Nuray Ertaş / İnan Kaloğulları
Bugün 3 Mart.
Geleneksel eğitim sisteminin yerine çağın gereklerine uygun eğitim sisteminin ulusal eğitim politikası olarak kabul edilişinin yüzüncü yılı. Eğitim sistemimize şöyle bir baktığımızda içinde bulunduğumuz zamanın zorunlu dayatması olan teknolojik değişiklikler dışında yüz yıl öncesinin eğitim içeriklerine yeniden dönmüş durumdayız.
AKP ekonomik stratejisini devleti küçülterek serbest piyasa ekonomisine ağırlık vermek üzerine kurmuştur. Erdoğan’ın bizzat kendisinin “ülkeyi şirket gibi yöneteceğini “söylemesi; AKP’nin bir zamanlar Maliye Bakanlığı’nı yürüten Kemal Unakıtan’ın özelleştirmelere karşı çıkanlara “babalar gibi satarım” demesi aslında bugünler için hedeflenenin itirafıydı. Türkiye’yi bugünlere getiren birçok uygulama yukarıdaki ifadeler gibi açık açık, söyleye söyleye ve göstere göstere yapılageldi.
Ekonomik alanda ve sosyal yönden devleti küçültmeyi hedefleyen AKP’nin siyasi hedefi ise egemenliklerini pekiştirecek dindar ve muhafazakâr toplum yapısını inşa etmekti. Muhafazakâr toplum yapısını inşa edebilmenin en önemli ayağını da eğitim oluşturuyordu. Ülkeyi babalar gibi satarız deyip babalar gibi satanlar “Dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kininin, kalbinin davacısı bir gençlik” yetiştireceğiz dediler, yetiştiriyorlar.
1980 Darbesi’nin eğitimde dinci ideolojinin yayılmasını teşvik için tarikatların önünü açmasını en etkili şekilde değerlendiren Fettullah Gülen’in Işık hareketi oldu. Toplumun zeki çocuklarından güçlü bir eğitim kitlesi yaratan Gülen cemaati çoktan devlet kurumlarında örgütlenmişti. AKP iktidara geldiğinde devlet içinde; özellikle eğitim, sağlık, ordu ve polis teşkilatında yerleşik olan cemaat AKP ile kurdukları ittifakın önündeki engellerin temizlemesinde oldukça büyük görevler yaptı.
İlişkilerinin bozulması sonucu 15 Temmuz’da meydana gelen ve topluma darbe diye yutturulan kavgaya gelindiğinde cemaatin sahip olduğu hastane sayısı 35, özel okul sayısı 934, öğrenci yurdu sayısı 109, vakıf sayısı 104, dernek sayısı 1125 idi. Yani AKP’nin önünde nasıl yol alacağına yönelik hem rol model hem de devlet aygıtı vardı. (Bu kurumların tamamı ya doğrudan ya da dolaylı yollardan iktidarın eline geçmiştir.) Gülen Cemaati dışında hedef kitlesi çocuk ve gençler olan vakıf sayısı dört binden fazladır. Bunların ise çok azının tarikat bağı yoktur. Ezici çoğunluğu tarikatlara aittir ve bunlar okullarda cirit atmaktadır.
AKP gericiliğinin yakasını bırakmadığı en önemli konularda biri eğitim oldu. İktidara geldiklerinden bugüne kadar 17 kez eğitim sisteminde köklü değişiklik yaptılar. 18. si ise gelmek üzere.
Eğitimin tarafsız olmadığını ve iktidarların ayakta kalmasını sağlamak için toplumu şekillendiren bir araç olduğuna en çok AKP gericiliği ile tanık olduk. Ortaçağ karanlığını aratmayan düşünceleri toplumda karşılık görsün diye yıllardır çocuklara yapmadıklarını bırakmadılar.
MEB teşkilat yapısının değiştirilmesinden okul türlerinin değiştirilmesine; öğretim yöntemlerinin değiştirilmesinden kullanılan kaynakların değiştirilmesine, okula başlama yaşının değiştirilmesinden sınav sistemlerinin değiştirilmesine kadar birçok köklü değişiklik ile eğitim öğretim geleneksel kodlarından tamamen uzaklaştırıldı.
Gelinen noktada pozitif bilimler, felsefe ve mantık derslerinin bir kısmı ya tamamen kaldırıldı ya da bilimsel içerikler bile yaradılış teorisine bağlanarak, eğitim iktidarın bekasına göre şekillendirildi. Mescitler zorunlu hale getirildi, ramazan ayları kantinlerin kapatıldığı dönemler haline geldi, derslerin yarısından fazlası din ile ilişkilendirilen derslere dönüştürüldü, öğretmenlerin çok önemli bir kısmı dini sembollerle (türban vb) derslere girer hale geldi. Bunlarla da yetinilmedi, artık okullar tarikatların geleceğin müritlerini devşirip yetiştireceği kurumlara dönüştürüldü.
