C. Can
2005 yılında başlattığımız eğitim çalışması Erol Zavar ile Dayanışma Kampanyamız ile birleşti ve buradan bir Eğitim ve Dayanışma Hareketi yaratma düşüncesine ulaştık. Eğitim çalışmamızda hareket noktamız; devrimci amaçlarımıza uygun bulduğumuz kavram olan diyalog idi. Bu kavramı Freire’nin kullandığı anlamda ele aldık. Yani karşılıklı güven ilişkileri ve devrimci eleştiriciliğe dayanan ve dayanışma temelinde bir ilişki-iletişim tarzı; bir öğrenme, değişme ve değiştirme süreci. Başka bir ifade ile diyalog; yoldaşça ilişkiler içinde birlikte öğrenme ve mücadele etme sürecinde devrimcileşmek ve devrimcileştirmektir. Öğrenmek-mücadele etmek-devrimcileşmek-devrimcileştirmek; iç içe ve karşılıklı etkileşim içinde bir süreçtir.
Nasıl bir eğitim çalışması yürütüyoruz?
Eğitim çalışmalarımız devrimci mücadeleyi bir eğitim süreci olarak ele almaya dayanıyor. Planlama, motivasyon, yürütme, denetim, eğitim süreçleri gibi başlıklar altında incelenebilecek olan devrimci çalışmada eğitim öğesini devrimci-yenilenme olarak tanımladığımız amacımız gereği ön plana çıkarıyoruz.
Devrimci mücadele bu anlamda dünyayı değiştirme işinde birbirimizin yardımıyla birlikte öğrenme sürecidir. Bu öğrenme süreci birbirimizin yardımıyla ve devrimci mücadele aracılığıyla kendi gerçekliğimizle yüzleşmeye, karşılıklı değişme ve değiştirmeye dayanır. Bugünkü toplumun ürünü olan insanlardan/kişiliklerden/ilişkilerden yeni-insan ilişkileri ve yeni-insan bu öğrenme sürecinde gelişecektir. Başlangıçta ağırlıkla grup düzeyinde gelişen süreç giderek Hareket ve toplum düzeyine yayılacaktır.
Çalışmanın ağırlıkla grup düzeyinde gitmesine rağmen bir Siyasi Hareket olarak daha baştan toplum düzeyinde bir çalışma ile yola çıkıyoruz. Gücümüz oranında toplum çapında politik çalışmanın içindeyiz, ancak ağırlık grup çalışmalarında. Bu süreçte özellikle kendi içimizde diyalogu öğrenmeyi, ortak bir dil ve ilişki tarzı yaratmayı ve bu yöntemi giderek toplum düzeyinde öğrenerek geliştirmeyi amaçlıyoruz. Bu süreç görüşlerimizi başkalarına empoze etmeyi amaçlayan bir propaganda süreci değil, burjuva toplumundaki insan ilişkilerinden farklı nitelikteki bir ilişkiyi geliştirme sürecidir. Süreç ancak grubun öğrenmeye ve değişmeye açık olmasıyla sağlıklı gelişebilir.
Eğitim diyaloga dayanıyor, diye yazdık. Diyalogu biz burjuva anlamda ticari veya diplomatik iletişim olarak anlamıyoruz. Diyalog birbirini öteki gören ve yabancılaşmaya dayanan burjuva tarzı iletişimin alternatifi bir iletişim tarzıdır. Örneğin; düşman sınıflar arasında, ataerkil zihniyete sahip erkekle bir kadın arasında ve burjuva bireyler arasında diyalog olanaksızdır. Burjuva ilişkiler sonuçta “kendimle benden olmayan ve aslında yabancı gördüğüm biri arasındaki bir ilişki. Sonuçta insanın insana yabancılaştığı, insanın insanı kullanmaya kalktığı düşmanca bir ilişki. Sözle yürek arasında doğrudan bağlantı olmayan bir ilişki” niteliğindedir. Diyalog ise “benimle gene kendimden ayrı görmediğim Sen arasındaki bir ilişkidir. İnsan olarak birbirimize ne denli ihtiyacımız olduğunun bilincine dayanan bir ilişkidir. Diyalog; yürekle, aklın ve sözün örtüştüğü iletişimdir” (Erol Zavar ile Dayanışma Birbirimize Karşı Sorumluluğumuzdur, Odak, Kasım 2007). Özünde devrime denk düşer.
