Mali’nin çöl olan kuzey bölgesinde yaşayan ama birçok ülkeye de yayılmış biçimde yaşadıklarından ‘Batı Afrika’nın Kürtleri’ olarak bilinen Tuareg halkı, Azavad adlı bir örgütün önderliğinde özgürlük mücadelesi veriyor.

Mali’de gerçekleşen askeri darbenin yarattığı istikrarsızlıktan yararlanarak Libya’dan gelen silahlardan, savaşçılardan da güç alan Azavad, kuzey bölgesinde, Cezayir kaynaklı Mağrip El Kaide ve Batı Afrika’da Cihat İçin Birlik, Ensar Din adlı gruplarla işbirliği içinde etkin olmaya başladı. Bu gruplar kısa sürede Azavad’ın seküler kesimini kenara iterek Kuzey Mali’nin önemli kentlerini ele geçirdi, şeriat yasalarını dayatmaya başladı.” (Ergin Yıldızoğlu, Cumhuriyet)

Mali’deki İslamcı grupların elindeki silahların büyük bir kısmını, Kaddafi rejimini yıkmak için Libya’da kullanılmış silahlar oluşturuyor.

Geçtiğimiz yılın Mart ayında patlak veren isyan ve gerçekleşen darbe sonrası, Batı Afrika Ülkeleri Ekonomik Örgütü (ECOWAS), Afrika Birliği Örgütü, kuzeydeki isyanın bastırılması için uluslararası bir gücün bölgeye gönderilmesi çağrısı yapmışlardı.

“Böyle bir çağrının, Batı Afrika’da, <<Trans-Sahara Counter Terrorism Partnership>> adlı bir örgüt aracılığıyla bölge ülkeleriyle birlikte çalışan ABD’nin ilgi alanına girmemesi doğal olarak olanaksızdı. Diğer taraftan, ne Mali ordusunun ne de uluslararası güce en büyük katkıyı yapması beklenen Nijerya’nın teknik, lojistik olanakları, radikal gruplarla kuzeyin son derece zor çöl coğrafyası koşullarında hesaplaşması olanaklı olduğundan, bir aşamada ABD, Fransa, İngiltere’nin devreye girmesi kaçınılmaz görünüyor. Fransa daha şimdiden BM’den hemen bir karar çıkması için baskı yapıyor. Kimi gözlemciler, Fransız ve İngiliz özel timlerinin daha şimdiden bölgede etkinlik gösteremeye başlamış olduklarını işaret ediyorlar.” ( Ergin Yıldızoğlu, 10 Aralık 2012, Cumhuriyet )

20 Aralık da, BM Güvenlik Konseyi’nde yapılan görüşmede, Mali’de, devam eden karışıklığın önüne geçilmesi için uluslararası bir gücün ülkeye gönderilmesi kararlaştırıldı.

11 Ocak 2013 tarihinde, Fransa öncülüğünde gerçekleşen askeri “müdahale” için Fransa Dışişleri Bakanı Laurent Fabius, Mali geçici devlet başkanının kendilerine yaptıkları “davet” üzerine operasyona başladıklarını açıkladı. Silahlı grupların Mali’ de terör devleti kurmak istediğine dikkat çekerek, bölgede istikrarı sağlamlaştırmayı ve terör riskini azaltmayı amaçladıklarını açıkladı.

Fransa birliklerinin yanı sıra, Nijer, Burkina Faso, Senegal, Benin ve Nijerya toplamda iki bin kişiyi aşan askeri güç ile destek verdiler. NATO, işgali desteklediğini açıklarken, AB adına yapılan açıklamada ise, Mali’li askerleri eğitmek için askeri personel gönderileceği belirtildi. İngiltere hava operasyonuna güç katacağını, ABD ve Almanya ise lojistik destek sunacaklarını açıkladılar.

Fransa’nın, kendi tarihsel mirası olarak gördüğü, Kuzey ve Batı Afrika bölgesine yeni bir askeri işgal ile girmiş olmasının hemen ardından, İslamcı grupların liderlerinden Ömer Hamaha’nın, Europe Radio-1’e verdiği bir demeçte “Fransa cehennemin kapılarını açtı” ifadesinin ardından “Kanla İmza Atanlar Tugayı” adlı bir İslamcı örgüt 16 Ocak Çarşamba günü, Cezayir’in Amena bölgesinde, BP’nin doğalgaz üretme tesislerine bir saldırı düzenleyerek aralarında birçok Avrupa ülkesinden (Japonların da olduğu) 200’den fazla personeli tutsak aldı. Örgütün sözcüleri, operasyonun Fransa’yı, hava sahasını Fransa’ya açan Cezayir’i hedef aldığını açıkladılar (CNN). (Ergin Yıldızoğlu, 21 Ocak 2013,Cumhuriyet)

Gazeteler, son 50 yılda, Fransa’nın Afrika kıtasında 26 askeri operasyon gerçekleştirdiğini yazıyor. Bu, ortalama iki yılda bir operasyona denk düşüyor. Özel eğitimli, yaklaşık 7500 Fransız askeri, bölgedeki değişik üslerde ‘görev’ yapıyor. Kıta’nın dört bir yanında bulunan üslerin en büyüğü ise Cibuti’de bulunuyor.

Fransa’nın uzun bir sömürgecilik geçmişi var Kıta’da. Sarkozy döneminde ‘’yenilenmiş ortaklık’’ argümanıyla yeni bir süreç başlatıldı. Afrika-Fransa zirvesinin Fransa’da yapılan toplantısı sonrasında, sömürgecilik ilişkileri olan, 13 devletin başkanları, Fransa’nın bağımsızlık günü olan 14 Temmuz kutlamalarına davet edilmişlerdi. Kuzey ve Batı Afrika, “Fransafrik” olarak da adlandırılıyor.

“Terörizme karşı” mücadele adı altında gerçekleşen Mali işgali, asıl olarak, emperyalistlerin, bölgedeki kaynaklarının kontrol ve güvence altına alınması harekatıdır.

“Yaşananları hem emperyalizme, küreselleşmeye, yerli işbirlikçilerine karşı entelektüellerin, halkın tepkisi, büyük güçler arası kaynak rekabeti, siyasi manipülasyonları hem de sosyalist, bağımsızlıkçı akımların “Soğuk Savaş” sonrası dönemdeki başarısızlıkları bağlamında okumak gerekiyor. Emperyalizme karşı “gerici” (kapitalizme karşı olmayan), totaliter cihat projesine dayalı bir tepkiyle karşı karşıyayız. Bölgenin geleneksel emperyalist güçleri de bu süreci çok iyi anlıyorlar.

1 Yorum

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.