Yandaş basının yanında sadece Aydınlık’ı gördüm

0
2939

Hamza Yalçın 

“İsveç’te ölüme terk edildikten sonra AKP hükümeti tarafından kurtarılan Türk vatandaşı”nı unutmadınız umarım. Seda Şanlıer’in İsveç’ten katıldığı yayında o korona hastası haberlerinin şov olduğunu söylediği için, sosyal medya hesabına tehdit ve hakaretler yağmaya devam ediyor. Yandaş medyada ise Seda Şanlıer’i önce benim üzerimden suçlamaya kalktılar. İlerleyen günlerde yaptıkları yayınlarda onu “illegal terör örgütü” yöneticiliğine terfi ettirdiler(!)

Bahsi geçen 40’lı yaşlardaki vatandaş, kızının sosyal medyadan yaptığı, “Korona hastası babamız İsveç’te ölüme terk edildi yok mu kurtaracak?” içerikli çağrısının ardından ambulans uçakla Türkiye’ye getirildi ve hastaneye yatırıldıktan sonra Türkiye’deki sağlık yetkilileri dahi adamın acil bir sorunu olmadığını rapor ettiler. 

Seda Şanlıer, aforoz edilmesine ve terörist ilan edilmesine sebep olan yayında özetle şunları dememiş miydi: İsveç’te bildiğimiz kadarıyla, korona teşhisi konmuş insanların sadece bir kısmı hasteneye yatırılıyor, kimsenin etnik kökeni yüzünden tedavide ayrımcılık gördüğünü duymadık, tahmin de etmiyoruz; bunun bir AKP şovu olduğu görülüyor. 

İsveç’te sağlık sistemini ve kurumların işleyişini bildiğini saydığımız Türkiye konsolosluğu var. Vatandaşa İsveç’ten yardımcı olabilirlerdi. İsveç’te Erdoğan’ın sivil toplum örgütü ‘UİD – İsveç’ var. İsveç’teki yetkililerle temas kurar, sorun çözülürdü. Diyelim ki Türkiye’nin İsveç’teki hastaya bile ambulans yetiştirecek kadar bol imkanı var, o zaman da kurtarma işini bağıra-çağıra yapmasına hiç gerek yoktu. Hele gazetelerdeki çığırtkanlığın hemen ardından bir de Cumhurbaşkanı Erdoğan kameraların önünde adamın İsveç’teki kızına telefon edip “Milletin Mecnunu” rolünü oynarsa buna şov denmezse ne denir? 

Bir kısmı sosyal medya görevlisi olduğunu sandığımız kişiler yolladıkları küfür ve tehdit mesajlarında Türkiye’nin itibarına zarar verdiğimizi, Avrupa’ya satılmış olduğumuzu iddia ediyor. 

Seda Şanlıer Türkiye’nin itibarına zarar vermedi. “İsveç’te ölüme terk edilen Türk vatandaşı” söylemi doğru değildi. Erdoğan’ın gerçekdışı ve tutarsız olan bu söylem üzerinden itibarını artırma çabası Türkiye’ye çok büyük zarar verdi. Bu gibi şeylere, “Bir ülkenin idarecileri itibar için böyle hallere düştüyse yazık o ülkenin halkına” denir. “O halk bu insanları başında tutuyorsa bu insanların böyle yalanlarına bile ses çıkaramıyorsa demek ki layıkmış”, bile derler. Bir ülkenin itibarını işte bu yıkar. Seda Şanlıer, yapılan yayının yalan olduğunu cesaretle söyleyerek Türkiye’nin itibarına katkıda bulundu. O, doğruları yazmaya çalışan, doğru bildiği yolda pratikte de cesaretle yürüyen bir yurtseverdir. Seda’yı okuyan ve dinleyen, onun İsveç yetkililerini de çekinmeden eleştirdiğini görür.  

