Sosyalist sol ile artan savaş tehlikesine karşı anti-emperyalist barış hareketi konusunda düşünmenin gereği gün geçtikçe artıyor. ABD emperyalizminin Ortadoğu’ya saldırısı Suriye’de durdurulmuştu. Ne yazık ki saldırılar Suriye’nin düşürülmesiyle beraber yeni bir hız kazandı.
Suriye’nin düşürülmesi öncesinde yapılan ve 27.11.2024-10.12.2024 tarihleri arasında yayınlanan söyleşilerde aşağıdaki sorulara yanıtlar aldık:
- Emperyalizm savaşları hangi amaçlarla, nerelerde ve nasıl kışkırtıyor?
- Ukrayna ve Ortadoğu’daki savaşlar dünyayı nasıl etkiliyor?
- Emperyalist saldırganlık karşısında ülkemiz emekçileri, halkımız ve ezilen insanlık lehine barışı nasıl savunabiliriz?
Sorulara sırasıyla devrimci yazar Selçuk Şahin Polat, Atak Dergisi adına Mehmet Güzel, Kılavuz grubuyla irtibatlı Ümit Bayrak, Halkevleri Başkanı Nebiye Merttürk, devrimci yazar Nabi Kımran, SMF Dönem Başkanı Mahir Gürz, Komün Dergisi adına Aytunç Altay, Sol Parti eski başkanı Alper Taş, SYKP üyesi Mehmet Yücel, EHP Merkez Komite Üyesi Sanem Deniz Kural, Mücadele Birliği Platformu İstanbul Temsilcisi Muhammed Hizmetçi, devrimci akademisyen ve yazar Sibel Özbudun ve Teori ve Politika Dergisi adına Metin Kayaoğlu yanıt verdiler. Yanıtların linklerine yukarıdaki isimlere tıklayarak ulaşabilirsiniz.
Çok değerli görüşler içeren her bir yanıtın bütününün okunmasını tavsiye edeceğimiz cevapların önce bu konu için en çok önemsediğimiz kısımlarını aşağıya özetliyoruz. Sonra söyleşiler yardımıyla ulaştığımız görüşleri ifade edeceğiz.
Neler dediler?
Selçuk Şahin Polat günümüzdeki savaşların sebeplerini tartıştıktan sonra solun bir araya gelme şansının yokluğunda barışı etkili bir şekilde savunacak bir gücün bulunmadığını belirtti. Polat bir kısım solun Kürt hareketinin peşinden gitmesinin de onları emperyalizme karşı mücadelede duyarsızlaştırdığını ifade etti. Yazar sonuç olarak devrimci gruplarla birlikte anti-emperyalist mücadele olanağının zayıf olduğunu yazıyor. Filistin’le dayanışmanın ve şovenizme kaçmamak kaydıyla iktidarın göç politikasına karşı mücadelenin anti-emperyalist mücadele olanağı sağladığını ve anti-emperyalist söyleme CHP tabanının da elverişli olabileceğini de yazıyor.
ATAK Dergisi’nden Mehmet Güzel cevaplarında üçüncü paylaşım savaşı gördüğü büyük savaşların emperyalist-kapitalist sisteme benzeyen fakat onu aşan yeni bir sistemin doğum sancıları olarak, Batılı güçlerin gerilemesi ve savaş sanayii nedeniyle çıktığını belirtti. Güzel, yazısında başını ABD ve İngiltere’nin çektiği cepheye karşı dünya gençliği öncülüğünde küresel direnişi savundu. Güzel, Türkiye’de ve Avrupa’daki muhalefetin örgütlenmesinin ve direnişlerin sokak eylemlerine yansıtılmasıyla yola çıkılmasını önerdi.
Ümit Bayrak Türkiye’nin emperyalizme bağımlı ve sömürülen bir ülke olması gerçeğinden hareketle sosyalistlerin emekçilerle birlikte emperyalizme ve kapitalizme karşı yürüteceği sınıf mücadelesinin aynı zamanda barış mücadelesi olduğunu belirtti. Bayrak, sol güçlerin bu mücadeleyi ulusalcılığa ve liberalizme düşmeden yapması gerektiğine dikkat çekti ve savaş karşıtlığının devrimci mücadele ve enternasyonalist dayanışmayı gerektirdiğini yazdı. Ümit Bayrak sözlerini, “Ekim devrimcilerinin talebi barış ve ekmekti. Bu bugün de böyle” şeklinde bitirdi.