Devrimi biz sırf iktidarın ele geçirilmesiyle başlayan bir süreç olarak görmüyoruz. Devrim muhalefette de devrimdir (Ç. Can, 2003, Sosyalizmin Sorunları, sf. 25) Eğer devrimci bir hareket yaratabilmişsek, bu da bir devrimdir. İşte yarını bugünden kurma anlayışına dayanan diyalog, insan ilişkilerinde devrimin ta kendisidir. Herkesin herkese potansiyel rakip ve düşman olduğu burjuva toplumunda ilişkiler bireyciliğe, rekabete ve istismara dayanıyor iken diyalog derin insan sevgisine, insanın insana yaşamsal ihtiyacının kavranışına, birbirimize karşı ahlaksal sorumluluğumuza, dayanışmaya, birbirimizden öğrenmeye, alçakgönüllülüğe, devrimci eleştiriciliğe ve birbirimiz yardımıyla özgürleşme inancına, azmine ve eylemine dayanır.
Diyalog; bilgiyi herkes için ve her dönem için tek ve aynı bir sonuç olarak gören pozitivist anlayışın tersine onu bir süreç olarak kavramaya dayanır (Öğrenme, bilgi gelişme ve kişilik inşası, Odak: Şubat 2006). Pozitivizm insanın insanı nesneleştirdiği ve tek-tip burjuva birey yetiştirmeyi amaçlayan bilgi anlayışına denk düşer. Diyalog aynı zamanda dünyanın maddi ve kavranabilir olduğunu reddetmeye varan post-modernci yaklaşımlardan da ayrılmaktadır. Dışımızda ve bizden bağımsız bir dünya vardır ama onun bilgisi hem objektif hem de subjektif niteliktedir. Biz insanlar dünyayı kendi ihtiyaçlarımız ışığında kavrama ve değiştirme yeteneğine sahibiz. Öğrenme ve bilgi bu yüzden hem objektif hem de subjektif bir süreçtir. Dünya hem objektif hem de subjektiftir, çünkü herkes dünyayı kendi gerçekliği açısından yorumlar ve değiştirir. Mesela dünya işçi için ayrı burjuva için ayrı yorumlanabilir, yani iki sınıfın dünyası haliyle farklıdır. Kadının dünyayı tanımlaması erkeğinkinden hayli ayrılabilmektedir. Gençlik dünyayı kendine özgü perspektifle yorumlar ve değiştirir. Dünya bu anlamda ihtiyaçlar, bilgiler, hedefler ve olanaklar çerçevesinde sürekli yeniden tanımlanır, yorumlanır ve değiştirilir. Dolayısıyla bilgi tarihsel, toplumsal, sınıfsal ve bireysel nitelik taşır. İnsanlar bilimin, sosyal ilişkilerin ve sosyal eylemin yardımıyla ortak kavrayışa ulaşabilirler. Bu ortak kavrayış ancak diyalog yoluyla özgürlükçü ve insanca bir nitelik kazanabilir.
İşte biz diyaloga dayanan eğitim ile grup, Hareket ve toplum düzeyinde ortak bir dile, ortak bir kavrayışa ulaşmak, bir örgüt yaratmak ve yeni-insan ilişkileri geliştirmek istiyoruz. Özgürleşme amaçlı bu süreçte birileri özne ötekileri nesne durumunda olamaz. Diyalog; tarafların özne olduğu, kimsenin kimseye kendi gerçekliğini empoze etmeye kalkmadığı bir ilişki biçimidir.
Eğitimde grup çalışmaları önemli yer tutuyor (Eğitim Grupları Üzerine, Odak, Haziran 2008). Grup çalışmaları insanın birbirine yaşamsal ihtiyacına; grubun değiştiren, dönüştüren potansiyeline ve işbölümünün sağladığı olağanüstü etkinlik olanakları hakkındaki kavrayışa dayanır. Grupları çok önemli sosyalleşme ve devrimcileşme alanı olarak görüyoruz. İnsanı değiştirmenin en kolay yolu grup içinde değişmektir. Grup; aynı zamanda ortaya çıkarabileceği enerji ile katılımcıları olağanüstü motive etme potansiyeli taşır. Grup işbölümü sayesinde ise her bir katılımcının tek tek güç ve olanaklarının toplamının kat kat üstünde olanak ve güç yaratma potansiyeli taşır.
