Daha sonra çıkarıldıkları ilk mahkemede serbest bırakılan arkadaşlarımız, dört buçuk ay gibi bir süre hapishanede tutulmuş, aileleri ve arkadaşları yıpratılmaya çalışılmıştı.
Arkadaşlarımızın gözaltına alınmaları ve tutuklanmalarına gerekçe olarak “örgüt üyeliği”, “örgüt propagandası” gibi gerekçeler ileri sürülse de, aslında bu saldırıların, kitleler ile eşitler diyalogu temelinde geliştirilmeye çalışılan Eğitim ve Dayanışma Hareketine yönelik olduğunu biliyoruz.
Eğitim ve Dayanışma Hareketi, temelde, sistemin eğitim anlayışına alternatif bir eğitim yaratmaya çalışmaktadır. Ve ümmetçi, sadakacı, cemaatçi dayanışmaya alternatif bir Dayanışma Hareketi geliştirmek üzere bir araya gelen insanların ortak çabasıdır.
Bu anlayışı içlerine sindiremeyen egemen güçler, Dayanışma Hareketi’nin daha gelişme aşamasındayken ona saldırması tesadüf değildir.
Neticede bir müddet hapis edilen arkadaşlarımızın yürüttüğü faaliyetler suç kapsamında değerlendirilecek türden işler değildi.
Bunu karşı taraf da biliyor olmasına rağmen, her fırsatta yürüttüğümüz faaliyetlerin yasadışı olduğuna dair saldırılarla hala karşılaşmaktayız.
Geçtiğimiz günlerde Ankara’da işportacılarla zabıtların karşı karşıya gelmesi üzerine gergin anlar yaşanmış, zabıta ve işportacıların birbirlerine müdahale etmesi sonucu yaralananlar olmuştu.
Bu olayı bahane eden siyasi polis, olaylara karıştığı iddiasıyla yaklaşık on kişiyi evlerine baskın yaparak gözaltına almıştı.
Gözaltına alınanlar arasında bizim de iki arkadaşımız vardı.
Bu arkadaşlarımızdan biri gözaltındayken, polislerin yaşanan olaylara dair tek soru sormadan, arakadaşımıza ajanlık teklif ettiğini ve yine Eğitim ve Dayanışma Hareketimizin yasadışı olduğunu söyleyerek, bazı arkadaşlarımızı yasadışı örgüt üyesi olarak gösterdiklerini öğrendik.
Kendisinin ve diğer arkadaşlarının hapse girmemesi karşılığında kendileri ile işbirliği yapmalarını isteyen polisler, teknik ve fiziki takipleri sonucu elde ettiği bilgileri arkadaşlarımıza sanki bir suçmuşçasına anlatarak onları sindirmeye çalışmışlardır.
Daha sonra serbest bırakılan arkadaşımızın, günler sonra tekrar yolu kesilmiş “söz vermiştin, görüşecektik. Hadi gidelim.” denilerek araca bindirilmeye çalışılmıştır. Arkadaşımız onları uzaklaştırmış, kendisi de oradan ayrılmış ve olanları bizimle paylaşmıştır.
Bu tip sindirme ve yıldırma girişimlerinin bugün de devam ettiğini İstanbul’daki kurumumuzun basılarak bir arkadaşımızın gözaltına alınmasıyla öğrenmiş olduk.
Haber aldık ki, arkadaşımız yasadışı bir örgüt ile ilişkilendirilerek gözaltına alınmış, başka bir arkadaşımız ise aranmaktaymış.
Aslında yaşananlar bize doğru yolda olduğumuzu da gösteriyor. Doğru şeyler yapıyoruz ki, karşı taraf bundan rahatsız oluyor ve çalışmalarımızın önünü alabilmek için komplolarla bizi yıldırmaya çalışıyor.
Bu tip saldırılar gelişmekte olan ve sistemi rahatsız edebilen çıkışlarla dikkatleri üzerine çeken başka sol gruplara da yöneltiliyor.
Geçtiğimiz Mayıs ayında Tayyip Erdoğan’ın Hopa mitingi öncesinde Hopalı muhalif güçler doğalarını ve yaşamı savunduklarını, HES’lere geçit vermeyeceklerini bir kez daha yüksek sesle dile getirmek, Tayyip Erdoğan’ın Hopa’da olmasından rahatsız olduklarını belirtmek istemişlerdi. Buna müsaade etmemekle kalmayan polis güçleri, insanlara azgınca saldırmış ve Metin Lokumcu adında, emekli bir öğretmeni katletmişti.
Sonrasında bu durum, Ankara, İstanbul, İzmir gibi iller başta olmak üzere tüm yurtta protesto edilmiş, bir çok yerde polisle göstericiler arasında çatışmalar yaşanmıştı. Kamuoyunun yakından takip ettiği bu olaylar sonrası Artvin, Ankara ve İstanbul’da çoğunluğunu Halkevi üyelerinin oluşturduğu yaklaşık 50 kişi tutuklanmıştı.
Tüm bu yaşananların tesadüf olmadığı gayet açıktır.
Hopa’da yaşanan olayların sonrasında Tayyip Erdoğan, Halkevleri’ni bizzat hedef göstermiştir.
Polislerin gözaltına aldıkları insanlara otobüslerde ve gözaltında tutuldukları karakollarda vahşice işkence etmesinin arkasında nasıl bir güç olduğunu bilmeyen kalmamıştır.
Geçtiğimiz günlerde tüm bu yaşananların üstüne, Halkevleri’nin “Topluma Yararlı Dernek” statüsünden de çıkarılarak yeni bir saldırıyla daha karşılaştığını öğrendik.
Yolsuzluk yaptığı belgelenen, yöneticileri ve çalışanları topladıkları bağışları usulsüzce birtakım cemaatçi televizyon kanallarına aktarmakla suçlanan ve tutuklanan Deniz Feneri gibi cemaatçi dernekler TBMM tarafından üstün hizmet gösterdikleri gerekçesi ile ödüllendirilirken, Halkevleri gibi, Eğitim ve Dayanışma Hareketimizin de böylesi saldırılara muhattap olması tesadüf değildir.
Egemenler sisteme alternatif olan hiçbir güç istemediklerini bu saldırılarla bir kez daha ortaya koymuştur.
Bizler toplumda yaratılmaya çalışılan yoz ilişkilere karşı, alternatif bir Eğitim ve Dayanışma Hareketi yaratmak istiyoruz.
Çalışmalarımız cemaatçilerin sadaka kültürüne karşıdır; burjuva düzen anlayışının getirdiği yoz ilişkilere karşı, kitlelerin gönüllü birliği üzerinden yükselen dayanışmayı hedeflemektedir.
Yaşanan tüm bu saldırılar sol kültüre karşı yapılmış, ortak saldırılardır.
Egemen güçler, sol kültürü, ezilenlerin birliğini ve birlikte mücadele etmesinden doğacak gücü ezmek istemektedir.
Tüm sola yönelen bu saldırıları birlikte göğüsleyerek, yaratmaya çalıştığımız anlayışı geliştirerek alt edebiliriz.
Eğitim ve Dayanışma Hareketimizi, ezilen kitlelerle birlikte sahiplenebilmenin yollarını geliştirelim!
Birliğimizi güçlendirelim ve Eğitim ve Daynışma Hareketi saflarında sıkıca kenetlenelim!
[…] *Saldırılar Tesadüf Değildir:Düzen Ona Boyun Eğmemizi İstemektedir […]