Halkevleri’nden Nebiye Merttürk günümüzde ezilen halkların mücadelelerinin rakip emperyalist güçlerin yedeğine düşmesi ya da onların gölgesinde kalması riski dolayısıyla bağımsız bir anti-emperyalist hattın geliştirilmesini zorunlu görüyor. Barış mücadelesini baş hedef olarak ise ABD/NATO eksenini görüyor, mücadeleyi emekçi sınıfların güçlenmesi temelinde bölgede ve dünyada emperyalist politikaların yenilgiye uğratılması ve emperyalizmin tüm hakimiyet biçimlerinin geriletilmesi mücadelesi olarak düşünüyor. Merttürk bu mücadelede emekçi sınıfların ve halkların yaşadıkları topraklarda belirleyici olmaları ve özneleşmeleri gereğini belirtiyor.
Nabi Kımran sorulara verdiği yanıtta savaşların nedeni olarak emperyalizme işaret ediyor. Kımran sözlerinin sonuna doğru Suriye’deki Kürt ulusal hareketine değiniyor ve Rojova’da ABD ile işbirliğini hem sorun hem de bir zorunluluk görüyor. Görevimizi de “Kürt özgürlük dinamiği” adını verdiği Kürt ulusal hareketinin bölge çapındaki dinamiği ile tüm bölgenin işçi, emekçi ve ezilenlerinin ortak kurtuluşunu gözeten bir çizgiyi ve cepheyi inşa etmek olarak ortaya koyuyor.
SMF’den Mahir Gürz yanıtlarında emperyalistlerin barışı, ilerlemeyi, ezilen halkları ve inançları savunma adına yürüttüğü savaş politikalarına dikkat çekiyor. Gürz, büyük savaşların genelde emperyalist güçler yüzünden çıktığını, gerçek bir barışı emperyalistler ve gericilerin değil sosyalizm yolunda birleşerek mücadele eden devrimci, ilerici güçler ve dünya halklarının getirebileceğini belirtiyor. Bu görüşleriyle anti-emperyalist bir sol cephe fikrine açık duruyor.
Komün’den Aytunç Altay savaşların nedenlerini ve dünyadaki kutuplaşmayı güzel ortaya koyduğu yanıtlarını şu cümlelerle bitiriyor: “Barış mücadelesi, bulutların üstünde, tarafsız, soyut bir barış için değildir. Savaşların gerçek sebebi olan emperyalizmi, NATO’yu, sömürgeci yerel devletleri düşman kabul eder. En geniş emekçi yığınlarının ve tüm ilerici insanlığın çıkarlarına denk düşer. Bu anlayışla ülkemizde Kürt sorununun, halkların hak eşitliği temelinde demokratik çözümü için birleşmeliyiz.” Altay aynı zamanda dünyada anti-emperyalist bir barış cephesi kurulmasını da savunuyor. Bu şekilde konulan iki görevin nasıl birleştirilebileceğini bilemiyoruz.
Sol Parti’den Alper Taş yanıtlarında günümüzde emperyalist savaşlara karşı anti-emperyalist bir cephenin eksikliğini vurguluyor ve bu cephenin kurulması gerektiğine çok net olarak işaret ediyor. Bu konuda Irak’ta Savaşa Son Platformu’na, NATO karşıtı gösterilere, 1960’lı ve 70’li yıllardaki eylemlere işaret ettikten sonra, “Büyük bir deneyime sahibiz fakat Türkiye sosyalist hareketi şu an bu durumdan çok uzak fakat büyük potansiyeller barındıran devrimci hareketimizin tekrardan bu konuları gündemine alması gerekmektedir” diyor.
SYKP’den Mehmet Yücel yanıtlarında Türkiye tarihi ve dünyada mevcut saflaşma hakkında üzerinde düşünülmesi gereken değerli görüşler ileri sürüyor ve yürekten katıldığımız net bir anti-emperyalist barış hareketi mesajı veriyor.
EHP’den Sanem Deniz Kural sorularımıza verdiği yanıtta bir dizi değerli fikirler ileri sürüyor. Ancak yanıtlarda bir anti-emperyalist barış hareketi düşüncesine doğrudan işaret etmiyor. Emekçilerin mücadelesinin sosyalist bir yaklaşımla esas alınması görüşü de anlamlıydı. “Ülkemiz özelinde savaş politikalarına kaybettirecek olan yegane konu ise Kürt meselesinin çözüme kavuşturulmasıdır” görüşüne katılmakla birlikte bununla neyin kast edildiğini tam anlayamadık.