Grupları işkolu, okul, mahalle, bölge ile kadın ve gençlik gibi alanlarda kurmaya çalışıyoruz. İşçiler genellikle işçilerle, öğrenciler öğrencilerle gruplaşıyor. Ancak birçok grupta da çeşitli mesleklerden ve yaşlardan insan bir arada bulunabiliyor. Gruplarda eşitlerin; eşitler ilişkisi yardımıyla öğrenmesi olanağını değerlendirmeye çalışıyoruz. Aynı zamanda farklı yaşlardan, deneyimlerden insanların eşitler ilişkisi içinde bir araya geldiği gruplara da önem veriyoruz.
Çalışmalara önce eğitim ihtiyacını tartışarak başladık (Gerçekliğimizle Yüzleşme Cesaretimiz, Odak, Kasım 2005). Giderek bir eğitim programı oluşturduk (Eğitim Çalışmalarımız, Odak, Ocak 2006). Koordinatör tarafından hazırlanan program katılımcılara sunulduktan sonra kesinleşti. Program teorik çalışma ile pratik çalışmanın birliğine (praksis) dayanıyordu. Çalışma dört ana bölümde tasarlandı. Birinci bölüm eğitim ağırlıklıydı. İkinci bölüm örgütlenme başlığı altındaydı. Üçüncü bölüm sosyalizm ve dördüncü bölüm ise metod başlıklarını taşıyordu. Her bölümde incelenecek yayın listesi vardı. Yayın listesi katılımcıların insiyatifine ve duruma uygun olarak esnek tutuluyor. Neyin nasıl öğrenileceği; eğitimin genel planı, grubun eğilim ve kararları ile Koordinasyon’dan oluşan üç faktör arasındaki iletişim yoluyla kararlaştırılıyordu. İlk bölümü tamamlayan arkadaşların bir grup çalışmasına liderlik edecek düzeye gelmesi amaçlanmaktaydı. Derhal grup kurulmasına önayak olarak başlayan arkadaşlarımız da oldu.
Çalışmalarımız bugüne kadar Genel Koordinasyon, eğitim grupları, haftalık eğitim toplantıları, il koordinasyonu, bölge koordinasyonu, eğitim konferansı gibi kurumlar oluşturdu. Neyi öğreneceğimizi, nasıl öğreneceğimizi birlikte tartışıyor, kararlaştırıyoruz. Gruplar yaptıklarını ve yapacaklarını Koordinasyona rapor ediyor. Koordinasyon bu raporları tartışarak eğitimin gelişmesini izliyor ve öneriler geliştiriyor.
Gruplar teorik çalışma ile pratik çalışmanın birliğine dayanıyor. Hem okuyup tartışmayı hem de eylemi esas alıyorlar. Asıl olarak devrimci eğitim ve eylem birliği niteliği taşıyan gruplar aynı zamanda kendi içinde dayanışmada dile gelen bir duygusal birlik olma niteliği de taşıyorlar. Yani gruplar bir düşünce, duygu ve davranış birliği oluşturuyor. Grubun başarısının bu üç alanın uyumlu birliğinde yattığını düşünüyoruz. Grup çalışması yalnızca devrimci örgütlenmeyi ve devrimci eylemi amaçlamakla kalmıyor aynı zamanda mutlaka herkese yaşamında güç vermeyi, hayatı kolaylaştırmayı ve daha anlamlı hale getirmeyi amaçlıyor. Birbirimize karşı sorumluluğa dayanan grup; öğrencinin okulunda, işçinin işinde ve herkesin yaşamında daha başarılı, daha aktif ve mutlu hale gelebilmesi için motivasyon ve yardımlaşma alanı olma özelliği de taşıyor. İnsani ilişkilerin zayıf olduğu gruplar genellikle motivasyon düşüklüğü sorunu yaşıyor. Aşırı yakınlığın, şahsi ilişkilerin ağır basması da grup havası üzerinde yıkıcı etki yaratıyor.
Devrimci mücadele yaşamın odağında olmalı ama diğer alanları yok saymama ve arada uyumlu ilişki kurmaya önem verilmeli, diyoruz. Bu yaklaşımla mesela devrimciler okullarında, işlerinde ve özel yaşamlarında da başarılı olmalıdır, görüşünü önemle işlemeye çalışıyoruz. Devrimcilik adı altında derslerde başarısızlığı, işsiz gezmeyi, aileye-çevreye karşı sorumsuzluğu hoş karşılamıyoruz.
