Sosyalizm ve Geçiş Süreci Tartışmalarına Bir Katkı: ‘’Sosyalist Alternatif, Gerçek İnsani Gelişim’’

0
285

Murat Karayel

1943’te Avam Kamarası’nda muhafazakar bir vekil ”Eğer halkçı sosyal reformu vermezseniz onlar size sosyal devrim verecekler’’ diyordu. Reel sosyalizm, tüm eleştirilere rağmen halklar lehine kapitalizmle kıyaslanamayacak kazanımlar sağlamıştı. Bağımsızlıkçı hareketler için moral kaynağıydı, sadece varlığıyla bile serbestlik alanlarını genişletiyordu. Emperyalist saldırganlık karşısında dengeleyeci unsur, kalkınmacı refah devleti politikalarının hayata geçirilmesinde hesaba katılan etkendi.

Reel sosyalizmin çöküsüyle neo liberalizmin atağının çakışması tesadüf değildi. Kapitalizm, liberalizm zafer kazanmıştı!

Yuval Noak Hariri ”20. yüzyıl sona ererken faşizm, komünizm ve liberalizm arasındaki ideolojik çatışmalar liberalizmin ezici üstünlüğüyle sonuçlanmış izlenimi veriyordu. (…) Ama alışageldiği üzere tarih beklenmedik bir şekilde çark etti ve faşizmle komunizmin çöküşünün ardından liberalizm de çıkmaza girdi. Öyleyse nereye gidiyoruz”2 sorusunu yöneltiyordu. Bu bir soru değildi, kitabında liberalizme iman tazeliyorken saklanamaz hale gelmiş hastalıklarından bazılarına çare arayışına giriyordu. Liberalizmin hastalıklarının liberallerce dillendirilmesinde, çok satan kitaplarına konu edilmekle de sistemi güvende ve alternatifsiz görmelerinin payı vardı.

Emperyalizmin, kapitalizmin dünyayı yıkıma, insanlığa çıkmaza sürüklemesine karşı mücadeleler sürüyor. Dikkat çeken yönlerinden biri tekil sorunları merkeze koyan parçalı varlıklarıyla liberalizme yatkınları. Bunun başta gelen sebebi, sistemden bütünlüklü-radikal kapuşu esas alan sosyalizm alternatifinin dinamik, direngen toplum kesimlerinde de etkisinin zayıflaması. Sosyalizm düşünsel ve pratik güç olaabildiği oranda, tekil sorunlara odaklanmış mücadelelerin sisteme karşı ortak zeminde bulaşabilme olanakları genişleyecektir.

Halkların yaşamında, bilincinde sosyalizm yer edinebilmesine katkı sağlayabilecek teorik, pratik çalışmalar gerekiyor. Karşılaşılan ve karşılaşılabilecek zorluklara karşı donanımlı olabilmek, dünden daha iyi mücadele edebilmek için deneyimlerden örğrenmek gerekiyor. ”Sosyalist Alternatif’’ bu yöndeki girişimler arasında yer alıyor.

Sosyalizm nedir? Üretim, bölüşüm nasıl örgütlenecek? Kapitalizmden sosyalizme uzanan süreçte (sosyalizmin oluşumu) ne tür örgütlenmeler öne çıkacak? Sosyalizmden hangi yönleriyle ayrışacak? Kapitalizmden üstün yanları neler olacak? Michael Lebowitz’in bu sorulara yanıtlarını, iki kısımdan oluşan ”Sosyalist Alternatif’’te buluyoruz. Birinci Kısım’da ”Genel bir sosyalizm tasarımı’’, İkinci Kısım’da ”Organik sistem olarak sosyalizmin oluşumu’’ ve ”Somut mücadele’’ doğrultuları sunuluyor.

Marks’ın ve István Mészáros’un çalışmaları kitaptaki fikirlere kaynaklık ediyor. Bu fikirler yer yer Che’den ve Paul Freire’den alıntılarla destekleniyor. Venezüella deneyiminin izleri kitabın bütününde fark ediliyor ve İkinci Kısım’daki önermeler için ‘’model’’ işleyişiyle baskın hale geliyor.

