23 Nisan ve Çocuklar

0
840

Seda Şanlıer

Birçoğumuzun çocukken 23 Nisan’larda söylediği bir şarkı vardı: “Bugün 23 Nisan, neşe doluyor insan.” Bugün, içine neşe dolan değil de, karanlık günlere hapsedilen ve bu sebeple umudunu başka başka ülkelerde arayan çocukları ele alacağım.

Eğitimin dincileşmesi

Öncelikle bir kez daha belirteyim ki “dincileşme” ifadesiyle din istismarını kastediyorum. AKP iktidarının 2010 yılında gerçekleştirdiği referandum sonrası Türkiye’de birçok şey değişti. Anayasa değişikliğini içeren bu referandum aracılığıyla AKP iktidarı, sadece siyasi gücüne güç katmakla kalmadı; geleceğimizin şekillenmesinde çok önemli bir role sahip olan eğitimi, kendi anlayışı etrafında yasalarla değiştirip dönüştürdü. Erdoğan’ın eğitimle ilgili ilk olarak 2012 yılında, daha sonra da birçok konuşmasında tekrar ettiği bir söz vardı: Dindar nesil yetiştirmek!

Dindar nesil adına yolsuzlukları, çalıp çırpmayı dine ve ahlaka aykırı görmeyen bir nesil yetiştirmiş oldukları ortadadır. Dindar nesil yetiştirme adına tarikatlardaki tüyler ürpertici çocuk istismarları kamuoyunda bir ölçüde biliniyor. Dindar nesil yetiştirme adına çocuk emeğinin hangi koşullarda ve nasıl istismar edildiği en az bunun kadar dehşet vericidir. Bunların gençlikte dine karşı tepkiye neden olduğu görülüyor. 2019 yılında KONDA’nın yaptığı ankete göre gençler arasında deizm artarken, dindarlık azalmış. Son 20 yılda eğitimin nasıl dincileştiğini biliyoruz. Bu yazıda çok söz edilmeyen örneklerden birkaçına dikkat çekmek istiyoruz.

Nakşibendi tarikatının bir kolu olan Server Gençlik Derneği, “Haydi Çocuklar Camiye” projesini başlattı. Projenin amacı 6-13 yaş aralığındaki çocukları “sonsuzluk alemindeki yerlerini almaya” ve onları bu “sınava” hazırlamaktı. Derneğin 2016 yılında başlattığı proje, Kuşadası’na kadar ulaştı.

Bu arada kısa bir hatırlatma yapalım. Birçoğumuzun bildiği gibi Kuşadası, ilerici ve genelde CHP’li nüfusun yoğun olarak yaşadığı bir şehirdir.

Konumuza geri dönersek, bu proje kapsamında Kuşadası Kaymakamlığı ve İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü aracılığıyla “gönüllülük” temelinde şehirdeki okullara kitapçıklar dağıtıldı. Dağıtılan kitapçıkların içinde yer alan diyaloglar ise akıllara ziyan! Hedef kitlesi küçücük çocuklar olan gerici tarikat, çocuklara şunları öğütlüyordu: “İnce, içini gösteren, vücut hatlarını belli eden dar elbiseler giymeyin. Bu şekilde yaparsanız Peygamberimizin ümmetine uymuş ve sevap kazanmış olursunuz.” Bunlar 6-13 yaşındaki çocuklara öğütleniyor!

Hazır yeri gelmişken belirtelim: Server Derneği’nin okul ve çocuk konusunda aktif çalışmalar yaptığı görülmektedir. Okullarda yarışmalar düzenleyen bu dernek, yarışma için hazırladığı “Edep Mektebi” isimli başka bir kitapta yine skandal ifadeler kullanmıştı. Kitabın “Müzik” bölümünde, müziğin haram mı helal mi olduğuna dair çeşitli görüşler olduğu belirtilirken; “Eğlencede Edep” kısmında ise kadınları öne çıkaran filmlerin tehlikeli sonuçlar yaratabileceği söyleniyordu. Dernek, içinde bulunduğumuz Ramazan ayında da çocuklara yönelik bir yarışma daha düzenliyor. Yarışmanın amacı çocukları namaz kılmaya ve oruç tutmaya özendirmek. Eğer bir çocuk, tam gün oruç tutmuşsa 12 puan alıyor. “Tekne orucu” denilen yarım günlük oruç tuttuysa 6 puan alıyor. Sabah namazına kalktıysa 10, ikindi namazını kıldıysa 5 puan alıyor. Camide, cemaatle kılınan namazlara ise “artı puan” ekleniyor. Çocuklar ne kadar çok puan toplarsa ailelerinden alacağı hediyeler de o oranda büyüyor.

Sadece bu kadar değil…

Bir de anaokul çağındaki çocuklar için tarikatlar eliyle açılan “Sübyan Mektepleri” var. Bunun son örneğini bir başka gerici tarikat olan ve İsmailağa tarikatına yakınlığı ile bilinen Erenler Vakfı’nda gördük. Erenler Vakfı, İstanbul’un tam 12 ilçesinde (İstanbul’da 39 ilçe var), küçük çocuklar için “Sübyan Mektepleri” açtı. Bunlar Fatih, Arnavutköy, Beyoğlu, Beykoz, Sarıyer, Beylikdüzü, Ataşehir, Üsküdar, Şişli, Şile, Sultangazi ve Beşiktaş ilçeleri. İstanbul’u tanıyanlar bu ilçelerin hem nüfus açısından yoğun hem de merkezi yerler olduğunu iyi bilirler. Vakıf, internet hesabı üzerinden mekteplerin amacını şöyle açıklıyor: “İçinde yaşadığımız cemiyetin ve aile ortamının bir eğitim ocağı olmayı yitirdiği günümüzde, yarının emanetini yüklenecek yüreklerin eğitim ve öğretimle, manevi bir ortamla tanışmaları bir zaruret halini almıştır.” Tercümesini yaparsak; ailelerde ve okullarda bir numara yok, bu sebeple bizim okul açmamız zorunluluk halini almıştır, diyorlar. Sitede paylaşılan fotoğraflarda 3-4 yaşındaki kız çocuklarının başları örtülü. Medreselerde verilen dersler ise şöyle sıralanmış: Hafızlık, Temel Dini Bilgiler, Tekamül medresesi, İhtisas Medresesi ve yaz kursları. Açılan bu yerleri kimlerin denetlediği ise belirsiz.