Bizi birbirimizden yalıtan bireycilikten uzaklaşarak, birbirimize daha açık hale gelebilmek, birbirimize karşı sorululuğumuzu geliştirmek için her ay, haftalık eğitim toplantılarının birini “birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için” şiarıyla içimizden birinin özel sorununun görüşülmesine ayırmaya başladık. Bu toplantılara katılımın koşulu şudur: Herkes birbirinin sorununu saygıyla dinleyecek. Sorununa çözüm aranacak arkadaş; arkadaşlarından gördüğü ilgiyi, kendisi de onlara karşı göstermeye hazır olacak. Yani dayanışma bekleyen, dayanışma göstermeye daima hazır olmalıdır (Seda-Ebru-Yeşim, Odak, Aralık 2008).
Grup çalışmaları katılımcıların kendilerini yazılı ve sözlü ifade etmelerini teşvik etmeye önem veriyor. Bazı çalışmalar internet üzerinden ve yazışma yoluyla gidiyor. Yazışmalar senkronik ya da asenkronik olabiliyor, yani taraflar birbiriyle ya aynı anda ya da eşzamanlı olmaksızın yazışıyorlar. Mesela kadın insiyatifine dayanan bir çalışmada Grup toplanıyor, hangi konuları inceleyeceğine karar veriyor. Sonra Koordinatörün önayak olmasıyla ve herkesin aktif katılımıyla konuya ait sorular hazırlanıyor. Sorulara yazılı yanıtlar hazırlanıyor ve herkes birbirinin yanıtları üzerinde yazılı görüş bildiriyor. Son olarak yanıtlar toplanıp tartışılıyor.
İnternet üzerinden yürüyen haftalık tartışma toplantıları ise katılımcıların birbirinin görüşünden yararlanarak birlikte öğrenme olanaklarını artırıyor. Bu toplantılar güncel konuların tartışılmasına özel önem veriyor: Cumhuriyet mitingleri, ekonomik kriz, kadın hareketi, gençlik, mahalli çalışma, gençlik kampı, 1 Mayıs hazırlığı, Konser çalışması gibi sorunlar ile Erol Zavar ile dayanışma eylemleri de bu toplantıların önemli konuları arasında yeraldı. Toplantılarda eyleme hazırlık yanında eylem değerlendirilmesi yapılmasına da önem veriliyor.
Teorik eğitimin pratikle mümkün olan en doğrudan ve en yakın bağ içinde yürütülmesini sağlamak için tartışma konularını çalışma alanları ve Hareketin sorunlarını göz önünde bulundurarak belirliyoruz. Uygulama konusunda giriştiğimiz çabalar uzun süre Hareket içi ilişkilerde yoğunlaştı. Gerçekliğimizle ilkin kendimiz yüzleşmeliyiz, dedik (Gerçekliğimizle Yüzleşme Cesaretimiz, Odak, Kasım 2005). İç ilişkilerde diyalogu engelleyen ve samimiyetten, açıklıktan uzak yanlarımızın üzerine ısrarla gittik. Bu yoldaki yoğun tartışmalarımız yer yer Eğitim Toplantısı Raporları’na ve birçok dergi yazısına da yansıdığı gibi, hayli sert geçti.
Özellikle diyaloga dayanan kitle çalışmasında tıkanıklık yaşadık. Pilot bölge olarak seçtiğimiz Sarıgazi’de üst üste başarısızlıklar yaşadık. Sarıgazi gençliğinin düşünüş ve davranma tarzlarını inceleme çabalarımız da boşa gitti. Hatta orada süreç bizi sol içi çatışmayla karşı karşıya getirdi (Sarıgazi’de Sol İçi Çatışmaya Karşı Tavır, Odak, Mayıs 2008). Diyaloga dayalı çalışmayı Erol Zavar ile Dayanışma Kampanyası’nda hem kendi içimizde hem de aydın, sanatçı ve ilerici güçlerle ilişkilerimizde başarıyla uygulayabildik. Daha sonra buraya dayanarak Sarıyer’de girişimde bulunduk. Çalışmamız devam ediyor (Seda-Ebru-Yeşim, Odak, Aralık 2008).
