Yirmi dört saatlik acı, ebedi öykü

0
1718

İnönü Alpat

Mayıs ayının son gününde Nurhak dağlarında üç genç öldürüldü. Son nefes verildikten sonra dünya kendi etrafında bir kez döndü. Yani 24 saat sonra, bu kez Haziranın ilk günü İstanbul’da bir genç daha hayata gözlerini yumdu.

Kaç arkadaşımızı kaybettik böyle? Kaç kez canımız yandı? 30 Mart’lar, 6 Mayıs’lar ve daha niceleri… Her biri ağır geldi gelmesine lakin Mayıs’ın kanlı gününün Haziran’a dönüşü var ki 24 saate sığan ağırlığa kalbimiz dayanamadı. Metin Demirtaş istediği kadar “kalbim katlan bunlara” desin, olmadı. Dayanamadık.

Yalnızca civanlar birer birer toprağa düşmedi o 24 saatte. Bizim civanmert arkadaşlarımız hayata elveda demedi yalnızca.

Biz soluğumuzu yitirdik. Soluksuz kaldık bir başka deyişle. Tam bağımsız Türkiye için Mustafa Kemal Yürüyüşü esnasındaki molada soluklanan Hüseyin Cevahir’i aldılar bizden çünkü. Yarım kaldı demeye dilimiz varmasa da, zayıfladı, sekteye uğradı yürüyüş.

1 Haziran 1971’de öldürülen 68 kuşağının gençlik liderlerinden Hüseyin Cevahir, “Tam Bağımsız Türkiye İçin Mustafa Kemal Yürüyüşü”nde. (Cevahir, kalpaklı olan)

Biz anti-emperyalist ateşin harını yitirdik. Ateşsiz kaldık bir bakıma. Vietnam kasabı Komer’in arabasını yakan fitili ateşleyen arkadaşımız Sinan Cemgil’i kaybettik çünkü. O ateş bir daha harlamadı demeye dilimiz varmasa da, o günlerdeki yakıcılığına ulaşamadı. 

Biz duvarlara nakşedilen öykümüzden uzaklaştık. Devrimsiz kaldık yani. Çünkü ODTÜ Stadyumu’ndaki “Devrim” yazısının mucidi Alpaslan Özdoğan’ı kopardılar bizden. O günden sonra defalarca süsledik duvarları lakin devrim o günkü kadar sahici ve yakın olmadı hiç. 

Uzun söze ne hacet, kardeşliği tesis etmeye çalışıyoruz o günden bugüne. Çünkü Türk ve Kürt emekçilerinin kardeşliğini asli amaç sayan, TİP’in Doğu Mitinglerinin emektarlarından Kadir Manga’sız bıraktılar bizi. İstemedik değil lakin yalan yok, kurtuluşu aynı potada eritme iradesini zaafa uğrattık. “Kimlikçiliğin” girdabından çıkamadık bir daha. Yalan yok, her gün biraz daha çekiyor içine girdap bizi.

Taylan Özgür, Hüseyin İnan, Yusuf Aslan, Sinan Cemgil ve Alpaslan Özdoğan Devrim Stadyumu’nda

İşin doğrusu arkadaşlarımızın ölüm yıldönümlerinde, onların vakti zamanındaki politik duruşlarını olduğu gibi güne taşıma şeklinde zuhur eden yaklaşımı da, ideolojik-politik doğruların tamamen görmezden gelinmesini de sağlıklı bulmam. Bu nedenle son paragraftaki vurguyu yadırgadım biraz. Ancak geriye dönüp silmedim. Çünkü geçmişteki kabullerin bugünün ihtiyaçlarını belirleme ihtimali daha sahici ve işlevsel geliyor. Bunun başka tartışmaları tetiklemesine, yazının sınırlarını zorlamasına gerek var mı, yok tabii. Haliyle arkadaşlarımızın o güzelim hatıralarına geri dönelim.

