Erdoğan zorunlu din dersini eleştirenlere ”Zorunlu kimya dersini niye eleştirmiyorsunuz?” diye sorduktan sonra din dersini istemeyen alkol ve uyuşturucu bağımlılığını ve ırkçılığı istemiştir, diyor.
”Zorunlu din kültürü ve ahlak derslerini tartışmaya açarsanız, çok tabii olarak onun yerine uyuşturucu gelir, onun yerini doldurur. Şiddet gelir, ırkçılık gelir, onun yerini doldurur. Biz manevi değerlere bağlı bir nesilden söz ettiğimizde hem içeride hem dışarıda itirazlar yükseliyor.”
Zorunlu din ve ahlak dersi kalkarsa onun yerini uyuşturucu, şiddet, ırkçılı doldururmuş.
Erdoğan ”Biz dertliyiz, dertli” diyor ve devam ediyor: ”Öyle anne babalar gördük ki, çocukları alkol, uyuşturucu bağımlısı olmuş, ocaklar sönmüş, bu uğurda cinayetler işlenmiş. Özgürlük deyip buna kayıtsız mı kalacağız” diye soruyor (http://www.hurriyet.com.tr/gundem/27298467.asp).
Erdoğan’ın yukarıdaki sözlerinin, toplumsal çürüme karşısında çareyi dine sığınmakta aramaya eğilimli sıradan insanları kolayca etkileyeceğini sanıyoruz. Erdoğan dincilik zehirini halka pazarlamasını iyi biliyor. Erdoğan insanları bu tarz kandırmasıyla Aziz Nesin’in kitabındaki Zübük örneğidir. Ama Aziz Nesin’in abartarak yaratmış olduğu Zübük, Erdoğan’ın karşısında saf ve masum çocuk kalır.
Erdoğan’ın demagojisi karşısında dinsel şartlanma etkisinde olmayan insanların aklına zorunlu din dersleri ile uyuşturucu bağımlığı, alkol ve ırkçılık ilişkisi geliyor. Bilindiği gibi zorunlu din dersleri 12 Eylül askeri cuntası tarafından konuldu. 12 Eylül öncesi din derslerinin zorunlu olmadığı, dinciliğin de revaçta olmadığı dönemde Türkiye’de bugünkü gibi bir alkol ve uyuşturucu bağımlılığından söz etmek mümkün değildi. Türkiye’de uyuşturucu bağımlılığının artmasının, okullarda din derslerinin zorunlu hale gelmesini izlemesi karşısında şimdi ne diyeceğiz? Şimdi günde 5 çocuk Bonzai’den ölüyor.
Emniyet Genel Müdürlüğü’nün 2014 tarihli raporu bonzai türü uyuşturucuların piyasanın yarısını kapladığını belirtiyor ve iki yıl sonra ölümlerin artacağını belirtiyor: (Radikal, 21.07.2014 http://www.radikal.com.tr/turkiye/emniyetten_bonzai_raporu_iki_yil_sonra_olumler_artacak-1202975).
Din, insanlığın çok önemli bir gerçeğidir. Okullarda dinler hakkında bilgi verilmesinde sakınca değil yarar vardır. Öğrenciler Müslümanlık, Alevilik, Ezidilik, Hristiyanlık, Musevilik, Hinduizm, Bundizm gibi dinler hakkında elbette bilgilendirilmelidirler. Dinler öğrencilere mümkün olduğu kadar hiç bir dinin tarafını tutmadan, inanma ve inanmama özgürlüğüne saygılı bir tutumla taktim edilmelidir. Batı Avrupa’daki din dersleri biraz böyledir. Ama Türkiye’de din dersleri adına Sunniliğin gerici bir yorumu empoze ediliyor.