Haftalık genel eğitim toplantıları ortak dil geliştirmemizde faydalı oluyor. Bu toplantılarda çok farklı mekanlarda bulunan farklı deneyimlere sahip insanlar internetin olanaklarından yararlanarak belli bir konuda tartışmak üzere buluşabiliyorlar. Orada fikirler fikirleri ateşleyebiliyor. Tartışmalar konulara ilgiyi artırabiliyor. Toplantılar hem grup çalışmalarını, eleştirici düşünceyi hem bireysel çalışmaları hem de eylem ve etkinlikleri destekleyecek potansiyele sahip. Katılımcılar; birbirini dinleme, söz alma, kendilerini ifade etme yönlerini geliştirme olanakları buluyorlar. Toplantıyı her hafta farklı bir arkadaş yönetiyor. Bir sonraki haftanın konusu ve başkanı toplantı tarafından seçiliyor. Koordinatör toplantıya başkanlık edecek arkadaşın hazırlanmasına yardımcı oluyor ve raporunu gözden geçirerek eğitim kollektifine iletiyor (Haftalık Tartışma Toplantılarımız ve Eğitim, Odak, Eylül 2008).
Eğitim çalışmalarının nasıl gittiği; raporlar yanında katılımcılarla tek tek, grup olarak ya da haftalık eğitim toplantısındaki genel tartışmalardan da yararlanılarak araştırılıyor (Eğitim çalışmaları üzerine değerlendirmeler (öğrenci- işçi), Odak, Ağustos 2008; Grup çalışmaları üzerine görüşmeler, Odak Eylül 2008; Grup çalışmaları üzerine bir kadın grubu ile söyleşi, Odak Ekim 2008; Yüksek öğrenim gençliğinde grup çalışması: bir öğrenci gurubuyla söyleşi, Aralık 2008; Haftalık Tartışma Toplantılarımız ve Eğitim, Odak Eylül 2008).
Devrimci Yenilenme
Çalışmalarda eğitim öğesinin ön plana çıkmasının en önemli nedeni devrimci-yenilenme gibi bir amaç taşıyor olmamızdır. Radikal bir eğitimi ön plana almaksızın devrimci anlamda bir yenilenme mümkün değildir. Sola egemen olan sekter ve manipülasyoncu tutumdan arınmak için radikal bir eğitim zorunludur.
Hareketimiz kuruluşundan bu yana devrimci amaçlarla araç ve yöntemler arasındaki uyuma önem vermeye çalışmaktadır (Durum ve Görevlerimiz, Ç Can, 1989). Amaçlar araçları kuşkusuz etkiler ama arada diyalektik bir ilişki bulunmaktadır. Araçlar da bir noktadan sonra amaçları belirlemeye başlar. Kutsal amaçlara kutsal araçlarla ulaşılabilir (Bedreddin). Eğitim ve örgütlenme anlayışı da devrimcileştirici ve özgürleştirici olmalıdır.
Özgürlükçü iddialar taşıyan geleneksel sol kullandığı araçlar ve metodlar ile sekter ve baskıcı tutumdadır. Diyaloga dayanan bir öncülük ilişkisi yerine kendi doğrularını halka empoze etme, halkı manipüle etme ve fethetme eğilimi geçerlidir. Çeşitli sol hareketler fikir ve örgütlenme özgürlüğünü burjuva düzeyde bile hazmedememektedirler. Şiddet, sol içi ilişkilerde iradesini karşı tarafa dayatmak için bir araç olagelmiştir. Halkla ilişkilerde bile zorla dergi dağıtma ve zorla bağış toplama gibi yöntemlere başvurulabilmektedir.
Bu örgütlenmelerin manipülasyoncu ve baskıcı niteliği özellikle kitle örgütleriyle ilişkilerinde kendisini göstermektedir. Hangi örgüt bir demokratik kitle örgütünü ele geçirmişse onu tekkeye çevirmiştir. Bu anlamda Rusya Devrimi’nde yaşanan süreç hep kendini yeniden-üretmiştir. Nasıl ki Ekim Devrimi Sovyetleri, işçi sendikalarını, işçi konseylerini ele geçirip onlarla iletişimi-ilişkiyi yukarıdan aşağıya tek yanlı bir ilişkiye çevirdiyse, devrimci hareketler de hep bu süreci tekrar etmektedirler. (Ç Can, 2004, Dünya Türkiye Sosyalizm,). Örgütlenme; manipülasyon, yani başkalarını tek yanlı bir yaklaşımla kendi amaçlarına çekme olarak anlaşılmaktadır. Devrimci örgütlenme kitle hareketini ele geçirip kendi sekter amaçlarına uyarlamaya dayanmaktadır.