Kitaba başlarken, Marks’ın Gotha Programı’nın Eleştirisi’nde dile getirdiği kapitalizmden çıktığı haliyle sosyalizm ve kendi temelleri üzerinde gelişmiş sosyalizm ayrımının ”sosyalizm’’ ve ”komünizm’’ kavramlarıyla aşamalandırılmasının reddedildiğini gözetmek yararlı olacaktır. Lebowitz aşamalandırmayla yabancı unsurlar sızdırılarak Marks’ın düşüncesinin çarpıtıldığını ileri sürüyor: Herkese emeğine göre ilkesi, Marks’ta ilk dönemin eşitsizlikler üreten ve aşılması gereken kusuruyken, aşamaların icadıyla pekiştirilmiştir. Toplam toplumsal emeğin organizasyonu ve bölüşümün emeğe göre düzenlenmesi devletin uzayan varlığının gerekçelerinden sayılmıştır.

Mao’dan bildiğimiz, emeğe göre bölüşümün bireysel çıkara ödün vermek olduğu eleştirisini; Labowitz, emeğin kişisel mülk olarak kalmasıyla ilişkilendirerek derinleştiriyor.

Sistemin oluşumu konu edildiğinde, reel sosyalizm deneyimleriyle tasarlanan geçiş süreci karşılaştırması fikirlerin zengin sunumunun uygun yöntemi oluyor. Ancak, reel sosyalizm deneyiminin 20. yüzyıl sosyalizmi olarak adlandırılıp; tam gelişmiş haliyle ”Organik sistem olarak sosyalizm tasarımı’’ ile karşılaştırılarak 21. yüzyıl sosyalizminden söz edilmesi teorik çalışma disiplini açısından sorunlu görünüyor: Bu tasarım literatürde yer almayan, 20. yüzyılda bilinmeyen neleri içeriyor sorusunun cevabı kitapta bulunamıyor.

Labowitz’in sosyalizm tasarımı insani yetilerin çok yönlü gelişmesini amaçlayan toplumdur. ”Temel bağlantı’’sı insan kapasitesinin eksiksiz gelişmesiyle koşulların ve insanların birlikte dönüşmesi- devrimci pratiktir. Komün, konsey örgütlenmelerinden oluşan sosyalizmin birbirini gerektiren etkileşim halindeki bileşenleri toplumsal mülkiyet, toplumsal üretim, toplumsal ihtiyaçlar için üretimdir (”Sosyalizmin Sacayağı’’). Sosyalizmin ekonomik-toplumsal yapısına denk düşen bu bileşenleri mevcutsa organik sistem kendi öncüllerini üretebilecek; yeniden üretimi sosyalist sacayağının, kapitalizmin yabancılaşmış insanından ve ilişkilerinden farklı olarak sosyalist insanın, toplumsal ilişkilerin; komünler ve konseylerden oluşan ”Dayanışmacı Toplumu’’un üretilmesiyle sonuçlanacaktır.

Sacayağının bileşenlerinden birinin yokluğu veya kusurlu varlığı diğerlerinin gelişmesini de engelleyecektir. Sosyalizmin inşası tamamlanmamış, geriye dönüş olasılığını barındıran eski ile yeninin mücadelesi ”yarış halinde yeniden üretim’’ ile sürüyor olacaktır. ”Özgül sosyalist düzenlemeler’’ yani sosyalizm yolunda ilerlemeyi destekleyen devlet müdahalesiyle eskinin kalıntları geriletilebilecektir.

”Sosyalizm Sacayağını Kurmak’’ başlıklı İkinci Kısım’da, öncelikle ”Organik sistem’’ ile ”Sistemin oluşumu’’nun farkları açıklanıyor. Tarihten gelen özelliklerin çeşitliliği nedeniyle her oluşum sürecinin aynı yolu izlemeyeceği ancak ortak yanların geçiş sürecinin genel teorisinin oluşturulması için yeterli olacağı ileri sürülüyor.

