Yiğit ZAFER
Sanayi devrimi ile birlikte üretimde makinelerin yanı sıra işçilerin merkezi rolü arttı ve böylece uzlaşmaz iki kutup tarih sahnesine çıkmış oldu; burjuvazi ve işçi sınıfı! Kapitalist devrimler sonucunda burjuvazi kendi ‘mezar kazıcısını’ yaratmıştı.
Burjuvazi doğası gereği azami kâr hırsı ile işçilere daha fazla, daha fazla saldırıyor, 14 – 16 saat çalıştırıyor, onları en temel sosyal, hukuki olanaklardan mahrum bırakıyordu. Sendikalaşma girişimi zaten başlı başına işten atılma sebebiydi. Ücretleri ancak karınlarını doyurmaya yetiyordu; onlar ‘mülksüzleştirilmiş’lerdi, yani hiçbir insani hakları yoktu. İşçi sınıfı zamanla yaşadıklarından ders çıkarmaya, kadını ve erkeği ile tek yumruk olmaya başladı. Mücadele içinde kendilerine olan güven ve güçleri arttı.
1866 Yılı’nda 1. Enternasyonal dünya işçilerine ‘8 Saatlik İş Günü’ Çağrısı yaptı. 1 Mayıs 1866’da Amerika’nın her yerinde grev, miting ve gösteriler düzenlendi. İşçiler 8 saatlik iş günü için güçlerini birleştiriyorlardı. Burjuvazi, gösteriyi bomba atarak sabote etmek istedi. 4 işçi önderi idam edildi, binlerce işçi işten atıldı ve onbinlercesi de fişlendi. 2. Enternasyonal Fransız bir işçi temsilcisinin önerisi ile 1 Mayıs’ı işçilerin ‘Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü’ olarak ilan etti.
1 Mayıs’ın Önemi
Burjuvazi, dünyanın her yerinde emek gücünü sömürerek zenginleşmektedir. İşçi sınıfı emeklerinin karşılığını almaktan çok uzak bir şekilde; burjuvazi için çalışmaktadır. Kapitalizm, kendini artı değer sömürüsü üzerinden kurgulamıştır. Tarih bize göstermiştir ki, işçiler birleşmeden, örgütlenmeden hiçbir hak elde edemezler. İşçiler kapitalizmi çözümlemeden, yaşadıklarından öğrenmeden, güçlerini birleştirmeden ve öncü ile buluşmadan, yani yarına hazırlanmadan başarılı olamazlar. Tarih, kapitalizmi yok edecek temel sınıfın, işçi sınıfı olduğunu göstermiştir.
Bugün, dünyanın birçok yerinde 1 Mayıs resmi tatildir. Ülkemizde ise halen normal bir iş günü sayılmaktadır. Egemenler 1 Mayıs’a da; aynen Newroz’a olduğu gibi yaklaşmış ve yıllarca onun ‘Bahar Bayramı’ olduğunun propagandası yapılmıştır. Emekçilerin devrimci saflardan uzaklaşması için devlet eli ile sahte 1 Mayıslar bile düzenlenmektedir. Öyle ki Ankara Büyükşehir Belediyesi Başkanı Melih Gökçek Belediye’de çalışan işçileri zorla, AKP’ye yakınlığı ile bilinen Hak-İş üyesi yapıp, mitinglere onların saflarında katılmaları için açıkça baskı yapabilmektedir. Türkiye işçi sınıfının potansiyel örgütlü gücü ve devrimci dinamiklerle buluşma olasılığı burjuvaziyi korkutmaktadır.
1977 1 Mayıs’ında Taksim Meydanı’na çıkan beş yüz binin üzerindeki emekçiye kurşun yağdırılmış, 37 eylemci katledilmiştir. 30 yıl sonra, 2007 ve 2008’de bile devlet emekçilerin, devrimci-demokratların Taksim Meydanı’na çıkamaması için elindeki tüm güçleri kullanmış, İstanbul dışı illerden getirilen binlerce polisle yetinmeyip, askeri kuvvetleri de Taksim Meydanı’na yığmıştır. Polis, eylemcilere vahşice saldırmış, hastanelerin acil servislerine dahi gaz bombaları atılarak adeta stoklar eritilmeye çalışılmış, insanların sokağa dahi çıkmalarının engellenmesi hedeflenmiştir. Tüm İstanbul, Devlet’in ‘Taksim Paranoyası’ nedeniyle felç olmuştur. Taksim’e çıkamayan emekçiler ile devrimci-demokrat kişi ve kurumlar ise her yeri Taksim’e dönüştürmeye çalışmışlardır. Birleşmiş, örgütlenmiş işçi sınıfının gücünden duyduğu korku ile Devlet; emekçilerin 1 Mayıs’ta Taksim’e çıkıp 1977’de düşen arkadaşlarını da anarak gerçekleştirecekleri kutlamaları engellemek için sıkıyönetimi aratmayacak uygulamalara başvurmuştur.
İlk 1 Mayıs’ta işçilerin talepleri 8 saatlik iş günü iken bu gün dünya işçileri ‘gerçekçi olup imkansızı isteme’nin eşiğindedir. Hedef, sınıfsız, sömürüsüz, adil… kısacası ‘başka’ bir dünyadır.
Krizin faturasını patronlara ödetmek için;
Emperyalist paylaşım savaşlarına karşı sınıf savaşını yükseltmek için;
35 saatlik iş haftası için;
Kamu çalışanlarına da grev ve toplu sözleşme hakkı için;
İşçilerin birliği ve halkların kardeşliği için…
Bu sene de 1 Mayıs’ta alanlara!
Direniş saflarında yerimizi alarak şiarlarımızı büyük bir coşkuyla haykıralım!