Türkiye Ve Dünyadan Yansımalar

0
1346

Erdal KUDİŞ/ 12.07.2013

Solculuk, Sol Kültür zalimin karşısında haklının yanında yer almakla olur. Zalimi desteklemekle olmaz. Ne görüşmesi yaparsan yap. Barış görüşmesi yaparken bile “ben seninle anlaşıyorum ama seninle dost gördüğüm için değil, halklarımızın geleceği için” diyebilmektir. BDP’nin seçimler döneminde AKP’ye hizmet edecek adımlar atması Kürt halkına ve Türkiye halklarına karşı suç işlemesi olur.

Türkiye Gezi olayları ile yeni bir döneme girdi. Hiç olmadığı kadar politize olan bir toplum ve özelikle gençlik ortaya çıktı. Günlerce Taksim ve ülkenin birçok yerinde hakları için direnen, çatışan ve birçok farklı eylem modelleri yaratan bir gençlik.
Bu gençlik şimdi ise direniş forumlarında tartışıyor ve geleceğin kararlarını alıyor. Kapitalizmin insanları bireycileştirip kendi dünyalarına hapsetmeye çalıştığı bir dönemde direniş forumlarını bu açıdan devrimci gelişmeler olarak görebiliriz. Kapitalizme karşı kazanılan bir gelişme. Bu gelişme gençliği uyandırıp farklı kesimleri kaynaştırmayı da başardı. Bundan dolayı bu alanları iyi değerlendirmek ve onların demokratik yapısına zarar verecek tutumlardan kaçınmak gerekir. Devrimci demokrasiyi buralarda oturtmaya çalışmalıyız. Grupçu ve sekter değil diyalogcu bir ortamın yaratılmasına öncülük etmeliyiz.

Türkiye’de Gezi olayları yaşanırken dünyanın birçok yerinde de halk sokaklara döküldü. Brezilya’da Türkiye benzeri bir süreç yaşanırken Mısır’da askeri darbe ortaya çıktı. Türkiye halkının yabancısı olmadığı askeri darbe Mısır’da bir günde yaklaşık 200 protestocunun ölümüne yol açarak devam ediyor. Halk ayaklanması sonucu iktidarını kaybeden Hüsnü Mübarek’in yerine iktidara gelen Müslüman Kardeşler ve Mursi yine bir halk ayaklanması ile iktidarlarını kaybettiler. Halkın protestoları karşısında geri adım atmayan Mursi ve hükümeti kendisine iktidar yolunu açan ordu tarafından yıkıldı. Ordu Mursi taraftarlarını tutukluyor ve bir kısmını da öldürüyor. Müslüman Kardeşler’i desteklemek gibi bir lüksümüz olamaz ancak aynı şekilde halkın özgürlük talepleri karsısında iktidarı darbe ile deviren askeriyeyi de alkışlayamayız.

« Arap Baharları» ile iktidar yolu açılan Müslüman Kardeşler şimdilerde ABD’nin gözünde düşmüşe benziyor. Sadece Mısır’da değil Tunus’ta da halk hareketlerinde canlanma var. Suriye’de güçlü olan Müslüman Kardeşler’e de destek düşmüş. Bunların karşısında ise radikal ve uzlaşmaya en uzak İslami hareket olan Selefi’ler geliştirilmekte. Mısır’da seçimleri Selefi’lerin kazanma ihtimali çok yüksek. Mursi sonrası askeri iktidara Suudi Arabistan, Kuveyt ve Bahreyn gibi Selefi iktidarların destek vermesi manidardır. Aynı dönemde Suriye’de Selefi’lerin güçlendiği biliniyor. Bunun nedeni ise yardımların ilk elden onlara ulaştırılması geliyor. ABD’nin yeni gözdesi Selefiler olacak görünüyor.

