S. Zeki Tombak Yazdı: General Engels, Devrimci Merak ve El Bab

0
2530

S. Zeki Tombak

Friedrich  Engels’e “general Engels” denildiğini ilk duyduğumda şaşırmıştım. Sonra “Doğu Sorunu”nu okurken bu sıfatın fazlasıyla hak edilmiş olduğunu gördüm.  Yoldaş, jeopolitik ve stratejinin yanı sıra askeri  tarihe, silah teknolojilerine, orduların örgütlenmesine ve bu alandaki değişim süreçlerine; coğrafyanın bir savaş aracı olarak analizi konusuna; muharebe taktik ve stratejilerine olağanüstü ölçüde  hakimdi.  Daha sonra bütün eserlerini bir de bu gözle bakarak tekrar tekrar okudum.

Engels’in Bu Yanına Neden İşaret Ediyorum?

Çünkü devrimcilerin bu başlıklara ilgi duymadığı; pek çok konuda olduğu gibi bu konularda da sadece olağanüstü bir cehalete değil; aynı zamanda  inanılmaz bir meraksızlığa  sahip olduğunu gördükçe şaşırıyorum.

Şimdilerde,  meraklı olursanız, askeri konulara dair bilgilere ulaşmak çok kolay.  Popüler bir konu olduğu için, örneği oradan vereyim.  İnternetten tanksavar silahlarına ve özel olarak Law adı verilen silaha dair kolayca ve çok geniş bilgiye ulaşabilirsiniz.  Ulaşmanın ötesinde  youtube görüntüleri elinizin altında. İnsan sosyal medyada “nbr? Mrb” diyaloglarına harcadığı sürenin küçük bir kısmını kullanarak bu silahın ilk hızının düşük (106 m/s), menzilinin kısa (200 m) olduğunu hemen öğrenir.  Dolayısıyla darbe gücü olmayan ve  tek atımlık olduğu için mühimmat olarak da tanımlanan bu silah, tanksavar silahlarının çoğu gibi, uygun açıyla temas ederse, “çukur imlalı- boşluklu imla haklı” olduğu için çok yüksek bir ısı meydana getirerek , tankın veya benzeri zırhlı araçların çelik zırhını eritir ve aracın içine doğru püskürtür. Araca ve personele bu yolla zarar verir.

Tank pahalı, tanksavar silahları ucuz.  Dolayısıyla tankları korumak için uzun süre zırh kalınlığı arttırıldı. Bu tankların ağırlığını artırıyor ve hızını azaltıyordu.  Batılılar tank gövdesinin biçimiyle oynayarak veya zırhın üzerine yerleştirilen unsurlarla “uygun açı”yı azaltmaya çalıştılar. SSCB ise Batılılarınki kadar gülcü olmasa da, arazide 70 km hızla hareket eden, hızlı ve çevik  tanklar geliştirdi. Bu tanklar vuruluyor, ama “ölmüyor”du. 1973 Yom Kippur Savaşı’nda  İsrail,  Mısır ordusundan  T 72 ana savaş  tankları ele geçirince sır çözüldü. Meğer  Sovyetler tankların zırhını kalınlaştırmak yerine 2.5 cm kalınlığında iki çelik tabaka arasına 2.5 cm kalınlığında bir porselen tabaka yerleştirerek tanksavar silahlarının etkisini sıfırlamıştı. Roket tank yüzeyine çarptığında ilk çelik tabakasını eritmekte, ama porseleni eritemediği için tanka zarar verememekteydi.

Buradan hemen şuraya geçelim. Birisi Law ile taş, tuğla, beton duvara ateş ediyorsa, cahildir. Bunu defalarca yapıyor ve Law’ın duvarda sadece bir is lekesi  bıraktığını gördüğü halde aynı eylemi tekrar ediyorsa; hedefe zarar vermek istemiyordur. Başka bir deyişle sadece gösteri yapıyordur.  Çünkü saydığım inşaat malzemeleri yüksek ısıda erimezler.

Şimdi “ev ödevi:  İnternetten ATGM (Anti tank guided misilse) başlığını bulup okumaya başlayalım. RPG, tüfek bombası , TOW, Hellfire I, SACLOS , HEAT ne varsa, farklı kaynaklardan okuyalım ve not alalım. Neden? Çünkü El Bab’a gidiyoruz.

El Bab’da Ne Oldu?

