Erdal Kudiş/12.04.2014
« Oyları kimin verdiği değil, kimin saydığı önemlidir.» Josef Stalin
Yerel seçimden ziyade hükümete güven oylaması yapıldı. Gezi direnişi, 17 Aralık yolsuzluk operasyonu ve sonrasında ortaya çıkan kaset ve tapelerdeki AKP’lilerin ve Erdoğan’ın yolsuzlukları, bunları bastırmak için Twiter ve YouTube’nin kapatılması, basın ve yargıya müdahaleler vb. bütün bunlar genel kanıda AKP’ye oy kaybettireceği izlenimi oluşturmuştu. Özelikle ABD ve AB devletlerinden gelen AKP karşıtı söylemler de AKP’nin uluslararası desteğinin bittiği yönünde izlenim yaratmıştı.
Arap devletleri de son dönemde AKP ile ilişkilerini kesme noktasına getirdi. AKP Suriye konusunda ülkeyi açık savaş noktasına getirdi. Oradaki radikal İslamcıların açıktan desteklenmesi, onlara silah, üstlenme, eğitim vb. yardımları yaparak savaş suçu işlenmesi dünya basınında da dile getirildi. MİT korumasında Suriye’ye silah taşıyan bazı tırlar jandarma tarafından durdurulunca hükümet suçüstü yakalanmış oldu. AKP hükümeti ise suçlarını ortaya çıkaranları vatan hainliği ile suçlayıp tırları durduran jandarma ve savcılar hakkında soruşturma başlattı.
Erdoğan’ın oğlu ile yaptığı telefon konuşmalarında milyarlarca dolarlık paraları evde sakladıkları ortaya çıktı. Ancak bütün bu yaşananlar AKP’yi devirmeye yetmediği gibi onu sarsmadı bile. Halk Bankası Genel Müdürü’nün evinde bulunan paralar dahi adamın tahliye edilmesinden sonra kendisine iade edildi. 17 Aralık operasyonunda yolsuzlukları ortaya çıkanların hepsi jet hızıyla tahliye edildikleri gibi nerdeyse kendilerinden devlet özrü dilenecekti.
Evet, AKP’nin 12 yıl boyunca birlikte çalıştığı Gülen Cemaati ile araları açılınca pislikler ortaya döküldü ama birçoklarının gözünde « AKP bitti » imajı ile girilen seçimler beklendiği gibi sonuçlanmadı.
Birçok insanda nasıl böyle olur, sorusu oluştu. Bu kadar ahlaksızlık ve hırsızlık yaptığı ortaya çıkan bir adama ve partiye nasıl bu kadar oy çıktığı sorusu sorulmaya devam ediyor.
Bunun birçok nedeni var. Öncelikle AKP dediğimiz parti birçok İslami akımdan oluşuyor. Ve şu anda 8 milyon 83 bin 665 kayıtlı üyesi ile Türkiye’nin en büyük partisi. İkinci sıradaki CHP’nin üye sayısı 1 milyonu bulmuyor.
Türkiye’nin resmi dini Müslümanlık, anayasada artık böyle yazılıyor. Laiklik ise Cumhuriyetin sözde temel ilkeleri arasında olmakla birlikte Türkiye ne laik bir devlet olabilmiş ne de İslamcılığı elden bırakmış. Diyanetin bütçesi 8 bakanlığın bütçesine denk gelirken her dönem devlet eliyle Kuran kursu ve İmam Hatip okulları açılmıştır. Açılan Kuran Kursu ve İmam Hatip okullarının sayısı devlet okullarının sayısını geçmişken dinciler devleti ele geçirmesinler diye 28 Şubat 1997 sonrası buradakilerin üniversitelere geçişinin önüne engel konmuş, Kuran kursları da sınırlandırılmıştı.
AKP ise hem Kuran Kurslarının önündeki engeli kaldırmış hem de İHL okuyan öğrencilerin Üniversitelere girişindeki engelleri kaldırdı.Üniversitelerde kadın öğrencilerin türban ile girmesinin önündeki engeller de AKP tarafından kaldırıldı.Bu okullarda okuyup mezun olan kadın öğretmen, doktor ve hemşireler türbanları ile çalışma hakkını AKP sayesinde kazandı.
Türkiye ekonomisi TÜSİAD gibi « laik » sermaye kesimi tarafından belirleniyordu. AKP ile birlikte ciddi bir İslami sermaye oluştu. Bu kesim AKP iktidarından büyük destek alıyor.
AKP ile birlikte yargı, eğitim, güvenlik ve ordu içinde başa gelmekte yıllarca zorlanan, yer yer dışlanan ve irticai faaliyette oldukları gerekçesi ilişkileri kesilenler AKP sayesinde buralarda yönetimi ellerine geçirdiler. Yıllarca gelen hükümetler tarafından bir taraftan göz kırpılan ve önleri açılan ancak diğer taraftan da yasakçı politikalar ile engellenen İslami kesim AKP ile büyük bir ”özgürlüğe” kavuştu.
