Erdoğan’ın Kadın Üniversitesi Israrını Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu ile Görüştük

0
1653

AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan, Japonya’da katıldığı G-20 Zirvesi sırasında Mokugowa Kadın Üniversitesini ziyaret ederek “Türkiye olarak son 17 yıldır kadın hakları konusunda birçok tarihi reforma imza attık.” dedi. Erdoğan’ın bu sözleri özellikle kadınlar tarafından tepkiyle karşılandı. Türkiye’de kadın haklarının gasbı, kadın cinayetleri ve Erdoğan’ın son açıklamalarıyla ilgili Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Genel Sekreteri Fidan Ataselim ile röportaj yaptık. Aşağıda bu röportajı yayınlıyoruz:

Odak Dergisi: İlk olarak Erdoğan’ın son açıklaması ile başlamak istiyoruz. Açıklamaya ne diyorsunuz? 

Fidan Ataselim: Dünyanın en büyük 20 ekonomisi olan devletler G-20 Zirvesi’ne gidiyor. Cumhurbaşkanı ile başlıyorum çünkü bitirirken yine buraya geleceğim. Konuşmayı birkaç açıdan irdeleyebiliriz ve çelişkileri ortaya koyabiliriz, bunu yapmaya çalışacağım.

İlki bir üniversitede konuşuyor, kadın haklarını bir kadın üniversitesinde konuşuyor. Peki Türkiye’deki durum ne? Şöyle ki Türkiye’de ‘Toplumsal Cinsiyet Eşitliği’ YÖK sitesinden kaldırılıyor ve protokolün geleneklerimize uygun olmadığından dolayı iptali söz konusu oluyor. Ve daha fiilen nelerlikle birçok üniversitede kurulmuş olan toplumsal cinsiyet ve kadın araştırmaları birimleri birer birer kapatılmaya başlandı. 

İkincisi Japonya’daki gibi kadın üniversiteleri açacağız diyor, YÖK’e talimat veriyor. Döndükten sonraki başka bir konuşmasında, eskiden kreşten itibaren vardı kız lisesi sonra bozdular ve toparlayacağız şimdi diyor. Kadın Üniversitesi olacak diyor. Toparlayacağız dediği şey karma eğitim olabilir mi? Tabii ki karma eğitimi tehdit olarak görüyorlar. Ya da konuya şuradan bakalım, içerisinde olduğumuz konjonktüre bakacak olursak yılllardır Kadın Bakanlığı kurulsun diyoruz. Ayrı önemli bir alandır diyoruz. Bunu dikkate almak ne demek, kadının adını bakanlık isminden bile kaldırdılar. 

Kadınların haklarına gelince ayrıştırmayalım, içeriye alalım ve görünmez kılalım dertleri var. Peki neden kadın üniversitesi istiyor diye soracak olabilirsiniz. Benim fikrim pek hayra alamet olmadığı yönünde. Toplumsal cinsiyet eşitliğini ortadan kaldıracak modern yaşamın bir tehdit unsuru haline getirme olasılıkları var. Seçeneklerden biri kadın üniversitesi,neden olmasın? Aslında mesela içeriği de kadın arastırmaları üzerine koca bir merkez ve bilim yuvası olsa. Yani kadın örgütleri istese zinhar derler. Ama kendi görüşleri ve ele alışları farklıdır.

“Toplumsal hayattan kadını ayırarak dar bir alana hapsetmektir. Üniversite mi okuyacaksın, ey kadın o zaman al kadın üniversitesi tıpkı pembe metrobüs gibi. “

Bir seçenek olmaktan çıkma ihtimali çoktur. Nitekim ülke içerisindeki deneyimlerimiz bu yönde oldu. Örneğin İmam-hatiplerin yaygınlaştırılması sonucu, artık herkes imam-hatipe gitmek zorunda bırakılıyor. Kadın üniversitelerini de bu yönde değerlendirip kullanacaklardır.

Üçüncüsü de cümlenin devamında kadın haklarını anlatırken, cümlenin içinde nasıl bir alakası var diye size içinizden soru sorduran, “…. aile kavramının erozyona uğradığı Türkiye’de kadın hakları için reformlar yaptık” diye devam ediyor. Yani bu şu demektir, Tayyip Erdoğan kendi görüşü açısından tutarlı kadın hakları diyorsa mutlaka aile de demeli. Çünkü kadınlar ancak aile içinde var olabilirdi ve şimdi de üniversiteye gitmek istiyorsa kadın üniversitesine göndermeye çalışacakları gibi.