Tüm bunlar gerçekleştirilirken seküler kesim diye tanımlanan; toplumsal yaşamın dini değerlere göre şekillendirilmesine karşı olan kesim büyük ölçüde uyumuş, uyumayanların tepkisi ise geniş sessizliğin içinde boğulup girmiştir. Bunda AKP’nin başarılı stratejisini de yok saymamak gerekir. AKP siyasi hedeflerini gerçekleştirirken seküler kesimlerin gözünü perdeleyecek değişiklikleri torbaya koymayı ihmal etmemiştir. Bu göz boyama yöntemleri gerçek hedeflerini maskelemek için önemli işlev görmüş, seküler tabanda destek görmesini, en azından sessizce geçiştirilmesini sağlamıştır. Örneğin çok pahalı olan ders kitaplarının ücretsiz verilmesi çok kabul görmüş ama verilen kitap ihalelerinde tarikat ve cemaatlerin tercih edilmesi ve içeriklerin değiştirilmesi görülmemiş, görülmek istenmemiştir. Okul öncesi eğitimin yaygınlaştırılması takdir görmüş ama bu kurumlarda pedagojik açıdan büyük yıkım yaratacak olan zorunlu din eğitimi, hatta bu kurumların önemli bir kısmının diyanet ve tarikatlarca açılması ve işletilmesinin yaratacağı tahribat görülmemiştir. Ders kitaplarının ücretsiz verilmesi aynı zamanda devletçilik ilkesinin bir gereği olarak lanse edilebilmiş, ancak devlet okullarının sabun gibi, kağıt gibi en temel ihtiyaçları bile velilere yıkılarak, özel okula (tarikat okulları) giden öğrenciye ciddi miktarda verilen teşvikler maskelenmiştir.
Bilgisayara ulaşımı pek kolay olmayan geniş kesimler Fatih Projesi’ni desteklemiş ancak projenin işlevselleştirilmemesi bir yana eğitimde çok önemli olan sosyalleşme, okuma yazma, düşünme, sentez yapabilme becerilerine vurduğu darbe görülmemiştir. (Artık bırakın dilekçe yazmayı adını bile yazarken imla kurallarından habersiz insanlar gördüğünüzde şaşırmamalısınız) Üniversiteye girişte meslek liseleri için büyük engel teşkil eden katsayı kaldırılmış ama neredeyse her sokağa açılan İmam Hatip gerçeği görülmemiştir. Ta ki kendi çocukları da iradeleri dışında İmam Hatip Liselerine mahkum edilene kadar.
Örneğin hiç kimsenin dikkatini bile çekmeyen Gelenekselden Geleceğe Projesi’yle artık yeni yapılan okullar cami mimarisinde, kampüsler külliye formatında bir biçime dönüştürülmüş ve yabancı dilde ise Arapça kıymetli dil haline getirilmiştir. Yani halk arasındaki ifadeyle hayaller Paris fakat gerçekler Afganistan gerçeği durumunda.
Kıyafet serbestliği özellikle orta gelir grubunda büyük rahatlama unsuru olarak değerlendirilmiş ama zamanla türbanın öğrenciler üzerinde baskı aracı oluşturacağı; aynı şekilde mescit uygulamasının demokratik bir tavır olduğu ama mescide gitmeyenler için mobbing aracı olacağı görülememiştir. Bunlar gibi onlarca örneği sıralamak mümkün.
4+4+4 gibi bir yıkım projesine bile öğretmenlerin ezici çoğunluğu maaş karşılığı girilecek ders saatinin azalması olarak bakabilmiştir. Yaşamı boyunca Arapça bir dua okumamış insanlar minicik çocuklarıyla birlikte artık Arapça dualar ezberliyorlar. ÇEDES projesiyle çocukların sürekli taşındığı cami, mezarlık, dergah gibi yerlere muhtemeldir ki yakında aileleri de dahil edilecektir.
Gelinen noktada eğitimde uzun yıllardan beri tartışma konusu olan bölgesel farklılıklar ve eğitim programlarındaki farklılıklar adım adım değiştirilerek alt gelir grubu çocukları din eğitiminde eşitlendi. Bugün artık alt gelir seviyesi ve orta gelir seviyesinin önemli bir kesiminin çocukları diyanete teslim edildi. Gelir seviyesi yurt dışında çocuğunu okutmaya elverişli aileler çocukları için oralarda eğitim olanakları araştırmakta ve yurt dışında eğitim arayışı lise seviyesine kadar düşmüş durumda. Ülke tercihinde 1. sırayı ABD alıyor. İkinci sırada ise Almanya var. Bunları sırasıyla Azerbaycan, Bulgaristan, İngiltere gibi ülkeler izliyor.