Türkiye’nin saygınlığı, başta ülkemizdeki adaletle ölçülür. Türkiye, ana muhalefet partisi liderinin “adalet” sloganıyla Ankara’dan İstanbul’a yürüdüğü bir ülkedir. O insan sonradan kameralar önünde dövdürülmüş ve öldürülme tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır. Türkiye işine dönme, adil yargılanma ve konser yapma hakkı için ölüm orucu yapanların ülkesidir. Türkiye’nin başında, tek kişi devleti kurmuş bir Cumhurbaşkanı var. Basının yüzde 95’i iktidarın denetiminde. İşlevi, vitrini çeşitlendirmenin ilerisine geçmesine izin verilmeyen muhalif basın ise sürekli cezalarla ve linç kampanyalarıyla karşılaşıyor. Şehirler rant uğruna beton yığınına çevrilmiş. Doğa harikası ve ülkenin akciğeri ormanlarımız, uluslararası tekellere peşkeş çekiliyor. İşçilerin yüzde 90’ı sendikasız, yüzde 93’ü ise toplu sözleşme hakkından yoksun. Çocuklara dinci yurtlarda tecavüz ediliyor. Kadın cinayetleri durmak bilmiyor. İktidar, komşumuz Suriye’de yüzbinlerce insanın yaşamına, milyonlarca insanın göç etmesine sebep olmuş bir iç savaşın baş sorumlusu. Vatan kurtarma yalanıyla, içeride ve dışarıda Kürtlere karşı savaş yürütülüyor. Seçilmiş belediye başkanlarının yerine kayyumlar atanıyor…  Seda Şanlıer ve onun gibi insanları ezseniz bile gerçekler ortada. Seda Şanlıer, Türkiye’nin değil AKP’nin itibarını sarstı. AKP’ye gönül veren insanlar, gerçekten ulusal gurur yaşamak istiyorlarsa, Seda’ya küfür ve hakaret edeceklerine, Türkiye’nin saygınlığını ayaklar altına alan kendi liderlerini eleştirsinler.  

A Haber, Sabah, Yeni Akit, Takvim gibi AKP medyasının aleyhteki haberlerinden çok, Aydınlık gazetesinin aynı içerikli yayını dikkatimi çekti. O da bizi Batılıların emrine girmiş, ülkesine ihanet eden terörist olarak gösteriyor. Erdoğan’ı iktidara biz değil, Avrupa taşıdı. Biz Erdoğan’a o zaman da karşıydık şimdi de. Erdoğan’ın emperyalistlerle alışverişinde taraf değiliz. O, birilerinin iddia ettiği gibi anti-emperyalizm değil, sadece alışveriş yapıyor ve ülkeyi değil saltanatını düşünüyor. 

1996 yılında Türkiye’de hapse girdiğimde Aydınlık’ın lehimde ifadeler yazdığını duymuştum. Bugün AKP’ye yakın olan Aydınlık o yıllarda da zamanın rejimine yakındı. Şimdi AKP’ye daha derin bir yakınlık mı oluşmuş ki yandaş basının kampanyasına katıldı? 

Bizi bugün terörist göstermeye çalışan Sabah gazetesi, 12 Eylül döneminde idam edilen arkadaşların 26 yıldır saklanan mektuplarının basına ve kamuoyuna açıklandığı günlerde konuyla ilgili açıklama yapıp yapmayacağımı sordurdu. Sosyalistleri AKP’ye yakınlaştırma dönemiydi. “Gazeteye konuşurum ama AKP’yi de eleştiririm” demem, yetti. ‘Amaca uygun’ bulunmadık. İleriki yıllarda AKP’ye yakın olduğu söylenen bir gazeteci 28 Şubat darbesi döneminde hukuksuz yere ceza almam konusunda benimle görüşmek istedi. Kamuoyunda adı Salih Mirzabeyoğlu olarak bilinen hapisteki dinci İBDA-C lideri ile de görüşme planı olduğunu bildirmişti. Kendisine görüşebileceğimizi ama AKP’yi övenlerin arasına katılmayacağımı, AKP’yi de eleştireceğimi söyledim. Görüşme haliyle gerçekleşmedi. Mirzabeyoğlu sonradan bir biçimde tahliye edildikten sonra AKP’nin yanına geçecekti.