İslami coğrafya da sürekli iç çatışmaların yaşanması ister istemez insanın aklına soru işaretleri bırakıyor. Avrupa ve ABD, « Arap Baharı » olaylarına kadar sürekli bir «İslami tehdit » altında oldular. Ülkelerinde zaman zaman eylemler de oluyordu. Ancak uzun süredir İslami devletler iç çatışmalar yaşıyor. Akımlar arası iktidar savaşları var. Laik devletlerin yerine İslamcı iktidarlar geliyor. İslamcı iktidarlar arasında da ayrılıklar var ve çatışmalar yaşanıyor. İslami devletlerin birbirlerine girdiği bu dönem de Batı’ya yönelik herhangi bir tehdit yaşanmıyor. ABD ve Avrupalı devletler Irak ve Afganistan savaşlarına asker göndererek müdahalede bulunmuşlardı. Bunun sonucu kendi ülkelerinde birçok bombalı eylem ile yüzleştiler. Bugün ise tersi bir durum yaşanıyor Avrupa devletleri ve ABD kenara çekilmiş ve İslamcılar birbirlerini öldürüyor. Silahları ise her zamanki gibi Batı’dan alıyorlar.

Türkiye ise yüzünden kaybedenler kulübünü oynuyor. AKP hükümeti, Suriye konusunda Esad’a ilk tavır alan ve karşısındaki güçlere sürekli destek veren bir pozisyonda yer aldı. Hatta daha da ileri gidip askeri müdahalede bulunmaya çalıştı. Neyse ki ABD kulağından tutup onu yerine oturttu. AKP hükümeti Mısır’da olduğu gibi Suriye’de de Müslüman Kardeşler ve El Kaide bağlantılı örgütlere destek verdi. Ancak hem Mısır’da hem de Suriye’de Müslüman Kardeşlere yönelik destek zayıfladıkça Türkiye hükümeti de kaybediyor.

Bir dönem görüşmedikleri ve tanımadıkları Irak Kurdistan’ına takındıkları tavrı şimdilerde Kuzey Suriye’de oluşmaya başlanan Batı Kürdistan (PYD ) örgütlenmesine yapıyorlar. Tanımak zorunda kalacakları ve komşu olacakları bir halk ile savaşmayı tercih etmek ancak oligarşiye yakışır. Ayrıca bu halkın Türkiye parçası ile barış görüşmeleri yaparken Irak parçası bölgedeki en büyük müttefik pozisyonunda. Çünkü o parça AKP çizgisine daha yakın. Öyle ki Türkiye rahatsız olur diye Barzani hükümeti bile Rojava halkına kapılarını kapattı.

Batı Kürdistan yani Rojava halkı bağımsızlık mücadelesinde önemli bir dönemden geçiyor. PKK saflarında eğitim alan kadroları sayesinde bölgedeki kontrolü ellerine alıp örgütlenmelerini sağladılar. Esad güçlerine karşı da savaştılar ÖSO’ya karşı da savaştılar. Son dönemde Türkiye’nin desteklediği El Nusra başta olmak üzere birçok radikal İslamcı gruplara karşı çok şiddetli çatışmalar yaşanıyor. İslamcı gruplar Esad’ı bırakmış Rojava Kürtler ‘ine savaş açmış durumda. Bunun bir nedeni Türkiye’nin yönlendirmesi olduğu gibi diğer nedeni de Esad’ın ilerlemesi karşısında geri çekilirken alan kazanma ihtiyacının oluşması. Evet Esat son aylarda Lübnan Hizbullah’ı ve İran’ın desteği ile ÖSO güçlerine karşı önemli başarılar sağladı.