Solun tarihinde kendisine yer açan önemli buluşmalar vardır. Bunlardan biri 68 kuşağı devrimci gençliğin önder isimlerinin Mihri Belli ile yaptığı toplantıydı. Dönem kitaplarını okuyunca öğrendik tarihe geçen buluşmayı. Gençlik liderleri TİP’ten ayrılarak bir parti kurulmasını ve başına da Mihri Belli’nin geçmesini istiyor. Toplantı Mihri Belli’nin evinde yapılıyor. Kimler var toplantıda: Ev sahibi olarak Mihri Belli, Mahir Çayan, Deniz Gezmiş, Yusuf Küpeli, Gülten Çayan, Doğu Perinçek, Gün Zileli, Cengiz Çandar, Oral Çalışlar, Mustafa Kemal Çamkıran, Ömer Özerturgut, Tarık Almaç, Lütfü Kıyıcı. Saatlerce tartışıyorlar lakin Mihri Belli’nin öneriye itibar etmemesiyle toplantı hayal kırıklığıyla sonuçlanıyor. Anlaşma sağlansaydı neler olurdu bilinmez tabii. 

Tarihe geçecek önemde bir başka buluşmanın adresi ise Nurhak dağıydı. Olmadı, arkadaşlar birbirine kavuşamadı. Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Sinan Cemgil Ankara’dan yola çıktı. Nurhak’ta THKO’lu arkadaşlarıyla buluşacaklardı. Olmadı, buluşamadılar. Sivas’ta yolları kesildi. Yusuf Aslan Şarkışla’da, Deniz Gezmiş Gemerek’te yakalandı. Sinan Cemgil ulaştı Nurhak’a. Orada Alpaslan Özdoğan, Kadir Manga ve diğerlerine katıldı. Nurhak’ta bir ateş yakacaklar ve o ateş ülkeyi saracaktı. Olur muydu bu? Bilemeyiz. Ama inandılar buna. Önemli olan buydu.

İşte geçmişin kabullerinden bugüne taşıyacağımız “şey”: İnanmak.  

İnandılar, “gönüllerini Nurhak’a kaptırmaktan” geri durmadılar.  

Dönem kitapları diyor ki ilk Kadir Manga vurulmuş, son vurulan ise Sinan Cemgil olmuş. Ve o günden sonra Nurhak’a bir daha güneş doğmamış.

Sinan ve Şirin Cemgil ile oğulları

Güneş doğmasın zaten; varsın doğmasın. Onların bıraktığı miras yeter bize. İnançları heybemizde, Komer’in arabasını yakan fitilin ateşiyle simgeleşen anti-emperyalizm heybemizde, Devrim Stadyumu’na nakşedilen “devrim” iddiası heybemizde.

Heybemiz dolu. Ne kadarına bağlıyız, ne kadarını hayatımızın vazgeçilmezi yapıyoruz? Bu soruların yanıtları hiç şüphesiz günümüzdeki bizi sorgulamayı zorunlu kılıyor. Bu nedenle kesiyorum.

Kesiyorum, gözümü 1 Haziran’a çeviriyor, kalbimi Hüseyin Cevahir’e açıyorum.

Sol tarihte buluşmalar vardır. Sol tarihte sarılmalar vardır. Sol tarihte omuz omuza verişler vardır. Sol tarihte ayrılmalar vardır.

Mahir Çayan’la Ulaş Bardakçı’nın mahkeme salonundaki sarılmasından söz ediyorum. Mahir Çayan’la Hüseyin Cevahir’in Maltepe’deki evde omuz omuza verişlerinden söz ediyorum. Cevahir’in öldürülüp Mahir’in yaralanmasından, Mahir’in Cevahir’i kalbine gömerek “ada”sına gitmesinden söz ediyorum.

Mahir Çayan ve Ulaş Bardakçı

Öykümüzden söz ediyorum. Acıyla, hüzünle ve bir o kadar inanmayla, direnmeyle örülen öykümüzden. 

Öyküyü, öykümüzün şairlerinden Hasan Hüseyin Korkmazgil’in Nurhak için yazdığı şiirden küçük bir bölümle sonlandırıyorum.

Selam olsun!

“sen ne zaman büyüdün de

ne zaman kaptırdın gönlünü o nurhak’lara

sen daha bebek bebek, sen daha baba baba

canım oğul, o kıraç topraklarımın yabangülü yiğidim”

sen ne zaman büyüdün de düştün yollara”

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.