Her otoriter, faşizan ve faşist rejim, tarihin ayrıntıları arasından efsaneler uydurur ve gündelik hayatlarında refahtan pay vermediği yığınları geçmişin parıltılı renklerle boyanmış masallarıyla uyuşturur. Akşam evine ekmek  götürecek  parası olmayan adam DİRİLİŞ ERTUĞRUL dizisiyle veya Osmanlı tarihi diye kendisine anlatılan palavralarla uyuşur. Kendisini Osmanlı’nın torunu, Dirilişin askeri sanır. Gelecekten ümidi olmadığı ölçüde geçmişin hayallerine dalar.  Bugün ise Kurtlar Vadisi dizisiyle İsrail’in, ABD’nin, Almanya’nın ağzının payının verildiğine inanır.

97037442
El Bab’da imha edilen TSK’na ait tank

Ama bu masalları anlatanlar da inanırlar söylediklerine.  Ve geçmişin fetihlerini tekrarlamanın ve fatihlerin arasına adlarını yazdırmanın peşine düşerler.

Amerikan emperyalizminin kendisine ve Müslüman Kardeşlere yol verdiğine inanan ve Ortadoğu’da  Müslüman Kardeşler’in (İhvanı Müslimin) lideri olarak Tunus’tan Libya’ya, Mısır, Ürdün ve Suriye’ye bir Sünni-yeni Osmanlı  hayali kuran AKP liderliği; İhvan’ın Mısır’daki hezimetinden sonra  tasfiye sırasının kendisine geldiğini kavrayamadı. Ama kaybedenlerin arkasından dökülen gösteri göz yaşlarından sonra, onları tasfiye eden Körfez Sünniliği ve ABD’nin yanında yeniden hizalanıldı. Suriye macerasının ayrıntılarına girmeyelim. Ancak Rusya uçağının düşürülmesi sonrasında Suriye konusunun tamamen dışında kalmış bulunan AKP siyaseti; 15 Temmuz sonrasında, darbe teşebbüsünün arkasında olduğuna inandığı ABD’ye karşı Rusya’ya sığındı.  Bu sayede, sınırlarını Rusya’nın çizdiği çerçevede Suriye’ye müdahil olma imkanı buldu. Böylece Suriye’deki YPG ve müttefiklerinin, ABD’nin ve Rusya’nın ve İran’ın  desteğinde Türkiye sınırı boyunca “Kuzey Suriye Kürt Koridoru” oluşturulmasının önüne geçmeyi hedefledi.

Askeri Operasyon

IŞİD, Cerablus’ta, Türk Silahlı Kuvvetlerine bağlı Özel Kuvvetlerin desteklediği  ÖSO’nun karşısında direnmedi ve çekildi.

Bunu Dabık dahil birkaç yerleşimde daha tekrarladı.

AKP yönetimine hakim olan “IŞİD bize kötülük yapmaz” düşüncesi, bu köy kasaba boşaltmalarla güç kazandı. Çünkü öncelikli hedefleri  IŞİD değil, YPG ve Kürt koridoru oluşmasını engellenmek idi. Dostları IŞİD’in bu amacı anladığını ve o yüzden savaşmadan geri çekildiğini düşündüler.

El Bab önüne gelindiğinde, bu rahatlık nedeniyle ordunun askeri amaç, ihtiyaç ve gerekliliklere göre yığınak yapmasına bile müdahale ettiler.  ÖSO ve onu destekleyen Özel Kuvvetlere mensup seçkin birliklerle “şehir savaşı” vermeye, bunun için de şehri kuşatmaya kalktılar. Özel Kuvvetlerin yapılanmasında ne sahra hastanesi var, ne sahra mutfağı, ne sahra hamamı. Özel bir operasyon için düşman hatlarının gerisine girip çıkacak; hava kuvvetleri için hedef işaretleyecek, kritik hedeflere operasyon düzenleyecek; kurtarma yapacak elit birlikler milislerle birlikte El Bab’da savaşa sokuldu.

IŞİD Suriye’deki en önemli ikinci merkezi olan bu şehirde savaşmaya karar verince işler sarpa sardı.

Bir miktar tank ve mekanize birlikle cephe takviye edildi. Ancak sadece Kuzey ve doğu yönünden çevrelenen ve güneyi,  AKP kafasına göre IŞİD’in geri çekileceği düşünüldüğünden , “geri çekilme koridoru” olarak  açık bırakıldı. IŞİD bu koridordan sürekli olarak adam, mühimmat ve lojıistık destek aldı.

