Kapitalizmin “insan hakları” iki yüzlülüğü…

0
516

Doğan Baran

10 Aralık tarihi, Birleşmiş Milletler tarafından hazırlanan İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin kabul ediliş günü olması sebebiyle, Birleşmiş Milletler’e üye devletler tarafından “İnsan Hakları Günü” olarak ilan edilmiştir. 30 maddeden oluşan İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, “insan hakları”nın güvence altına alınması temelinde kişilerin özgür ve adil yaşama sahip olmaları gerekliliğine vurgular yapar. Dileyen her insanın kolayca erişebileceği bu bildirgede iddia odur ki tüm insanların insan olmalarından ileri gelen temel hakları vardır ve bu haklar BM üyesi devlet tarafından güvence altına alınmıştır.

“İnsan hakkı” modern dünyaya ait bir kavramsallaştırmadır. Günümüz insanı ne bir köle ne orta çağın serfi ne de bir imparatorun tebaasıdır. Modern bireyin farkı, “tarihin öznesi” olması bilincinden ileri gelir. Haliyle kişinin çıkarlarını temel alan “insan hakkı” da “insanın ‘özneleşmesi’ni engelleyen veya engellemeye yönelik her türlü tasalluta karşı bir kalkan işlevine sahip olmalı”dır. (1) İnsan haklarının, özgürlükler ve özgürlük tartışması ile doğrudan bağı bulunur.

Bilindiği üzere Marx, bu tartışmayı “zorunluluk durumunun ortadan kalkışı” şekliyle ele alarak temel bir özgürlük tanımı yapar. Marx’ın tartışmasının kabulü, liberal (özgürlükçü) olduğunu ileri süren modern kapitalist dünyanın sorgulanmasına da olanak tanıyacaktır. Görünenin eleştirel bir incelemeye tabi tutularak altında yatan gerçekliğin açığa çıkarılması, ortaya atılan birçok iddianın aksine, somut durumun aslında hiç de öyle olmadığı gerçekliğiyle bizi yüz yüze getirir. İnsanlar gerçekten eşit midir? Özgürlük kime olanaklı, kime olanaksızdır? Kim “insan” sayılır ve kimin insan olabilme hakkı vardır? İçerisinden geçtiğimiz dönemde, savaşların ve ekonomik krizlerin yarattığı sorunlar, bize bu tartışmanın artık çok daha anlamlı olduğunu bir kez daha gösterir.

Marx’ın özgürlük ve zorunluluk arasında kurduğu ilişki, feodal toplumdan kapitalist topluma geçişle birlikte ortaya çıkan “özgür işçi”nin özgürlüğünün kerhen, tırnak içerisinde bir özgürlük olduğunu açıkça gösterir. Buna göre modern bireyin “özgürlüğü” aç kalıp, sefalet içinde bir yaşamda açlıktan ölebilme özgürlüğüdür! Eşitlik de buna oldukça benzer. Genel “insan” tanımı içerisinde “eşitlik” ifadesi gerçekte yalnızca bir soyutlama düzeyinde kalır. İnsanlığın büyük bir kesimi, bir azınlığın (egemenlerin) gölgesinde yaşam sürer; bu azınlığa bağlı ve bu azınlık tarafından belirlenme mecburiyetine sahiptir. “Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar” (2) ancak toplumsal yapı içerisinde ise “eşit haklar arasında son sözü kuvvet söyler”. (3)

Gündelik hayat, fabrikalar, toplumsal ilişkiler ve egemen devletlerin politikaları; yarattıkları yıkım ve savaş, bizlere, yazılanların hiçbir gerçekliğinin olmadığını sık sık gösterir. Örneğin birkaç aydır çok daha görünür olan Filistin’de yaşananlar nasıl yorumlanmalıdır? Öldürülen küçücük çocuklar, katledilen sivil halk, bu savaşı yaratanlar tarafından ne kadar insandır? Yalnızca şimdi de değil, on yıllardır, bu günü ilan eden egemen devletlerce, kim insandır ve kimin insan olmasından ileri gelen hakkı vardır? Tam da bu sorun nedeniyle, Che’nin 1964 yılında Birleşmiş Milletler’de vurguladığı üzere, “Dünya barışı güvence altına alınmak isteniyorsa, barış içinde yaşama hakkı sadece en güçlülere tanınmamalıdır.” Yine onun ifadesiyle, “Çağdaş dünya, insan haklarının hiçe sayıldığı dünyadır!”. (4)

Açıktır ki özgürlüklerin ya da insan haklarının sınıfsal bir boyutu bulunur. Haklarının tanındığı insanlar ve o insanların yaşadığı durumlar ile “insan” dahi sayılmayan büyük bir kesimin maruz kaldıkları arasındaki zıtlık, bugün tartışılmaya muhtaçtır. Kapitalistlerin ileri sürdüğü demokrasi, hak, adalet, özgürlük gibi kavramlar en başta yine onlar tarafından istismar edilmekte; “-mış gibi” yapılarak ezilenler manipüle edilmeye çalışılmaktadır. ABD’nin Orta Doğu’ya nasıl bir “demokrasi” getirdiğini; adaletin ve hakkın kimler için işlediğini; kimlerin eğitime, sağlığa, refah içerisinde bir yaşama erişebildiğini ve kimlerin özgürlüklere sahip olabildiğini son 5-10 seneden dahi çıkarabiliyoruz.

Bundan 75 sene önce, 10 Aralık’ı “İnsan Hakları Günü” olarak kabul edenler, aradan geçen 75 senede, insan haklarını ayaklar altına alan, sayısız insanlık dışı durumların yaşandığı savaşlara sebep olan egemenler olmuştur. Gerçek bir insan hakkı ise, ezilenlerin kendi haklarına sahip çıkıp mücadele etmeleriyle mümkün olacaktır. Çünkü eşitsizliklerin ve her türlü adaletsizliğin kaynağı kapitalizmin büyük insanlığa vereceği hiçbir istikrarlı hak bulunmamaktadır.

İnsanlaşmak için mücadele edeceğiz!

N O T L A R

(1) Kavram Sözlüğü II. içinde, “İnsan Hakkı” yazısı, Kadir Cangızbay, Özgür Üniversite Yayınları.

(2) İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, Madde 1.

(3) Karl Marx, Kapital Cilt 1, Yordam Yayınları, s. 232.

(4) Ernesto Che Guevara’nın 1964 tarihli Birleşmiş Milletler konuşması.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.