Reel sosyalizm döneminde geçiş süreci tartışmaları mevcut sistemlerin eleştirisiyle şekilleniyor, sosyalist hareketin bölünmüşlüğünün ideolojik yükünü taşıyordu. Ekonomik yapıyı, üretici güçleri önceleyerek sürecin teknik ve yönetsel karakterini vurgulayan fikirlerle yeni toplumsal ilişkilerin, sosyalist insan doğasının gelişimini önceleyerek sosyalist bilinci, sürecin ideolojik ve politik karakterini vurgulayan fikirlerin cepheleştiği görülüyordu. Cepheleşmenin köklerini Karl Kautsky ve Rosa Luxemburg’un daha Ekim Devrimi’nin ilk ayındaki değerlendirmelerinde bulmak mümkündür.

Charles Bettelheim’in geçiş süreci tartışmalarında eksen haline gelebilmiş çalışmasında ”Geçiş döneminin temel çelişmesi ileri bir mülkiyet biçimiyle, yerel üretim güçlerinin düşük düzeyini çatışma halinde bulunduran çelişmedir. Bundan ötürü, sosyalist kuruluşun esas meselesi -ekonomik alanda- yerel üretim güçlerini ileri mülkiyet biçimlerine uygun düşen düzeye mümkün olan en hızlı şekilde yükselterek, bu çelişmeye egemen olmaktır’’ tespiti yapılmış, ‘’devrimci bilincin önemi üzerine söylenen sözlerin belirli bir muhtevası’’ olmadığı iddia edilmişti.3

Bettelheim’in kitabı, üretici güçleri önceleyenler için başta gelen dayanaklardan olmuşken, karşıt görüşler genellikle onun eleştirisiyle ifade edilmişti. Bunlardan biri de Paul Swezzy’nin çalışmasıydı.

Swezzy, Bettelheim’i eleştiriyor, sosyalizme geçişe ilişkin birkaç varsayım ileri sürüyordu: Geçişle ilgili teorinin bulunmayışına, bu konuda karşılaştırmalı çalışmaların sağlayabileceği katkıya, geçişlerin karmaşık, geçiş dönüşlere açık olarak tüm çağı kapsayacak kadar uzayabilecek doğasına işaret ederek ”Bir sosyal düzenden diğerine geçiş tarihsel materyalizmin en zor ve derin sorunlarını içerir’’, ”İnsan doğasının, sosyal ilişkilerin ve devrimci pratiğin birleştirilmesi noktasında bir sosyal düzenden diğerine geçiş sorununun odağına ulaşıyoruz’’ tepkisinde bulunuyordu4.

Reel sosyalizmin çöküşünden sonraki yıllarda, Carlos Tablada, Che’nin görüşleri temelinde geçiş dönemi konulu önemli bir çalışma yapmıştı. Ekonomik üretim ile toplumsal ilişkiler, ekonomik rasyonalite ile toplumsal rasyonalite arasındaki bağı  öne çıkaran bu çalışmayı, genel nitelikli geçiş teorisi oluşturma girişimlerinden saymak mümkün görünüyor.5

Geçiş süreci tartışmalarının seyrine baktığımızda, Labowitz’in geçiş teorisi inşa etme iddası daha ilgi çekici ve cüretkar görünüyor.

Labowitz, kapitalizmin doğuşunun da sosyalizmin oluşumu gibi farklı yollar izlemesine rağmen, Marks’ın kapitalist gelişme sürecinin ortak noktalarını yakalayabildiği fikrini benimsiyor. Ve kapitalizm ile kapitalizmin doğuşuna ilişkin Marks’ın çalışmalarını ele alarak işe başlamasıyla önceki çabalardan ayrı bir yerde duruyor. Oradan edinilen ve üretilen, kapitalizmin gelişme uğraklarını karşılayan kavramlarla sosyalizme geçiş teorisi yapılandırıyor: ‘’İkinci toplumsal ilişki’’, ”mülkiyet haklarında kırılma’’, ”Yeni üretim ilişkilerinin ortaya çıkışı’’, ”belirli bir üretim biçiminin gelişmesi’’, ”kapitalist düzenleme biçimi’’, ”yarış halinde yeniden üretim’’ kapitalizmin doğuşunun, gelişmesinin uğrakları olarak belirlenip sosyalizme geçişte karşılıkları aranıyor ve bulunuyor!6