Aydınlarla ilişkilerinde olsun hakla ilişkilerde olsun eşitler ilişkisi yerine “ben liderim, beni izle” ilişkisi ağır basmaktadır. Bu ilişki tarzı ölüm oruçları döneminde zirveye çıktı: Devrimci örgütler aydınlara ve insan hakları savunucularına kaba dayatmacı yaklaştılar. Öyle ki, devlet bu yaklaşımı saldırısı için fırsat olarak kullanabildi (“F Tipi Cezaevleri ve Tecride Karşı Mücadele Üzerine”, Sosyalizmin Sorunları, Ç Can, 2003).
Solda birlik çalışmalarında da haliyle manipülasyon ve şirket birleşmesi mantığı ağır basmaktadır. Birlik çalışmaları solda burjuva oyunların alabildiğine sahnelendiği bir alan haline gelmektedir. ÖDP; bu anlamda çok olumsuz bir deney oldu. “Sol birbirini anlama ve farklılıklara tahammül temelinde nihayet bir araya geliyor”, diye ilan edilen ve çok insanı inandıran birlik, kısa zamanda solda yeni bir hayal kırıklığı ile sonuçlanmıştır. Aynı hayal kırıklığını tamamıyla benzer metotlarla SDP’de Kurtuluş eğilimi yaşattı. Sonuçta ÖDP; DY eğilimin, SDP de Kurtuluş eğiliminin kendi içerinde dahi bölündüğü örgütler durumuna geldi.
Solda örgüt içi ilişkilerde yoldaşlık ilişkisi temel değil, talidir. Karşılıklı güven, devrimci eleştiri ve dayanışma üzerinde yükselen devrimci arkadaşlık ilişkisi, sol örgütlerde vitrin olarak bulunmaktadır. İçten içe ise birbirini nesneleştirme, ötekileştirme, bu temeldeki gruplaşmalar ve burjuva rekabetçilik ağır basmaktadır.
Örgüt bilinci bu anlamda içerideki bireysel ve gruplaşmacı çelişkileri bastırmak için dışa karşı grupçuluk olarak şekillenmektedir. Örgüt içi çelişkiler ne denli şiddetliyse dışa karşı grupçuluk o denli ihtiyaç haline gelmektedir. Grupçuluk; bir örgütün sınıfa ve topluma karşı bürokratik bir güce dönüşmesinin dinamiğidir. Bir devlet için milliyetçilik ne ise, bir örgüt için de grupçuluk odur.
İşte bu geleneksel solda devrimci eğitim; ezen-ezilen ilişkisi içinde şekillenmiş olan geleneksel öğretmen-öğrenci çelişkisini aşamamaktadır. Geleneksel sol kendini bilgili öğretmen, halkı ise cahil öğrenci saymaktadır. Kitle ile ilişki ağırlıkla kendi doğrularını başkalarına empoze etme süreci olarak gerçekleşmektedir. Öncü kendisini özne halkı da nesne görmektedir. Geleneksel solun dilinde halkı tanımakla ve kitlerden öğrenmekle kastedilen de bu anlamda esas olarak onu bir nesne görmeye dayanmaktadır. Devrimci öncü bu noktada halk karşısında hastaya reçete yazacak geleneksel bir doktor durumundadır. Halkı tanıma ihtiyacı piyasaya mal üreten firmanın halkı tanıma ihtiyacındaki anlayıştan kökten farklı değildir. Birinde amacın sosyalizm yani özgürleşme, ötekisinde ise kâr olması; durumu kökten değiştirmeye yetmemektedir. Açık ki sosyalizme burjuva metotlarla varılamaz. Devrimci devletlerin toplumun özgürleşmesinin önünü açacak şekilde sönerek yok olma perspektifi, bu ilişki tarzı yüzünden geçersiz hale gelmiştir. Rusya Devrimi’nden bu yana yaşanan devrimci deneyimlerde toplumun özgürleşmesinin önünü açan bir devlet pratiği zayıf kalmıştır.