Onun dışında AKP Hükümeti  ve Cumhurbaşkanı politikaları ve kadınlar açısından etkileri kısımlarına diğer sorularda daha çok değineceğim. 

Odak Dergisi: Daha birkaç hafta önce bir yolcu otobüsü durdurularak, boşanmak isteyen genç bir kadının “eşi” tarafından saçlarından sürüklenerek otobüsten indirildiği basına yansımıştı. Bu haberlere baktığımızda Türkiye’de kadın hakları nasıl bir seyir izliyor?

Fidan Ataselim: Artık bunlar kapalı kapılar ardından sessiz sedasız yaşanmıyor. Evet bir artış var, bu tür olaylarla daha fazla karşılaşıyoruz ama bir yandan da buna ses çıkartan da daha fazla. Taraflar netleşiyor. Kadınların yanında yer alanlar ve kadın düşmanı olanlar olarak bu durumun daha netleştiğini düşünüyorum. Otobüste saldırıya uğrayan kardeşimiz sığınmaevine giderken bu olayı yaşadı, yani kadın can havli ile kurtulmaya çalışıyordu. Kadına yönelik şiddet arttığı gibi, boyut değiştirdiği gibi buna karşı cesaret ve sessiz kalmamayı da arttı.

Odak Dergisi: Eşi, sevgilisi ya da ailesinden biri tarafından öldürülen, darp edilen, tecavüze uğrayan birçok kadının davasını takip ediyorsunuz. Bu davalarda kadına yönelik şiddette gördüğünüz ortak nokta nedir?

Fidan Ataselim: Türkiye’de de Dünya’da olduğu gibi öldürülen kadınların büyük çoğu aile üyeleri tarafından öldürülüyor. Ve tabii aynı şekilde aynı kişiler tarafından şiddete uğruyor.  

Yakın zamanda Birleşmiş Milletler (BM) Kadın Birimi bir rapor yayınladı. Raporda, kadınlar için en tehlikeli yer evleri ve kadınların %60’ı aile üyeleri tarafından öldürülüyor. Türkiye’deki tabloya benzer.  

Ayrıca kadın katillerinin büyük bir oranı da eskiden evli oldukları erkekler ve eskiden birlikte oldukları erkekler. 

Kadına yönelik şiddet ve kadına yönelik şiddetin son aşaması olan kadın cinayeti davalarının ortak yönleri çok nettir. Her ay yayınladığımız raporlarda da ayrıntılı açıklamaya çalışıyoruz, incelemek isterseniz raporlarımıza bakabilirsiniz. (http://kadincinayetlerinidurduracagiz.net/kategori/veriler)

”Kadınlar erkeklerden farklı bir şekilde kendi fikirlerini ifade ettikleri, kendi hayatları ile ilgili bir karar almak istedikleri, bir şeyi özne olarak değiştirmek istedikleri anda bunu kabul etmeyen erkeklerin bunu sağlamak adına ve yapabileceklerinin yani gücünün sınırsızlığını ve aidiyetliğinin mutlaklığını da göstermek amacıyla şiddet uygular. “

Ve en sonunda öldürebileceğini de düşünür. Türkiye’de değişen daha çok hak arayan, kendi hayatını çizen kadınlar ve değişmeyen bunun için kör bir şiddet ile bastırmaya çalışan erkek egemenliği olduğunu görüyoruz. O yüzden kadınların yaşadığı şiddet de, istedikleri de, yapmaya çalıştıkları da aynı.

Odak Dergisi: Kadın cinayetlerinde tartışılan bir başka konu ise katillere uygulanan iyi hal indirimleri. Katiller mahkemelere takım elbiselerle gelip, “Erkekliğime laf etti”, “tahrik etti” gibi savunmalar yaparak ya az bir cezayla ya da hiç ceza almadan serbest bırakılıyor. Bu açıdan bakıldığında sizce yasalar erkekleri koruyor mu? Yani cezalar caydırıcı değil de teşvik edici mi?

