Erdal Kudis
Bu saldırı en azından 11 Eylül sonrası başlatılan Haçlı Seferinin uzantısıdır. Katliamın hemen ardından yakalanan saldırgan Müslüman göçmenlerin Batı dünyasının kimyasını bozduğunu iddia etti ve İslam ile komünizmi Avrupa için tehdit gördüğünü belirtti. ABD’nin ve siyonistlerin 11 Eylül sonrası başlattığı Haçlı seferinden sonra Batı dünyasında islamofobi alabildiğine gelişmiş durumda. Üstelik saldırının siyonizm ile ilgisi olması büyük ihtimal. Eylem Norveç hükümetinin İsrail’i Filistin politikasında eleştiren tavırlarına karşı bir uyarı gibi görünmektedir. Batı dünyası Hristiyanlık temelinde bir saflaşmaya çekilmekte.
Irkçılık ve milliyetçilik ülkemizde de artıyor. Diyarbakır’daki çatışmada ölen 13 askerden sonra birçok şehirde gerçekleştirilen Kürt karşıtı gösteriler ve linç girişimleri yaygınlaştı. Seçimler sonrası gelişmelere bir göz atalım:
Milletvekili seçilme yetkisi almasına karşın ve en çok oy alarak milletvekili seçilen Hatip Dicle’nin miletvekilliğinin son anda düşürülmesi ve yerine AKP’den başka birinin alınması BDP tarafından tepkiyle karşılandı. Dicle dışında 5 Kürt milletvekilinin daha cezaevlerinden tahliye edilmesi engellendi. Aynı şekilde CHP’den 2, MHP’den de 1 milletvekilinin tahliyeleri engellendi.
CHP ve BDP milletvekilleri seçilen arkadaşları tahliye edilinceye kadar yemin etmeyeceklerini söylediler. CHP’liler daha sonra AKP ile yaptıkları bir mutabakat sonrası yemin etmeye başladılar. BDP ise sorun çözülene kadar Diyarbakır’da toplanacaklarını söyledi. Öcalan onlara açık kapı bıraktırdı ve bir mutabakat sağlanırsa yemin edilebilir, diyerek ortamı yumuşattı. Ancak yapılan görüşmeler ve sonrasındaki gelişmelerden bir çözüm henüz bulunamadı.
Tüm bunlar konuşulurken Kürt Ulusal Hareketi özerklik ilan ettiğini açıkladı. Aynı gün Diyarbakır’da 13 asker ve 7 gerillanın öldüğü bir catışma çıkmıştı. Diyarbakır’ın Silvan ilçesinde yaşanan çatışmada 13 askerin ölmesi ve 7 askerin yaralanmasının ardından Türkiye’nin çeşitli yerlerinde yapılan gösterilerde PKK ve Kürt karşıtı sloganlar atılıp, BDP binaları taşlanmaya başlandı. Uzun zamandır burjuva kanallarında Türk sanatçılar ile Kürtçe düet yapan Aynur Doğan, İstanbul Caz Festivali’nde yuhalandı ve sahneye yabancı maddeler atıldı. Aynur Doğan bundan dolayı programını yarıda kesmek zorunda kaldı.
Devlet ile barış görüşmelerinin nitel aşamaya geldiğini açıklayan Öcalan, Kürt Ulusal Hareketi ile devlet arasında barış sağlayabilmek için serbest bırakılmayı istiyor ve aksi halde olayların önünün alınamayacağını söylüyor. Tam bu dönemde İran’ın Kandil’e saldırdığını öğreniyoruz. İran saldırısı Türkiye oligarşisine “Kürt meselesinde çıkarlarımız ortaktır.” mesajını içermektedir. Bilindiği gibi Türkiye oligarşisi ABD’nin İran’a, Suriye’ye ve Libya’ya saldırısında işbirliği tutumunda. Türkiye bunu Ortadoğu’da ABD öncülüğündeki Sünni Blok’un bir üyesi olarak yapıyor. Öte yandan ABD’nin kurmak istediği düzende Kürtlerin ayrı devlet olması ihtimali az değil. Bu yüzden İran ve Suriye Türkiye’yi etkilemek için Kürt sorununu kullanıyorlar.