Hareket olarak grupçuluktan uzak durmaya çalışmış ve sol içi çatışmalardan özenle sakınabilmiş olmakla birlikte geleneksel soldaki temel olumsuz çizgiler bizde de bulunuyor. Çünkü bizde de ilişkiler burjuva aklın, burjuva bireyciliğinin, rekabetçiliğin ve hatta soldaki lümpenliğin çok dışında değil. Uzun dönem kendimizi grupçu, bireyci, burjuva rekabetçi ve lümpen eğilimlerin neredeyse dışında görmekteydik. Ancak 1999 yılı sonrası yaşadığımız yenilgi ve dağılma süreci, geleneksel soldaki olumsuz eğilimlerin bizde de mevcut olduğunu ve örgütsel zaaf halinde ön plana çıkabileceklerini gösterdi. Geleneksel sol örgütlerde kuvvetli biçimlerde yaşanan olumsuzluklar kendi içimizde sadece daha alt düzeyde yaşanmaktaydı. Geleneksel soldan bağımsızlaşamamış olduğumuzu anlayabildik. Bu durum gerçekliğimizle daha köklü yüzleşme gereğini ortaya çıkardı. Eğitim çalışmaları bu düşünceyle gündeme geldi (Gerçekliğimizle Yüzleşme Cesaretimiz, Odak, Kasım 2005).
Çalışmalarımız nasıl gelişti?
Çalışmalarımız lider kadroları saf dışı olmuş, mücadele azmi kırılmış ve devrimci normlarını büyük ölçüde yitirmiş bir örgütlenme ile başladı. Mücadele azmi kırılmış bir örgütlenmede öğrenme isteği de ona göre oluyor. Bu çalışmada en isteksiz ve en heyecansızlar genellikle eski kadrolar oldu. Yeniler arasında ise başlangıçta öğrenme yönü, disiplini ve iradesi güçlü arkadaşlar yoktu. İlkin Koordinatör’ün insiyatifi ile başlayan çalışma bir süre sonra Koordinasyon’u yarattı. Ancak Eğitim Koordinasyonu kısa ve yapay bir heyecanın ardından eğitime önderlik edemez hale geldi; Koordinatör’ün özel çabası ile toplanıyor, çalışıyor fakat ne yazık ki, eğitim gruplarının kurulması ve geliştirilmesi yolunda bir hava yaratamıyordu. Bununla birlikte Koordinasyon’un çalışması aralıksız sürebildi. Gruplar genelde ya dağıldı ya da çok heyecansız gittiler. İstanbul’da bir emekçi grubu disiplinli çalıştı. Ancak onun çalışması Koordinasyonla ilişkilendirilemedi.
Eğitimin ikinci ısrarlı giden kısmı ise her kesimden arkadaşın internet yoluyla katıldığı haftalık genel eğitim toplantıları idi. Ancak uzun dönem onda da sorun yaşandı. Bir dönem Ankara’da tamamıyla yeni arkadaşlar tarafından istikrarlı bir grup çalışması yapılabildi.
İlkten genel bir heyecanla karşılanan haftalık genel eğitim toplantıları kısa bir zaman sonra “mühim meseleler internette mi konuşulurmuş?” yaklaşımı ile soğuk karşılanacaktı. Bu yüzden haftalık genel eğitim toplantıları uzun süre katılım sorunu yaşadı. Hiç aksamadan sürdürmeyi başardık. Bu toplantılar artık ilgi odağı haline gelmeyi başarmış bulunuyor. Giderek toplantılara zaman zaman özel konularla ilgili olarak bazı aydın, sanatçı ve eylem adamlarının da davet edilmesini düşünüyoruz.