Benzeştirme ile tutulan yolun açmazı, sosyalizme geçişte mülkiyet ilişkileri hızla değişmişken toplumsal ilişkilerin ve bilincin eş zamanlı gelişmemesinden doğacak sorunlar irdelenirken açığa çıkıyor. ”Burjuva insan doğası çatısını feodal toplumun oluşturduğu mevcut kapitalist gelişmenin uzun yıllar alan oluşum sürecinde biçimlenmiştir (…) Bu işleyiş sosyalizme geçiş konusunda büsbütün farklıdır. Sosyalist insan doğası kapitalizmin çatısıyla değil kapitalizme karşı duruşla şekillenir. Bu karşı duruşun yeni bir sosyalist toplum oluşturma olasılığında yeterli ölçüde ve derinlikte oluşmasının güvencesi nedir?’’ sorusuyla uzun yıllar sürecek mücadelelerin gereğine dikkat çekmişti Swezzy7. Labowitz ise bu tür sorunları gördüğü yerlerde; mesela üretim sürecinin konseyler ve komünlerce mülk edinilmesiyle üretim araçları mülkiyetinin parçalı hale gelmesinin rekabeti, grup çıkarlarını, eşitsizlikleri değişim için üretimi kışkırtacağını kabul ettiğinde ya ‘’özgül sosyalist düzenleme’’ye atıf yaparak reddettiği tepedenci devlet müdahalesini çözüm olarak gündemine alıyor ya da, tam da yeni toplumsal ilişkilerin, sosyalist bilincin gelişmemişliğinden kaynaklanan soruna çözüm olarak tabandan demokrasiyi göreve çağırıyor. Özerk komün, konsey yapılanmasının potansiyel sorunları bunların ilişkilendirilmesiyle ‘’toplumsal bütünlük’’ bilinciyle aşılıyor! Toplum baştan otonom yapılar ağı olarak tasarlanınca toplumsal bütünlüğe dair tüm önermeler eklektik hal alıyor ve geçiş süreci komün ve konseylerin ”yeninin hücreleri” olarak yaratılıp sermayeyi parça parça toplumsallaştırmalarına indirgeniyor. 

Kitabın bütününe bakıldığında Venezüella deneyimi ile birleşen, devletin ve devrimin doğasını kavrayıştaki zayıflığın parti üzerine fikirlerde vücut bulduğu görülüyor. 

17.11.2023

Kırıkkale F Tipi Hapishanesi

………………………………………………………………………………………………………

Kaynaklar:

1Heil Faulkner, Marksist Dünya Tarihi, s. 333. Yordam Kitap

2Yuval Noah Harari, 21 Yüzyıl İçin 21 Ders, s.1. Kollektif Kitap 13. Baskı

3Charles Bettelheim, Az Gelişmiş Ülkelerde Sosyalizmin Kuruluşu, s. 27 ve 39. Uğur Yayınevi 1967.

4Paul Swezzy, Devrim Sonrası Toplumlar, s. 50. Kalkedon 1. Baskı

5Carlos Tablada, Che’de Sosyalist Bilinç ve Geçiş Dönemi Ekonomisi. Çözüm Yayıncılık

6Bu uğraklar sırasıyla şöyle: meta üretimi, ticaret, tefecilik gibi kapitalizmin oluşmasında rolü olan, kapitalizm öncesi üretim biçimlerine bağlı ortaya çıkan unsurlar/ Üreticilerin üretim araçlarından koparılmaları süreci/ Sermayenin üretim biçimini değiştirmeksizin üretim sürecini mülk edinmesi, sermayenin biçimsel tahakkümü/ Sermayenin üretim sürecini doğasına uygun şekilde değiştirmesi, sermayenin gerçek tahakkümü/ Devlet gücünün kullanılması, serserilik yasaları gibi/ Devlette ve ekonomide nihai üstünlük sağlanamadığı, iki üretim tarzının birlikte var olduğu süreç.

7Paul Swezzy age, s. 51.

Sosyalist Alternatif, Gerçek İnsani Gelişim, Michael Labowitz, Yordam Kitap. 

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.