Çocuklarımız sadece MEB’e bağlı okullarda öğrenim görmüyor maalesef. 1924’te Tevhid-i Tedrisat (eğitim öğretimin birleştirilmesi) yasasıyla yasaklanmış olan “sıbyan mektepleri”nin sayısı mantar gibi çoğalmakta. Anadolu’da ve büyükşehirlerin varoşlarında tarikatların kucağına bırakılan geniş kesimlerin 4-6 yaş aralığındaki çocukları yine tarikatların kucağına itilmiş durumda. Bu çocuklar pedagojik formasyondan uzak “abiler-ablaların” hastalıklı görüşleri ile hayatı dinsel kavramlarla yorumlamaya zorlanan ve yabancılaşmaya itilen çocuklara dönüştürülüyorlar.
Sıbyan mekteplerinin bir benzeri de diyanetin açtığı okul öncesi eğitim kurumlarıdır. Bu okullar da 4-6 yaş çocuklarına göz dikmiş çocuklara dini eğitim vermekte geleceğin hastalıklı bireylerini yetiştirmektedir. Ve ne yazık ki sadece diyanetin elindeki çocuk oranı resmi kayıtlara göre mevcudun beşte biri.
Sıbyan okullarında din eğitiminden çok din örtüsü altında çocuklara tarikat ve cemaatlerin cihatçı ideolojileri aşılanıyor ve çocukların ruhsal dünyaları altüst ediliyor.
Eğitimin dinamitlenmesinin son örneği ÇEDES Projesi oldu. Tam da tekkelerin, zaviyelerin, tarikatların, cemaatlerin yasaklanmasının 100. yılında ÇEDES Projesini eğitimin göbeğine oturtarak önemli bir eşiği de aştılar. Fiili olarak imamlara teslim ettikleri eğitimi cemaat ve tarikatlarla yaptıkları protokollerle resmileştirdiler.
Nedir ÇEDES Projesi?
ÇEDES (Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum) Projesi UNESCO’nun “çocukların ve gençlerin pozitif değerleri keşfedip geliştirmeleri ve kendi potansiyellerine göre ilerlemeleri için yürütülen eğitimsel gayretleri” içeren projesinin çarpıtılarak imamları milli eğitimin esas unsuru haline getirmeyi hedefleyen projenin adıdır.
Projenin temelleri 2011-2012 öğretim yılında atıldı. Değerler Eğitimi uygulamsya koyan bakanlık dokuz konu ve alt başlıklar belirledi: “Sabır”, “Hastalık ve musibetin anlamı”, “Bir hayat gerçeği: Ölüm ve ötesi”, “İnancın bireysel ve toplumsal hayata etkileri”, “Dua ve ibadetin hayatımızdaki yeri”, “Ramazan ayı ve oruç” ve “Peygamber sevgisi”…
2019’da Danıştay örgün eğitim kısmı yönünden bu uygulamanın yürütmesini durdurdu. Ancak geçmiş olsun. O zamana kadar değerler eğitimi adı altında tek değer dinmiş gibi dinsel esasları içeren birçok ders okullarda güya “seçmeli” olarak okutulmaya başlandı. Zamanla çeşitli illerde Milli Eğitim Müdürlükleri tarikatlara ait vakıflarla protokoller imzalayarak okullarda birçok etkinlikler yaptılar. Dolayısıyla Danıştay kararı uygulanmadan ölmüş oldu. Gerekli tepkiyi görmeyen uygulama 2021 yılında Milli Eğitim Bakanlığı, Gençlik ve Spor Bakanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığı arasında yapılan protokolle önce 48 ilde pilot olarak uygulandı. 2022 yılında 81 ilde 703 okulda uygulandı. Bu yıl ise 81 ilde tüm okullarda uygulanıyor.
Maket mezar başında ölmüş annesine ağıt yaktırılan çocuklar, maket örnekler üzerinde kurban kesen çocuklar ve maket kabede şeytan taşlayan çocuklar ÇEDES projesinden bu hafta basına yansıyan örnekler oldu.
ÇEDES Projesi 4+4+4 geçişinden sonraki milli eğitimi dinamitleyen ve çocuklarımızın hayatını karartmayı amaçlayan en büyük projedir. Basına yansıyan 3 örnek bile görenlerin tüylerini diken diken etmeye yetmiştir.
Günaydın diyelim.
Keşke hepimiz uyanmış ve geldiğimiz noktanın vahim sonuçlarını görebilmiş olsak. Ancak; halen eğitimin birleştirilmesinin 100 yılını kutlama mesajları atabiliyorsak uyanmamız zor olacak gibi görünüyor.
Korku ve öfke duygularının arasında sıkışan insanlar, birliğin ve dayanışmanın olduğu çoğu yerde yan yana gelmeye açık haldeler. Ülkemizde gerici karanlığa karşı öfke duyan birçok insan var. Ahlaksızlık, gericileşme ve dincileşme bu kadar artarken topluma öncülük eden sol ve ilerici güçlerin bir arada ve dayanışma içinde olmaya daha çok ihtiyacı var.