Dolayısıyla AKP’yi hem dinci duygularından dolayı destekleyenler hem de AKP’nin tek parti iktidarından faydalanan milyonlarca insan bu sistemin devamından yana oy kullandı. Yani onlar AKP’ye ”Aptal” ve ”kör” olduklarından ziyade -ki böyleleri de var- çıkarları gereği destek veriyorlar.
AKP’nin gelişi ile yeni bir toplumsal yapı oluştu. Bu yapı varlığınıAKP’ye borçlu. Ellerine geçen fırsatı sonuna kadar kullanmayı isteyen güçler, bütün pisliklerine karşın desteklemeye devam ediyorlar. Erdoğan’ın kendisi ”ya bu seçimi kazanırız ya da hep birlikte Mamak’ı boylarız” dedi.
Yerel seçimlerde CHP ve MHP ise yer yer ittifak girişiminde bulundular. Samimi olmayan bu durum yeteri destek görmedi. Özelikle CHP’nin bir nevi « ne olursan ol gel » mantığı ile içine aldığı sağcı ve cemaatçiler CHP’ye oy getirmek bir yana Sosyal Demokrat imajını ciddi derecede zedeledi ve durum CHP’nin oylarına da yansıdı. CHP’nin seçimlerde AKP karşıtı duruma düştüler diye Cemaat ile ittifaka girmesi ve ülkücü Mansur Yavaş’ın Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na aday gösterilmesi de CHP tabanında olumsuz karşılandı.
İstanbul adayı Sarıgül ise sol ve sosyal demokratların oylarını birleştirmekten uzak, hatta AKP gibi hırsızlıkla suçlanan bir isim oldu. İstanbul için sol güçlerle ve Kürt ulusal hareketiyle ittifaktan kaçınılırken sağa yönelişin, sol oylarını kaybettireceği hesaplanamamışa benziyor. CHP Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan oldu.
MHP ise CHP ve AKP’den kalan oyları toplamaya çalıştı. Son dönemde yoğunlaşan MHP-CHP ittifakı çağrıları MHP tabanında Ankara ve biraz da İstanbul dışında yeteri destek görmedi.
Kürt ulusal hareket ise Doğu’da oylarını artırdı. Seçimden AKP’den sonra en başarılı çıkan onlar oldu. Ancak başta İstanbul olmak üzere batıdaki büyük şehirlerde oylar HDP yerine daha çok AKP’ye kaymış görünüyor. Türkiye partisi olarak lanse edilen HDP batıda Kürtlerden destek görmedi. İstanbul’da Sırrı Süreyya Önder daha ziyade sol ve sosyal demokrat kesimden oy almış görünüyor. Özelikle CHP’nin Gülenci ve « ülkücü » adayları aday göstermesi nedeniyle CHP’ye oy vermek istemeyenler Sırrı Süreyya Önder’i desteklediler.
AKP’ye seçimi özellikle CHP’nin Cemaat yanlısı ve sağa yönelişi kazandırttı. CHP daha solda bir muhalefet geliştirebilseydi AKP bu başarıyı elde edemezdi. AKP’ye seçim kazandırtan bir diğer çok önemli faktör ise Kürt ulusal hareketiyle sürdürdüğü ittifak oldu. Kürt ulusal hareketi AKP’yi zora sokacak tutumdan uzak durdu ve hatta yer yer onunla seçim ittifakı yaptı. AKP’nin oy saymadaki hileleri de var ama bunların belirleyici etkide bulunduğunu sanmıyoruz.
Seçimlerde solun bir kısmı (HDP) Kürt ulusal hareketine angaje bir biçimde onların peşinde giderken bağımsız örnekler de yaşandı. Dersim’de oluşturulan sol blok ile iki ilçede adaylar seçimi kazandı. Ankara’da ise HDP dışında bizlerin de içinde olduğu sol bir blok oldu. Sonuç olarak başarılı olamasak da birlik anlayışımıza uygun bir çalışma ve aday olmasından dolayı çalışmada yer aldık. Türkiye solunun kendi içinde birliği yönümnde davranmayı sürdürmemiz gerekir.
Seçimlerden büyük beklentimiz olmadı. Eğitim ve Dayanışma Hareketimizi geliştirecek ilişkilere ulaşmayı hedefledik. Alternatif öğrenci yurdu projemizi ve Eğitim ve dayanışma Kurultayı önerimizi anlatmaya çalıştık. Seçimler aracılığı ile çalışmalarımızı geliştirmeyi hedefledik. Çok daha etkili ve insiyatifli çalışabilirdik. Bunları iyi değerlendirmemiz gerekiyor. Sonuç olarak seçimlerdeki çalışmalarımızın hareketlenmemize ve gelişmemize katkısı oldu.
Önümüzdeki dönemde Türkiye’yi büyük çalkantılar bekliyor. AKP dinci bir dikta rejimi kurma yolunda yürümeye devam ediyor. Gezi direnişinde de görüldüğü gibi geniş halk kesimleri bu gidişten çok rahatsız. Ekonomik durum kötüleştikçe halkın siyasi baskılara karşı tepkileri artacaktır. Gelişmelerin ezilenler lehine seyretmesi için sürece örgütlü ve aktif girmeliyiz. Buna olanaklarımız var. Her şey insiyatifli çalışmamıza bağlı.