Mücadele Birliği Platformu’ndan Muhammed Hizmetçi’nin yanıtlarında da net bir anti-emperyalist tutum gördük. Tutarlı enternasyonalizm kendi ülkesinin burjuvazisine ve egemenlerine karşı mücadele etmeyi gerektiriyor. Tutarlı enternasyonalizm elbette emperyalizme, kapitalizme ve şovenizme karşı sosyalist bir çizgide mücadeleyi gerektiriyor.
Sibel Özbudun sosyalist hareketin geçmişte Kürt hareketine omuz verme adına sınıf mücadelesi alanını terk etmesini eleştirdi. Sosyalist hareketin Kürt hareketiyle dayanışmayı sınıf mücadelesi temelinde yürütmesi gerektiğini; bu yaklaşımla haksız savaşlara karşı çıkılmasını ve sınıf eksenli mücadeleye yoğunlaşılmasını savundu. Sibel Özbudun’un, “Kapitalist sistemde savaş kime karşı ilan edilirse edilsin, emekçi sınıflara karşı yürütülür” ifadesini de barış hareketi için çok olumlu yaklaşım gördük.
Teori ve Politika Dergisi’nden Metin Kayaoğlu saldırgan güçleri teşhis ettikten sonra, “Dünyanın gerçek güçler ilişkisi ortamında somut bir barış seçeneğimiz olduğunu sanmıyoruz” diye yanıt verdi. Kayaoğlu’nun, “Saldırganlar karşısında direnenleri savunmak ve yeni mücadele ocakları yaratmak gerekiyor bugün” şeklindeki yanıtında anti-emperyalist bir barış hareketi ile direnişi karşı karşıya koyduğu izlenimi edindik. Kayaoğlu’nun Kurt milli hareketinin Suriye’deki tutumunu başarılı ve cesur bulması da dikkatimizi çekti.
Değerlendirme ve sonuç
Bütün yanıtlar Batılı emperyalistleri saldırgan taraf görüyor. Metin Kayaoğlu, Mehmet Yücel ve Ümit Bayrak Çin’in barışçı rolüne dikkat çekiyor. Kılavuz grubundan bildiğimiz Ümit Bayrak, cevaplarını Kılavuz grubu adına vermedi. 1968’li yıllardan bu yana devrimci mücadelenin içindeki Mehmet Yücel’in bazı önemli görüşlerinin SYKP çizgisiyle uyuşmadığını da belirtelim.
Halkevlerinden Nebiye Merttürk, Sol Parti’den Alper Taş ve Selçuk Şahin Polat Çin’i emperyalist bir güç görüyor (Not: Selçuk Şahin Polat yazımızı okuduktan sonra bizimle temas kurdu ve Çin’i emperyalist görmediğini söyledi) ancak onları ABD emperyalizmiyle de eşitlemiyor. Nebiye Merttürk emperyalist bloklardan bağımsız tutuma vurgu yapıyor.
Sorularımıza gelen yanıtlarda Metin Kayaoğlu hariç herkes anti-emperyalist bir barış hareketini ihtiyaç görme eğilimindeler. Mehmet Yücel ile Alper Taş bu konuda çok net ifadeler kullandı. Metin Kayaoğlu’nun yanıtlarıdan bir barış hareketi başlarsa dışında kalacakları sonucu da çıkarılamaz.
Diğer yanıtların mücadelede işçi sınıfını esas aldığı görülürken Mehmet Güzel mücadelede öncü olarak işçi sınıfı yerine gençliği koydu.
Aytunç Altay, Nabi Kımran ve Metin Kayaoğlu’nun Kürt hareketine devrimci eleştiricilikten biraz uzak şekilde yaklaştıkları izlenimi edindik. EHP Temsilcisi Sanem Deniz Kural’ın Kürt sorununun çözümünü esas alır tarzdaki ifadelerini daha net anlayabilmek için biraz çaba göstermemiz gerekiyor.
Kürt milli hareketinin Rojova’da emperyalizmle girdiği ilişkinin sorun olduğunu reddetmeyen Nabi Kımran’ın şu sözlerini sorunlu gördük: “TC ve cihatçı çetelerin kafa kesme, kadınların pazarlarda satılması, tecavüz, katliam ve soykırım tehdidi altında bulunan bir halkın önceliği topraklarındaki ABD üslerine saldırmak değil işgal ve soykırım tehdidinden kurtulmaktır.”
