Cephe- HDP Çatışması Türkiye Soluna Darbedir

1
1927

İstanbul’un Nurtepe, Gazi, Sarıgazi gibi bölgelerinde seçim çalışmaları sırasında ortaya çıkan çatışmalar Türkiye soluna yeni bir darbe oldu. Çatışmanın tarafları birbirlerini suçluyorlar. Kürt ulusal hareketi ve onun çevresindeki Türkiye solu çatışmanın sorumluluğunu HÖC’ün siyaset yasakçılığına bağlıyor. Cephe de sorumluluğu karşı tarafa yıkıyor.

Taraflardan biri Nurtepe’yi liderleri Dursun Karataş’ın çabalarıyla kurduklarını ileri sürerek siyaset yasakçılığını savunurken diğer taraftan Öcalan’ın ”Size bir vurana siz bin vurun” sözü hatırlatılarak yangına körükle gidiliyor.

Bizce iki taraf da bu çatışmadan sorumlular. İki taraf derken bir yanda Cephe’yi diğer yanda da Kürt ulusal hareketini kastediyoruz. Eğer işin içinde Kürt ulusal hareketi olmasaydı onun etrafındaki gruplar ilgili bölgelerde Cephe ile çatışmadan kaçınırlardı. Sözkonusu gruplar bu işte esas olarak nesne-gruplar konumundalar. Çatışmanın öznesi olan gruplar ise Kürt ulusal hareketi ile Cephe’dir.

Çatışan gruplar özneyken çatışmaya dahil olan kişiler de bu çatışmanın öznesi midirler? Hayır. Böyle zamanlarda özellikle aktifleşen muhbirleri ve başkaca özel maksatlıları bir yana bırakacak olursak, diğerleri sekterliğin nesneleri, kurbanları olmaktadırlar. Ne yazık ki grup psikolojisi insanları olmayacak işlere kolayca yönlendirebiliyor.

Tarafların bu çatışmayı devrimcilik ve demokrasiyle açıklamaları doğru değildir. Bir kere siyaset yasakçılığı ile devrimcilik bağdaşmaz. Yasağı koyduğun anda çatışmaya davetiye çıkarmışsın demektir. İnsiyatif sağladığın yeri tekeline almak için ”Ben buraya emek verdim, sen git başka yerde çalış, buraya gelemezsin” mantığı, sosyalizmin mantığı değildir. İşin garip tarafı ilgili yerler burjuva partilerine ve düzen güçlerine çok zaman açık iken özellikle sola yasaktır. Kaldı ki bir devrimci hareketin etkin olduğu yerde özgürlükler azalmamalı artmalıdır. Sol kendi içinde birbirine özgürlük tanımıyorsa halkın özgürlük mücadelesine öncülük etme iddiası sözde kalacaktır. Bu çatışma sol içinde örgüt iktidarını her şeyin önünde gören hakim anlayışı ortaya koyuyor. Meseleye özgürlükler yerine örgüt iktidarı açısından bakarsak hepimiz aynı hatalara düşebiliriz.

Cephe öyleyken Kürt ulusal hareketi hiç bir şekilde ondan daha iyi konumda değil. Söylemde belki herkesten özgürlükçü görünmeye çalışan Kürt ulusal hareketi aslında Cephe’den daha yasakçı bir harekettir ve bu konuda çok daha yıkıcı bir pratiğe sahiptir. Kürt ulusal hareketinin insan hakları, demokrasi ve özgürlük mücadeleleri, kendi grup çıkarlarıyla sınırlıdır. Onun alanında örgüt çıkarlarına ters düşen kişiler ve gruplar gerekli görüldüğünde baskı, şiddet ve özgürlük mücadelesiyle bağdaşmayan diğer yollarla safdışı edilirler.

Bu çatışma bize 90’lı yılların başlarında İstanbul Küçük Armutlu’da yaşadığımız saldırıyı hatırlattı. Saldırıyı Cepheci arkadaşlar siyaset yasağı politikası dolayısıyla yapmışlardı. Saldırıya uğrayan arkadaşlarımızdan biri şimdi hayatta olmayan Rıza Arı idi. Saldırganlardan önde geleni ise kaçak gezdiği dönemde Rıza Arı’nın ona evini açıp fedakarca dayanışma gösterdiği biriydi. Grupçuluk insanı işte böyle vefasız yapabiliyor!

Çatışma bize içimizdeki lümpenler yüzünden Sarıgazi’de HÖC ile yaşadıklarımızı hatırlattı. Orada çatışmanın sebebi siyaset yasağı değildi. Ömür adlı içimizdeki lümpen orada bizi Cephe ile çatışmaya sokmaktaydı. Farkeder etmez Cephe’den sorumlu arkadaşlarla görüştük ve çatışmayı önledik. Ortamın kızışmış olmasının ürünü gelen saldırılara, saldırıyla cevap vermedik. Cevap vermemenin bizi orada eriteceğini bile bile çatışmadan uzak kaldık. Taraftarlarımız bize küstüler. Çoğu kendisine güvenlerini kaybetti ve gitti. Biz ”Sol içi çatışmadan gelecek güç Allah’tan gelsin” dedik. Bizi HÖC ile çatışmaya sokan Ömür adlı provakatör müdahelemiz üzerine Kürt ulusal hareketine sığındı ve Kürt ulusal hareketi hiç tereddüt etmeyip bize ve Cephe’den arkadaşlara karşı Provakatör’ün yanında yer aldı.  Cephe’nin Kürt ulusalcılarının devrimcilere karşı uyuşturucu satıcısı lümpenleri kullandığı yolundaki iddilarının araştırılması gerektiğini düşünüyoruz.