Türkiye hükümeti bir taraftan Rojava Kürtlerine karşı çeteleri saldırtırken diğer taraftan da PYD Eşbaşkanı Salih Müslim’i Türkiye’ye çağırıp « aba altında sopa » göstermeye çalışıyor. PYD radikal İslamcılar ve Esad’a karşı takındığı onurlu tavrı Türkiye oligarşisine karşı da gösterirse tutarlı olur. Ancak PKK-Türk devleti arasındaki görüşmelerden onlar da etkileniyor. Devlet bir taraftan barış görüşmeleri yapıyorum derken diğer taraftan Kürtlere yönelik baskılar ve dayatmalara devam ediyor. BDP’nin arabuluculuğu ile Roboskili aileler ile görüşen Erdoğan yine Roboski’nin suçunu başkalarının üstüne attı. Devlet her türlü dayatma ve inkârda devam ederken BDP’nin süreç karşısında ki boynu büküklüğünü ve teslimiyetini anlamak mümkün değil. AKP ‘yi diktatörlüğe götüren bütün yolları açıyorlar. Gezi olaylarında da aynı tutumu takındılar Hatay’daki saldırıda da. BDPliler yer yer AKP’ye AKP’den daha çok sahip çıkıyorlar. Güya « barış görüşmeleri » bozulmasın! Barış görüşmeleri bu şekilde çıkmaza girecek haberleri yok.

Seçimler yaklaşırken BDP’nin takınacağı tavır da merak konusu. Ancak İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığında AKP’ye çalışacakları şimdiden belli oldu. Gezi olayları ile İstanbul’daki oyları düşen AKP’nin CHP karşısında şansı azaldığı dile getirilirken. Sırrı Süreyya Önder’in BDP’den aday olacağı açıklandı. Sırrı Süreyya Önder bu hareketi ile sadece AKP’ye kazandırır. Zaten bir süredir işi gücü bırakmış CHP’yi eleştiriyor. Gören de iktidarda CHP var. Kürt sorununun çözülmesini CHP oyalıyor. Toplumu kutuplaştıran da CHP. AKP değil de CHP diktatörlük kurmaya çalışıyor. İnsanları yalanlar ve iftiralarla suçlayan AKP ve Erdoğan değil de CHP’lilermiş. Basını da kendi kontrollerine CHP’liler almış, AKP bunun karşısında duruyor. BDP milletvekillerini ve çalışanlarını hapsedenin de CHP olduğunu sanıyor. Ülkeyi İslami kurallar ve yaşam tarzına AKP değil de CHP götürüyor. Bütün kamu kuruluşlarını AKP değil de CHP sattı. Gazetecileri ve öğrencileri de CHP cezaevlerine tıktı. Gezi’de öldürülen, yaralanan ve tutuklananlarında sorumlusu CHP. AKP’nin ne suçu var bunda(!) AKP de BDP gibi kitlesini evde tutarken CHP bütün kitlesini sokağa çıkarttı. Sanırım Önderi rahatsız eden yan burası. Aksi taktirde Gezi sürecinin ilk günlerinde takındığı tavrı sayesinde İstanbul Büyükşehir Belediyesi için aday oluyorsa Gezi protestocularına biraz kulak vermesi gerekir: Onlar kimi eleştiriyor? Onların hedefinde kimler var? Sırrı Süreyya Önder’in hedefine AKP’yi almadan aday olması Gezi’yi anlamadığını gösteriyor.

Bunları yazarken CHP’yi aklamaya çalışmıyorum ama şu anda iktidarda AKP var ve ülkeyi karanlığa doğru götüren de AKP. Sırf barış görüşmeleri yapacağım dedi diye bütün yaptıklarını görmezden gelip onun karşısındakileri onlardan daha çok eleştirmek doğru bir politika olmaz. Hele de kendini sol kulvarda gören Sırrı Süreyya Önder’e hiç yakışmaz.

Solculuk, sol kültür zalimin karşısında haklının yanında yer almakla olur. Zalimi desteklemekle olmaz. Ne görüşmesi yaparsan yap. Barış görüşmesi yaparken bile “ben seninle anlaşıyorum ama seni dost gördüğüm için değil halklarımızın geleceği için” diyebilmektir. BDP’nin seçimler döneminde AKP’ye hizmet edecek adımlar atması Kürt halkına ve Türkiye halklarına karşı suç işlemesi olur.

 

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.