Kimse Kürt siyasal hareketinden ABD üslerine saldırmasını beklemiyor. Asıl sorun onun savunma çizgisini aşarak ABD işgalcileriyle işbirliği içinde bir egemenlik stratejisi izlemesidir. Bundan çok daha önemlisi ise Türkiye solunun Kürt ulusal hareketinin yörüngesinde olmasıdır. Kürt siyasal hareketinin yedeğinde giden sol, yabancılaştığı Türk halkını faşistlere teslim etmektedir. Bu yolu izleyenler kendilerini ABD ve İsrail saflarında bulacaklardır.
Sibel Özbudun’un Kürt siyasal hareketiyle dayanışmayı işçi sınıfı saflarını terk ederek değil sınıf mücadelesi temelinde yapmak gerektiği yolundaki uyarısını gayet anlamlı bulduk. Sosyalistler olarak yakın zamana kadar işçi sınıfından daha çok Kürt siyasal hareketini destekledik. Bu yol mücadelemizin gelişmesine zarar verdiği gibi Kürt siyasal hareketinin emperyalizmin yedeği olmasını da engelleyemedi. Kürt siyasal hareketi giderek daha çok milli alana yoğunlaştı. Türkiyelileşme gibi adımları ise milli hedefleri doğrultusunda solu yedekleme anlamında gündeme geldi. Türkiye’de güçlü bir bağımsız solun bu koşullarda Kürt milli hareketinin işine gelmeyeceği görüşüne ulaştık. 8 Aralık’ta Suriye’nin düşmesi sonrası emperyalist savaş ve Türkiye’nin sola mevcut en duyarlı kesimleri olan Alevilerin ve Kürtlerin emperyalist güçlerin yedeğine girmesi tehlikesi daha yakınlaştı.
Yukarıda aktardığımız görüşlerden hareketle daha ileri değerlendirmeler yapılabilir ve yapılmalıdır. Ancak biz değerlendirmelerimizi burada kesiyoruz.
Girişte savaş tehlikesinin arttığını belirtmiştik. Ukrayna savaşında NATO cephesinin başarısız kalması NATO ülkeleri arasındaki çelişkilerin keskinleşmesine yol açtı. Trump ABD’nin Ukrayna savaşındaki politikasını değiştirdi ve bu konuda çoğu NATO müttefiklerine cephe aldı. Barış vaadiyle iktidara gelen Trump silahlanmaya hız verdiği gibi Kanada’yı, Grönland’ı, Panama’yı hatta Gazze’yi ilhak etmek ve Ukrayna’yı sömürgeleştirmek istediğini açıklayarak söze başladı. Trump’tan destek alan İsrail Gazze’ye saldırımaya devam ediyor. Batılı emperyalistler İsrail ile birlikte Yemen’e yoğun olarak saldırıyorlar. Şimdi de İran’ın hedefte olması tehlikesi artıyor. AB ülkeleri Rusya’yı hedef alarak silahlanmaya yaklaşık 900 milyar dolar daha ayırıyor. İngiltere Avrupa’da savaş kışkırtıcılığının başını çekmeye devam ediyor.
Ukrayna’da savaş Rusya lehine gelişmesini sürdürüyor. Bu gidişle Trump’ın Ukrayna’daki savaşı kızıştırması mümkündür. Süreç şu ana kadar Çin’in güçlenmesi sonucunu doğurdu. Dolayısıyla anti-emperyalist barış hareketine ihtiyaç artıyor.
Ancak sorularımıza ilk yanıtı veren Selçuk Şahin Polat’ın anti-emperyalist bir barış hareketi yolunda işaret ettiği iki zorluk ne yazık ki doğrudur: Biri, sosyalist solun kendi içinde birliği diğeri de devrimci örgütlerin Kürt hareketiyle ilişkileri dolayısıyla anti-emperyalist duyarlılıklarının zayıflamış olmasıdır.
Solun bağımsızlığı, anti-emperyalist yurtseverlik şimdi daha önemli. Anti-emperyalist barış mücadelesinin gelişmesi Türkiye devrimci hareketinin kendi içinde bağımsız çizgide güçbirliği ve koordinasyonunu da gerektiriyor. Kürt halkının mücadelesiyle dayanışma da ancak bu temelde faydalı olabilir. Anti-emperyalist barış hareketi temel bir ihtiyaçtır. Solun bağımsız temelde bir koordinasyonu yolunda atılan isabetli adımlar bu konuda ön açıcı olacaktır.