Bu çatışma bize Paris’te Hüseyin Kırlangıç provakatörünü hatırlattı. Paris’te sırtını Kürt ulusal hareketine dayamış olan Hüseyin Kırlangıç adlı Direniş Hareketi davasından bir itirafçı bizi Kürt ulusal hareketiyle karşı karşıya getirdi. Konuyu araştırırken Hüseyin Kırlangıç adlı itirafçının daha önce Yunanistan’daki Cephelilere yapılan saldırılarda ön saflarda yer almış olduğunu öğrendik. PKK’nin özgürlük söylemleri güzel ama ne yazık ki işlerine gelen bir itirafçıyı bütün Türkiye soluna tercih edecek kadar çıkarcı ve sorumsuz davranabiliyorlar. Oysa biz en zor zamanlarında onları savunmak için sadece Türkiye halkındaki milliyetçiliği değil Türkiye solundaki dostlarımızı dahi karşımıza almıştık.

Sola açık insanlar bu çatışmalardan dolayı sola sempatilerini ve güvenlerini kaybediyorlar. Bu çatışmada asıl kaybeden hep sol içi çatışmaya karşı olan devrimci güçlerdir. Çatışmacılığın tarafları ise genelde çatışmadan besleniyorlar. Çünkü çatışmacılık her iki tarafta da grup kimliğini ve grup içi dayanışmayı güçlendirebiliyor. Onlar, solun halkın gözünde yıpranmasının yarattığı kayıpları bu şekilde aşabiliyorlar. Olan, bu tür kötü şeyler karşısındaki tutumunu etkili bir şekilde ifade edemeyen ve çatışmalardan ısrarla uzak durmaya çalışan sola oluyor.

Ama bu çatışmanın sorumlusu sadece çatışan taraflar değil. Hepimiz sorumluyuz. Türkiye solu sol içi zorbalığa ve rekabetçiliğe karşı bir kültür, hukuk ve örgütlenme yaratamadığı için sorumludur. Hastalık solun düşünce ve davranışına derin bir şekilde nüfuz etmiş durumda. Solda sekterlik olduğu sürece sol içi çatışmalar her zaman yaşanabilir. Cephe, etkili olduğu yerlerde siyaset yasağı uyguluyor ve bunu açıkça da savunuyor. Ama bu eğilim sadeceye Cephe’ye özgü müdür? Eğer sol gruplar birbirleriyle sırf isim yüzünden kavga ediyorlarsa sol içi çatışma onların da düşünce ve davranışlarındadır. Sol içi çatışmaların temel kaynağı olan sekterlik Türkiye solunun ağır basan özelliğidir.

Solun bu tür çatışmalarla yıpranmasının önüne geçmek için sol hareket içinde bize yakışan bir kültür yaratmamız gerekiyor: Hiçbir grubun, sırf gücüne dayanarak çiğneyemeyeceği sosyalist bir kültür. Ortak bir hukuk yaratmalıyız: Sol adına zorbalığı, baskıcılığı ve çatışmaları yasaklayan ve ilişkileri düzenleyen bir hukuk. Sol içinde burjuva rekabetçiliğini önleyebilecek bir kültür ve hukuk. Sol içindeki burjuva rekabetçiliği yüzünden itirafçılar, muhbirler ve sağlıksız kişiler bile örgüt örgüt gezebilmekte ve sol harekete büyük zararlar verebilmektedir.

Bu çatışma solun ortak bir hukuka, ortak bir devrimci kültüre ve ortak bir üst örgüte ihtiyacının nasıl yaşamsal olduğunu gösteriyor. Bu görev kendisini sosyalist ve devrimci gören bütün kişi ve grupların sorumluluğudur. İlk iş olarak ortamın gerilmesini önlemek ve çatışan tarafları barıştırmak gerekiyor.

Odak Dergisi, 31 Temmuz 2014

1 Yorum

  1. Sizlerin anlamadığı leninist olmak diğer gruplara yaşam hakkı tanımamaktır bu anlamda cephe gerçek anlamıyla leninist/koministtir.leninist tarihe bakın,örnekse Lenin öldüğünde Stalin,Troçki,Kamenev Znoviev, Tomski, Rikov politbüro üyesiydiler boşalan Leninin yerine Buharin( ki ona partinin sevgilisi der Lenin) geçti.stalin bu altı kişiyi karşı devrimci olmakla suçlayıp kurşuna dizer.o koministler ki ki 1930 lu yıllarda sovyetlerde 139 mk üyesinin 98 ini xvıı.kongrenin 1966 delegesinin 1.108 ini tutuklamış ya da kurşuna dizmiştir. işte sizler böyle şanlı siyasal gelenekten geliyorsunuz sizi kim tutar..

    NOT Sovyetlerde tutuklunun hakları roma imparatorluğundaki köleler kadardır ve surekli 2 milyon köle bulunurdu tutuklananlardan pek azı hayatta kalmıştır.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.