Fidan Ataselim: Değişen kadınlık rolü ve değişmeyen erkeklik rolü savaşında, her ay en az 25 kadın öldürülüyor. Nitekim Haziran ayında erkek şiddeti ile 40 kadın cinayeti işlenmiş durumda. Şimdi bu kadınların hayatı anlamına gelen süreçte ilk şiddetle kadınların bastırılması söz konusu olduğunda, devletin kadınların yanında yer alması gerekir. Kadınların korunması, erkeklerin de caydırıcı cezalar ile gerçek bir adaletin sağlanması gerekir. TCK’da tanımlı olmasa da hepimizin terminolojisine girdi artık ”kravat indirimi”, ”aşırı sevgi indirmi”, ”saygın tutum indirimi”, ”gelecek indirimi”… Bu tür ifadeler ayrımcı bir şekilde erkeklerin yanında yer alan yargının kararlarına meşruiyet kazandırabilme çabasıdır. Bu durumda hakimlerin geniş takdir yetkisine bağlı olmaksızın İstanbul Sözleşmesi’ne göre belirli kıstaslar ile indirimlerin sınırlandırılması söz konusu olabilir. Çünkü şu anda yapılmak istenen şey, yasayı tam uygulamanın da ötesinde geniş yorumlarla esnetip erkekleri kayıracak bir süreç işletmektir. Bizlerin takip ettiği davalarda bu tip indirimler çok mümkün olmasa da takip edemediğimiz çokça kadın cinayeti, şiddet davası vardır. Haksız verilen indirimler tabii ki bu potansiyeldeki erkeklerin elini güçlendirmektedir.

“Şiddet uygulayan erkekler, kadın katilleri artık tasarlayarak mahkemelere çıkıyorlar. Yöntemleri ezberlediler, size sıralayayım hiç değişmedi: Önce erkeklik; küfür etti, tahrik etti vs., sonra pişmanım çok seviyordum ve eller önde kovuşturulur bununla beraber cezaevinden bir takım elbise kiralanır kravatı da taktı mı… Ha bunlardan indirim alamadı ise son başvuru, bir ara ilaç kullanmıştım derler. Neden, çünkü akli dengesi yerinde değil diye cezadan muaf olabilmek için.”

Ama artık bundan da kaçış yok. En son Bolu’da üniversite öğrencisi Dilay Gül’ün katili müebbet ceza almıştı fakat akli dengesi yerinde değil kararı vardı. Yargıtay, itirazımız üzerine akli dengesi yerindedir diye karar kıldı. Yani artık öyle akli dengem yerinde değil dersem kurtulurum da çok zor mücadelemizle.

Odak Dergisi: AKP Hükümeti’nin iktidarda olduğu 17 yıl boyunca kadın cinayetlerinin yüzde yüz arttığı belirtiliyor. Elinizde buna ilişkin veriler mevcut mu? Sizler de bunu doğruluyor musunuz?

Bizler 2010 yılında kurulduğumuz zamandan bu yana yer yıl ve ay veriler topluyoruz, analiz edip yayınlıyoruz. 

Yıllara göre grafiği aşağıda görüyorsunuz:

Ve 2019 yılının ilk altı ayında 214 Kadın Cinayeti. AKP döneminde kadın cinayetleri arttı, evet fakat 2011 yılında azaldığına da dikkat çekmek isterim. Çünkü 2011 yılında İstanbul Sözleşmesi imzalandı ve Türkiye ilk imzalayan ülke oldu. Her yerde kadına yönelik şiddete sıfır tölerans dendi. Herkes, her parti aynı şeyi savundu ve bununla övünüldü. Görelim siyasi irade ile bir adım atmak  kadın cinayetlerini nasıl azaltıyor. Ayrıca o yıl, kadınların şiddetten koruma kanunu bir tür kadınların şifresi dediğimiz 6284 sayılı yasanın hazırlıkları yapılıyordu. Bakanlık kadın örgütleri ile görüşüyordu. Fakat sonra ne 6284 sayıılı kanun ne de İstanbul sözleşmesi uygulanmadığı için 2011’deki tutum sürdürülmeyip kadın düşmanı politikaların önü hep açıldığı için ve bunu bizzat resmi makamların ağzından tüm erkekler ve kadınlar “ kadınlar ve erkekler eşit değildir” diyerek de duyduğu için durum hep arttı. Tabii bu süre içerisinde kadın hareketi birçok saldırıyı da püskürttü fakat sonuç bu şu anda. Gelişmeler çok hepsini sıralamak mümkün olmayabilir soruya yanıt verirken, fakat güncel olarak kadınların boşanmasının zorlaştırılması, nafaka hakkının tartışmaya açılması, 6284 sayılı yasanın tahrip edilmeye çalışılması gibi ilerletmeye çalıştıkları kadınların da dimdik sapasağlam kale gibi durduğu konular var. 