Kürt siyasetçi Kemal Burkay’ın bu koşullarda Türkiye’ye dönmesi AKP’nin Kürt ve Alevi açılımının parçası görünüyor. Burkay’ı İçişleri Bakanı bizzat arayıp davet etmiş. Burkay da AKP’ye hizmetlerini sunmaya hazır görünüyor. Burkay daha İsveç’ten ayrılmadan AKP’nin Türkiye’yi demokratikleştirdiğini ileri sürerek Kürtleri ve Alevileri AKP’nin yanında davranmaya çağırdı.
Burkay’ın en önemli kanıtlarından biri AKP ile ordu arasındaki çatışmadır. Bu çatışmada AKP sürekli orduda büyük tasfiyeler yaparak ilerliyor. Ergenekon operasyonu bağlamında orduda yaşanan tasfiyeler Burkay gibi çoklarına demokratikleşme görünüyor. Halk gidenlerin niteliğine bakarak saf tutmaya çağrılmaktadır. Ama gidenlerin yerini dolduranların niteliği de var. Mesela kuvvet komutanlarının istifası ile birlikte ordunun başına Gülen’e ve AKP’ye daha iyi itaat edeceği görülen bir general getiriliyor. Süreç ordunun, şimdilerde adı İmamın Ordusu olarak anılan polis teşkilatı durumuna getirileceğini gösteriyor.
Ordu zayıfladıkça rejim çok önemli manevi dayanaklarından birini kaybedecektir. Ordunun politikadaki rolünün azalması bizim lehimizedir. Fakat bu süreçte AKP’nin yanında yer almak demek dincilerin, tarikatların ve polisin yanında saf tutmak demektir. Çatışan her iki taraf da, yani hem gidenler hem de onların yerini alanlar karşımızdaki güçlerdir.
AKP’nin demokratikleşme iddiası baştan sona uydurmadır. Sola düşmanlık bu iktidarın tohumunda var. Onun için hiçbir yasal gerekçe yokken dahi sola karşı operasyonlar yapılıyor. Nitekim 29 Temmuz’da Kadıköy Kültür Kafe’yi basıp, arkadaşımızı gözaltına aldılar ve içerideki bilgisayarlara ve kitaplara el koydular. Kadıköy Kültür Kafe’nin bütün faaliyetleri Eğitim ve Dayanışma Hareketi doğrultusunda olduğu halde polis bu faaliyetleri bile hiçbir alakası olmayan Karargah örgütü ile ilişkilendirdi.
Biz biliyoruz ki bu baskın sırf dergi satma, kitap satma, konser düzenleme, eğitim çalışmaları yapma ve demokratik etkinliklere katılma gibi faaliyetlerimiz arttığı için oldu. Sola düşmanlık AKP’nin mayasında var ve Fethullahçılar kendilerine alternatif gelişmesini istemiyorlar.
Saldırılar bizi yıldıramaz. Türkiye’nin bağımsızlığı ve halkın özgürlüğü yolunda mücadeleye devam edeceğiz. Ortadoğu’da ve dünyada yürütülen Haçlı seferlerinin ve islamofobinin karşısında olmaya devam edeceğiz. Aynı zamanda Türkiye’de yükselen neo-liberal dinciliğin de karşısındayız. Kürt halkına karşı yürütülen saldırıların karşısındayız. Hiçbir milliyetçiliğin peşinde takılmaksızın Eğitim ve Dayanışma Hareketi’ni geliştirmek için çalışmalarımıza devam edeceğiz.
[…] *AVRUPA’DA YÜKSELEN IRKÇILIK VE TÜRKİYE’DE ARTAN BASKILAR […]