Sanmayın ki eğitimdeki gericileşme sadece tarikatlar eliyle yapılıyor. Sayıları aşırı çok olan bu tarikatların yanında bir de “Diyanet İşleri Başkanlığımız” var. Hani bütçesi 2022 yılı için yüzde 24 artırılan ve 16 milyar 98 milyon liraya çıkarılan “önemli” kurumumuz. AKP iktidarı, Diyanet İşleri Başkanlığı’nı çocukların hayatına soktu. Mesela halkın cebinden çıkan vergilerle faaliyetini sürdüren TRT’de, “Diyanet Çocuk Kanalı” kuruldu. Kanalın kuruluş amacı, “Milli ve manevi değerleri gözeterek, din konusunda çocukları aydınlatmak üzere, İslam dininin inanç ve ahlak esaslarını çerçevesinde yayınlar gerçekleştirilecek” şeklinde tarif edildi. Çocuk kanalıyla evlere girdiler, okullarda da faaliyet göstermenin yolları arandı. Kısa sürede buna da bir çözüm bulundu, iktidar eliyle “Diyanet Akademileri” kuruldu. Akademi, Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) ile ortaklaşa ilk ve ortaokullarda faaliyet yürütebilecek. Üstelik akademiden mezun olanlar “dini eğitmen” statüsüne sahipler. Bir başka deyişle okullarda çocuklara “dini eğitmenler” ders verebilecek. Bu dini bilgiler elbette bir tek din hatta o dinin tek bir mezhebi üzerinden şekillenecek. Yani Alevi bir ailenin çocuğu yahut Ermeni bir ailenin çocuğu, İslam’ı ve İslam’ın dört mezhebinden biri olan Sunniliği öğrenmek zorunda kalacak.

Hazır zorunluluk demişken, geçen sene Milli Eğitim Şurası’nda alınan 128 maddelik tavsiye kararlarını da belirtelim. Adı her ne kadar “tavsiye” olsa da dindar nesil yetiştirmek isteyen bir iktidar için tavsiyelerin zorunluluğa dönüşeceğini tahmin etmek pek de zor değil. O kararların içinde en çok tartışılan karar, dini eğitimin anaokul seviyesine kadar indirilmesiydi. 4 ila 6 yaş arasındaki çocuklara din dersinin verilmesi, laik eğitime darbe vuracağı gibi psikolojik ve duygusal açıdan gelişmini tamamlamamış çocuklara da büyük bir yük olacaktır.

Eğitimi konuşuyorken, eğitim kurumunun yönetimindeki bir isme de dikkat çekelim. 2021 yılı Ağustos ayından itibaren Milli Eğitim Bakanı olarak atanan Mahmut Özer’in yardımcılığına birkaç ay önce ilginç bir isim getirildi: Nafız Yılmaz. Nafız Yılmaz, 1988 yılında Kayseri Develi İmam-Hatip Lisesi’nden mezun oldu. 1993 yılında ise Marmara İlahiyat Fakültesi’ni bitirdi. Doktora konusu, “İmam Hatip Liselerinde Kuran-ı Kerim Öğretiminde Yeni Yöntemler ve Materyal Kullanımı” idi. Milli Eğitim Bakan Yardımcılığı’na atanmadan önce Milli Eğitim Bakanlığı Din Öğretimi Genel Müdürüydü. Anlayacağınız eğitimimiz emin ellerde…

Eğitimde gericilik ilkokul ve ortaokullarda ortaya çıktığı gibi liselerde de kendini gösteriyor. Mesela İstanbul’da öğrencilerini “kızlı-erkekli” orman yürüyüşüne çıkaran öğretmen hakkında soruşturma açılması yahut Sakarya’da bir lisede düzenlenen “Roman Kahramanları Festivali”nin MEB’e şikayet edilmesi medyaya konu olan örneklerden bazılarıdır.

Peki bunlar neye sebep oluyor?

Dincilik gelecek nesilleri karanlığa boyun eğmeye zorluyor. Türkiye’deki ekonomik koşulları da eklersek gençlerde umutsuzluk ve canını yurt dışına atma eğilimi gelişiyor. Metropoll Araştırma Şirketi’nin 2021 yılında gençler arasında yaptığı ankete göre, 18-34 yaş aralığındaki gençlerin yüzde 63’ü yurtdışında yaşamak ve okumak istiyor. Bu araştırmadan yola çıkarsak, Türkiye’de yaşayan gençlerin yarısından fazlası ülkede kalmak istemiyor. Gençlerdeki bu isteksizlik ve öfkeyi, sokak röportajlarında da görmek mümkün. AKP’nin eğitim ve ekonomik politikalarını eleştiren, bu sebeple hem okuyup hem de çalışmak zorunda kalan 15 yaşındaki bir çocuk “saçımda 18 ak var diyerek” isyan edebiliyor. Çocuklarımızı, gençlerimizi bu gerici politikalara teslim etmeye engel olamazsak saçlardaki o aklar, yürekteki eziklik, umutsuzluk ve ülkesine yabancılaşma giderek artacak.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.