Odak Dergisi: Özellikle son yıllarda kadın cinayetlerine ve kadın mücadelesine yönelik bir duyarlılığın geliştiği de görülüyor. Örneğin Münevver Karabulut, Özgecan Aslan, Şengül Karaca, Esra Ateş, Şule Çet ve ismini sayamadığımız ama yitirdiğimiz birçok kadının davasının sahiplenildigini görüyoruz. Sizce bu duyarlılık nasıl gelişti?

Fidan Ataselim: Başta bu topraklardaki kadın cinayetlerini durdurma mücadelesi sayesinde, kadın hareketi sayesinde diyebilirim. Türkiye’de dünyadan bağımsız değil her dalga etkiliyor her yeri, dünyada da birçok gelişmeler oldukadınlarla ilgili. Eşit işe eşit ücret mücadelesinden, bir kişi daha eksilmeyeceğize, Metoo’dan, Beyaz Çarşamba’ya kadar her biri bir diğerini güçlendirdi. Türkiye açısından da bazı durumların ard arda yaşanıyor ve devletin bu konuda tutum almıyor oluşu ve kadınların yılmadan hak araması, öldürülen kadınların aileleri ile birlikte bir mücadele yürütmesi ile herkes görmeye bilmeye de başladı, duyarlılık gelişti. Ama dediğim gibi süreç ilerliyor, toplumda ciddi bir farkındalık var ciddi bir dönüşüm var fakat şiddetin boyutu da bunun üzerine örtme yöntemleri de değişiyor. Bakın artık kadın cinayetlerini açığa çıkartmak için uğraşıyoruz. Şüpheli ölümler o kadar arttı ki Şule Çet, Aysun Yıldırım… Fakat mücadele özneleri de artıyor aynı oranda. Tüm toplum adli tıpçı da oldu, polis de oldu, savcı da oldu. Şüpheli bir çocuk ölümü olan Rabia Naz’ın babası gibi düşünün bu örnekler çok arttı.

Odak Dergisi:Son olarak, kadın mücadelesini geliştirmek, kadına şiddeti ve kadın cinayetlerini önlemek için neler yapmalıyız?

Fidan Ataselim: Artık kadınlar büyük oranda sessiz kalmıyor, hakkını arıyor, elinden geleni yapıyor; her şeyi hak arama yolunda muazzam bir araca dönüştürüyorsa artık bunu yalnız başına değil, sadece kendisi için değil, tüm kadınlar için ve örgütlü yapmalı. Bu dönemin en önemli ihtiyacı budur. Bireysel kurtuluş mümkün değildir, sakın ufak tefek yanılsamalara ben böyle neler başardım diye tamah etmeyin ve tüm kadınlar mücadele edelim, birlikte. Ki hiç bir kadın kardeşimiz asla yalnız yürümesin. 

”Sessiz kalmamalıyız. Toplumsal cinsiyet eşitliğini esas alan İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanması için uğraşmalı ve dolaşıma sokmalıyız. Şiddeti normalleştirmemeli, normalleştirilmesine engel olmalıyız. 6284 sayılı kadınların şifresi yasa etkin uygulanmalıdır ve hala bilmeyen varsa diye her yerde bunu yaygınlaştırmalıyız. Bir araya gelmeli örgütlenmeliyiz.”

G-20ile başlamıştık, G-20 ile bitirelim. Dünyanın en gelişmiş 20 ekonomisi arasında Türkiye  ve Türkiye’de 11 milyon kadın işgücü bile sayılmıyor, ciddi bir gizlenen kadın işsizliği var. Kadınların üretim ilişkileri içerisindeki konumları şiddet karşısındaki ezilmişliklerini doğrudan belirliyor bu yüzden gizlenen kadın işsizliğini milyonlarca kadını açığa çıkartmalı,eşit çalışma hakkımız için mücadele etmeliyiz.   

Odak Dergisi: Bu güzel röportaj için teşekkür ederiz.

Fidan Ataselim: Biz de teşekkür ederiz.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.