AKP’yi eleştirdik diye bizi Avrupa emperyalizmine satılmakla suçlayan Aydınlık gazetesinin önderi Doğu Perinçek, 1990’lı yıllarda beni partisine davet ediyordu. Onunla ilkin bir sendikanın toplantısında karşılaştık. Sendika Başkanı beni, “Arkadaş Odak Dergisi’nden”  diye Doğu Perinçek’e tanıştırdı. Perinçek el sıkışırken, “Hamza Yalçın ile görüşmek istiyorum” demişti. “Benim” dedikten sonra, “İsterseniz ben derginize geleyim, isterseniz sizinle partimizde görüşelim” demişti. Parti il binasında görüşmek üzere randevulaşmıştık. Görüşmede beni partisine davet etmişti. Hatta bir keresinde Doğu Perinçek, Mihri Belli’nin yanında, “Bize Hamza Yalçın gibi arkadaşlar lazım” diye konuşmuştu. Tabii Mihri Belli’nin yanıtı da, “Hamza size yaramaz” olmuştu. Bir ara Turan Dursunlarla birlikte radikal laikliğin savunucusu olan ve daha sonra AKP iktidarına karşı, “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diye slogan attıran Aydınlık, şimdi Atatürk’ü de, fes giydirip, Erdoğan’ın askeri yapmanın mücadelesini veriyor. Bu kadarını beklemiyorduk. 

Biz terörist diye halkına zulmedeni, halkına ateş açanı, komşu ülkede iç savaşa binlerce TIR silah ve cephane yığan, sonra da o ülkeyi dinci çetelerle birlikte işgal edenleri biliyoruz. 

AKP’nin propaganda ve linç kampanyalarına çok dikkat edelim. Kanada’dan arkadaşımız bile kampanyadan etkilenmiş ve İsveç’te insanların ölüme mahkum edildiğini sanmış. Biz bu konuda İsveç devletini ve yetkilileri sağlıkta geliştirdikleri neo-liberal uygulamalar nedeniyle eleştirdik, eleştiriyoruz, ama durum AKP basınında yayınlandığı gibi değil. Yapılan kaba-saba propagandalar ülkemize ve halkımıza zarar veriyor. 

Bu linç kampanyası çevremizi korkutarak bizleri zayıf düşürmeyi amaçlıyor. Direneceğiz ve direnmeliyiz. Teslim olmak bizi insanlığımızdan uzaklaştırır, direniş ise insanlaştırır. Dayanışma içinde olanları görüyor ve seviniyoruz. Dayanışmanın bizleri insanlaştırdığını biliyoruz. Dayanışmadan uzak durursak insanlığımızdan uzaklaşırız. 

AKP’nin yaptıklarından daha ileri dersler de çıkarmalıyız. Ezilenler egemenleri taklit etme, onlara benzeme eğilimi taşımaktadırlar.  Bu eğilim ne yazık ki mücadele eden ezilenlere de yansıyor. Ezilenlerin siyasal hareketi bir kez egemenlerle benzeşme yoluna girerse hareket o yolda güçlendikçe özgürlük mücadelesinden daha çok uzaklaşacak ve hatta ona engel duruma gelecektir. AKP’nin gözü kapalı taraftarlarına iyi bakalım ve bunun benzerini sol hareket içinde yapmayalım, diyoruz. Sadece AKP gibi sömürücü ve egemen güçlerin propagandalarına değil, ezilenlerin hakları için mücadele eden sol güçlerin propaganda yapmasına da karşı olmalıyız. Fikirlerimizi  insanlara empoze etmeye değil onların eleştirici düşüncesine sunmaya çalışmalıyız. Nasıl ki halkını, arkadaşlarını, örgütünü, mücadelesini savunamayan insanlardan devrimci olamazsa aynı zamanda arkadaşlarına, örgütüne, mücadelesine eleştirici gözle bakamayan insandan da özgürlük savaşçısı ve militan özne olamaz. Özgürlük biat ederek değil, özneler olarak birleşenlerin mücadelesiyle gelebilir. İnsanların eleştirici düşünmesini engellemeye değil geliştirmeye çalışıyoruz. Gözü kapalı “biz ve onlar” kutuplaşması, fanatik taraftarlık anlayışı zarar veriyor. AKP cephesinin hain ve satılmıştık dedikleri, ezilenlerden yana dürüst ve kararlı tutumumuzdur. Yandaş basının şartlandırması altındaki insanlar neyse de, Aydınlık okuyan insanlar arasında hiç mi düşünen yok?

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.