Yılgınlık ortamı saflarımızda samimiyetsiz eğilimlerin kuvvetlenmesine yolaçmıştı. Söz ile davranış arasındaki bağ zayıflamıştı. Kararlar sözde kalıyordu. Özel yaşam ile politik yaşam, özel kaygılarla politik kaygılar arasında uçurum oluşmuştu. Kişiler kafalarının arkasında özel hesaplar taşıdıkları için hedefler Hareket ortamında uygulamaya dönüşemiyordu. Duygu, düşünce ve davranış birliği ortadan kalkmıştı. Eski kadrolarda bireyci ve bencil hesaplar kollektif hesaplara ağır basmaktaydı. Alçakgönüllü sıra neferi ruhunun yerini açık sözlülükten ve militan ruhtan uzak hesapçı kişilikler almaktaydı. Gençlik alanında ise lümpenlik ağır basıyordu. Saflarımızda bireycilik ve lümpenlik egemendi. (Bakınız, Solda Bireyci ve Lümpen, Odak, Eylül 2008)
Bireyciliğe ve lümpenliğe karşı mücadelede gençliğe ve kadınlara başvurduk. Burjuva rasyonelliği ve burjuva akılla yakından ilişkili art niyetlilik, bencillik, bireycilik, hesapçılık, kurnazlık, gösterişçilik gibi özelliklere mesafeli tutumdaki kadın ve gençlik ilişkilerine önem vermemiz sayesinde kendimize güvenimiz arttı. Lümpenlik daha ziyade varoşlardaki gençlik ilişkilerimizde ağır basmaktaydı. Bu ilişkiler Hareketimizde egemen-erkek kimliğinin iyice ağır basmasına yolaçmıştı. Samimi, insiyatifli, kavrayışlı, mücadeleci ve fedakar kadınların ve gençlerin desteklenmesi, lümpenliğe ve bireyciliğe karşı mücadelede bize olanaklar sağlamakta. Gençliğin ve kadınların öğrenmeye, diyaloga açık yönlerine ve yeteneklerine dayanarak içinde bulunduğumuz kısır ve içe kapanık halimizi aşmaya çalışıyoruz.
Eğitim çalışmalarını ilkin ağırlıkla varoşlarda düşünmüştük. Hareketimiz öğrenci gençlikte zayıf kalmıştı ancak İstanbul, Ankara ve İzmir varoşlarında ve kısmen de emekçiler içinde bir çalışma alışkanlığına sahipti. Eğitim çalışmalarını ilkin Sarıgazi, Esenler ve Sarıyer gibi bölgeler ağırlıklı düşünmüştük. Ancak varoşlardaki ilişkilerimiz lümpenliğe bulaşmıştı ve o ilişkilerde insiyatif bizde değildi. Varoşlarda çalışma için güç ve enerji toplamayı henüz başaramadık. Şimdi bireyciliğe ve lümpenliğe karşı kadın insiyatifinden ve aydın gençlikten güç almaya çalışacağız. Bir yandan nitelikli kadın ve öğrenci gençlik ilişkileri yoluyla içimizde diyaloga uygun bir ortam oluşturmaya çalışırken, diğer yandan da yavaş yavaş lümpenliğin etkisi altındaki emekçi gençliğe ve varoşlara yönelmek için denemeler yapmayı düşünüyoruz.
Eğitim çalışmaları Hareketimiz içindeki yapısal bir zaafın üzerine gitmeyi de amaçlıyor. Diğer sol örgütlerdeki grupçuluktan ve bürokratik liderlikten kaçınmaya çalışırken, örgüt bilincinin ve liderliğin önemini göz ardı ettik. Grupçuluğa karşı olmak çoğunlukla örgüte ilgisizlik ve disiplinsizlik olarak anlaşıldı. Kişi putlaştırılmasına karşı duyarlılık ise liderlerin istismar edilmesi, yüzüstü bırakılması olarak anlaşıldı. Liderler tarafından istismar edilmekten kaçınalım derken, liderlerin istismar edilmesi hatasına düşüldü. İlişkilerde yoldaşça bağlılık bu anlamda tek yanlı bir bağlılık halini aldı. Lider arkadaşlarına bağlı olacak ama arkadaşları ona aynı nitelikteki devrimci bağlarla bağlı olmayacakmış gibi bir anlayış gelişti. Koordinatör’ün yurtdışında yaşamak zorunda kalması ve Hareketin dağınık durumu söz konusu zaafı derinleştirdi ve çok daha büyük sorunlara yol açtı. Hareket Direnişçi özelliklerini kaybetmekteydi. Koordinatör ise fiilen saf dışı olmuştu.
Çözüm olarak; diyalog öncelikle Koordinatör ile diyalogdur, dayanışma öncelikle Koordinatör ile dayanışmadır, dedik ve bu tutum Hareketimizde devrimci normların, toparlanmanın sağlanmasında çok olumlu rol oynadı, oynuyor. Diyaloga dayanan eğitim çalışmaları sayesinde köklü zaaflarımızı aşma olanakları buluyoruz.
(Devamı gelecek sayıda)