Hatırlanacağı gibi Erdoğan, toplumsal çürümeye karşı dindar bir nesil yetiştirme hedefini koymuştu. Dindar nesil yetiştirme iddiası kısa zamanda pratikte kindar, katil ve hırsız bir nesil olarak gerçekleşti. IŞİD’e en büyük katılımlardan biri Türkiye kökenli gençlerden olmaktadır. Türkiye’nin dört bir yanı, Irak ve Suriye’de esir alınmış insanları kameralar önünde kurşuna dizmeyi ve hatta boğazlamayı din ve ahlak sanan ruh hastaları yetiştiren kamplarla dolu. Suriye ve Irak’ta öldürülen yüzbinlerce insan Erdoğan’ın dindar nesil yetiştirme hevesinin kurbanıdır. Bu gerçeği artık Erdoğan’ın Amerikancı dostları ve Batılılar da belirtiyor. Amerikan başkanı yardımcısı Joe Biden mezhep mezhep savaşı peşindeki Türkiye’nin Suriye’de savaşan dincilere yüz milyonlarca dolar para ve on binlerce ton silah gönderdiğini söylüyor. (Hürriyet net, 4 Ekim 2014, http://www.hurriyet.com.tr/dunya/27325028.asp?utm_source=newsletter&utm_medium=mailling&utm_campaign=gunluk-bulten).
Türkiye gerçeği bize şunu gösteriyor: Ne kadar çok dincilik o kadar çok ahlaksızlık ve çürüme. Dincilik insanları birleştirmiyor, ayırıyor. Dincilik insanları kardeşleştirmiyor, birbirine düşman ediyor. Sonuçta AKP ile Cemaat bile birbirine düşman oldular. Daha önce ikisi birlikteydiler ve bu ülkenin ilerici güçlerine din adına kan kusturuyorlardı. Ne kadar çok dincilik o kadar çok yalan, hırsızlık ve yağmacılık. 12 Eylül’den bu yana Türkiye’de cami ve kuran kursları sayısı hızla arttı. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bütçesi birkaç bakanlılığın bütçesinin toplamını bile yıllardır geride bırakıyor. Ama gitgide dürüstlük değil ahlaksızlık gelişiyor. Sağlıklı toplum değil çürük bir toplum gelişiyor.
Bir yandan gençler uyuşturucu bağımlığından dolayı can verirken diğer yandan dindar gençlik yetiştirme adına başörtüsü zorunluluğu (serbestisi demiyoruz, zorunluluğu diyoruz) geliştiriliyor. İlköğrenimde başörtüsü serbestisi Türkiye somutunda başörtüsü zorunluluğu anlamına gelmektedir. Allah adına bir yandan dokuz-on yaşındaki kız öğrencilerin başı kapatılırken diğer yandan kadınlar kendilerini satmak için TEM yolunda kuyruklar oluşturuyorlar.
Hükümet din savaşını yaymak için sırf Suriye’de 300 binden fazla insanın ölmesine sebep oldu. Şimdi Türkiye’de yurtlarını terketmek zorunda kalmış 1,5 milyon Suriyeli göçmen olduğu söyleniyor. Bu insanlardan bir çoğu çoluk çocuğuyla sokaklarda dileniyor ve aşağılanıyorlar. Bu kahpelik Suriye halkına din kardeşliği adı altında yapıldı.
Din Türkiye’de egemen güçlerin kontrolündedir. Dini 12 Eylül generalleri körüklemişti. Çünkü onlar halkın sermayeye ve baskı düzenine boyun eğmesi için dinin istismarını gerekli görmüşlerdi. Sonra Özal dini çok istismar etti. Çünkü o çalıp çırpmayı din adına meşrulaştıracaktı. Geçmişte devrimci mücadelenin militanlarının yetiştiği Alevi ve sol kitlelerin olduğu mahalleler, bizzat polisin insiyatifinde uyuşturucuya boğuldu. Erdoğan bu süreci çok daha ileri boyutlara götürüyor.
Erdoğan çok çalıyor, çok yağmalıyor ve çok yalan söylüyor. Dinciliğe bu yüzden çok ihtiyacı var.