Elinde TSK envanterinde bile bulunmayan tanksavar silahlarıyla tank, zırhlı personel  taşıyıcı ve iş makinalarını vurdu. Genel Kurmay bu zayiatın  toplam 13 olduğunu duyurmuşsa da, daha fazla olduğunu kabul edebiliriz.

Bu arada havadan atılan kumanyaları çamurun içinden toplayarak karnını doyuran ve aylardır cephede ve zor şartlarda  savaşan Özel Kuvvetlerin  lojistikteki aksaklıklar ve muharebenin tıkanmış; zayiatın artmakta olduğu gerçeği karşısında morali bozulmaya başlamıştı. “ El Bab’tan sonra Menbiç ve oradan Rakka’ya ineceğiz”, diye kükreyen Erdoğan’ın sesi kesildi. Ve Rusya’nın huzuruna tekrar çıkıldı.

Rusya ile ortak hava harekatı koordine edildi. Rusya uçakları El Bab’ın güneyindeki hedefleri vurarak; güneyden geçen karayolu sınır olmak kaydıyla, Suriye Ordusunun şehrin Batı ve Güneyine ilerlemesini sağladı. Bu esnada TSK, hükümete nihayet derdini anlatacak cesareti bulmuş ve sahadaki askeri kararları askerlerin vermesi gerektiğine ikna edebilmişti. Yoksa konuya dair bilgisi kahvehane muhabbetinden öteye geçmeyecek, çapı Nalburluğa müsaitken   Bakan yapılmış insanlar, TSK’yı sahada da yönetmeye kalktığı için küçük bir şehrin önünde aylar süren bır tıkanma yaşanmıştı.

Suriye’nın kuşatmaya katılması ve Türk Kara Kuvvetleri’nin El Bab operasyonunu üstlenmesiyle kuşatma tamamlandı ve pabucun pahalı hale geldiğini gören IŞİD, şehri; tabii çekilme görüşmeleri yaparak, büyük bir hızla boşalttı.

Erbakan için söylenirdi, “Lastik top gibidir. Üstüne basınca ezdim sanırsın; ayağını kaldırınca eski haline gelir.” Erdoğan’ın kumaşı da öyledir. El Bab’da ağır bir hezimeti yaşamaktan,  Rusya’ya  El Bab’ın güneyinden geçen kara yolunun güneyine inmeyeceği taahhüdüyle  kurtulan AKP liderliği;  Rusya’yı anında satarak, ABD ile, YPG dışlanmak şartıyla Rakka’ya operasyon yapmaya hazır olduğunu günde kırk defa ilan etti.

ABD’yle iş pişirmeye çalışırken Rusya’yı  tamamen kaybedeceğini; ABD’den yüz bulamayınca idrak eden Erdoğan,  son günlerde Rakka operasyonunu “ABD ve Rusya ile” yapmaktan bahsetmeye başladı. Bu arada YPG’nin IŞİD’den aldığı Fırat’ın batısındaki  Menbiç’i vurma konusunda tehditler savurmaktan geri durmadı.

2-turk-askeri-isid-oldurdu
İki Türk askeri IŞİD tarafından vahşice yakılarak katledilmişti

Bütün ümitlerini Trump’ın kendilerine Obama gibi kötü davranmayacağı ümidine bağlamışlardı.

Trump ABD’si, Membiç’in Batısına, TSK’nın karşısına zırhlı birliklerinı “Güven vermek ve caydırmak amacıyla” diyerek, yerleştirdi. YPG’ye güven verilecek ve Türkiye YPG’ye saldırma niyetinden caydırılacak!

Bu arada Erdoğan’ın kışkırtmasıyla Şengal ve Rojava’ya saldıran ve daha büyük bir saldırıya hazırlanan Barzani de caydırılacaktır. Tabii ki, sadece bir telefonla.

YPG’nin en büyük bileşeni olduğu Demokratik Suriye Güçleri ise  Rakka’ya doğru ilerlemesini sürdürmektedir.

AKP bu ağır siyasal hezimeti  halkın gözünden; hem de referanduma 40 gün kalmışken nasıl gizleyecek?  Almanya’ya “Nazi” diyerek, “Hayır” diyecek olanları FETÖ Darbecilerinden yana ilan ederek.

Bunlar boş işlerdir. AKP ve Erdoğan, gerçek bir savaş çıkarma gücünü bile kaybetti. Günleri sayılıdır. Artık gidişat baş aşağıdır.  Bu gidişi hızlandırmak ise, en başta devrimcilerin görevidir.

 

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.