İsveçli gazeteci Kajsa Ekis Ekman’ın Filistin hakkında çok etkili bir makalesini çevirdik. 9 Ocak tarihli makaleyi Dala Demokraterna adlı liberal sol eğilimli İsveç gazetesinden aldık. Yazar İsveç ve Batılı ülkeler resmi toplumlarının Ukrayna ve Filistin savaşları hakkındaki ikiyüzlü tutumlarını ve Filistin savaşının dünyayı nasıl etkileyeceğini tartışıyor. Kajsa Ekis Ekman ile bir süre önce İsveç’te basın özgürlüğü hakkında bir söyleşi yayınlamıştık.
Filistin savaşı jeopolitik haritayı yeniden çizecektir
Rusya Ukrayna’yı işgal ettiği günleri hatırlıyor musunuz? Her yere asılan bayrakları, bağış kampanyalarını, silah sevkiyatlarını, Ukrayna pasaportu olan herkese bedava otobüs seferlerini, Ukrayna’ya Yardım Edin damgalı pulları hatırlıyor musunuz? Hem devlet hem de sermaye, muhtemelen modern zamanlarda eşi benzeri görülmemiş ortak bir çabayla Ukrayna’nın yanında yer aldı. Sadece bu da değil: AB ve İsveç Rus şirketlerine yaptırım uyguladı, Rus web siteleri engellendi, üniversiteler Rus araştırmacılarla tüm işbirliklerini askıya almak zorunda kaldı, Rus mallarına ithalat ve ihracat yasakları getirildi ve Postnord (İsveç PTT’si – Odak) Rusya’ya ve Rusya’dan mektup gönderme yasağı getirdi: Rusya’ya giden tüm mektuplar ve paketler durduruldu.
Bize bunun Ukrayna halkı için duyulan endişeden kaynaklandığı söylendi – burjuva politikacılar tarafından bile sık sık ‘dayanışma’ kelimesi kullanıldı.
İsveç’i ziyaret ettiğinde tüm parti liderleri Zelenskiy ile selfie çektirmiş ve onun cesur bir adam olduğunu ilan etmişlerdir. Ayrıca tüm parti liderleri Rus Büyükelçisi’nin katılması halinde Nobel yemeğini boykot etme tehdidinde bulundular. Sol Parti lideri Nooshi Dadgostar “Ukrayna’ya bombalar yağarken Rus rejiminin bir temsilcisi ile Nobel törenlerine katılmayacağını” açıkladı.
Ukrayna’da 18 aydır devam eden savaşta, toplam 10,000 sivil ölümüne karşılık şu ana kadar 545 çocuk öldürüldü. Bunlar korkunç rakamlar: 545 ölü çocuk.
Ama şimdi Filistin’de, Gazze’de neler olduğundan bahsedelim. Orada, İsrail’in üç aydan kısa bir süredir devam eden bombardımanlarında 5000 ila 8800 arasında çocuk öldürüldü; bu rakam toplamda 20.000 ila 30.000 arasında sivil ölümüne tekabül ediyor.
ABD Ulusal Güvenlik Ajansı tarafından hazırlanan bir rapora göre bombaların yarısı hedef gözetmeyen, “aptal” bombalardır, dolayısıyla sivil ölümlerin sayısı da yüksektir. Bir CNN analisti, Vietnam Savaşı’ndan bu yana böylesine büyük bir bombardımanın görülmediğini söylüyor. CNN’e göre bombaların çoğu da son derece büyük -yaklaşık bin kilogram- ve yoğun nüfuslu bölgelerde muazzam bir yıkıma neden olabiliyor. Bunun da ötesinde İsrail, Gazze’deki her dört kişiden birinin açlıktan ölmesine neden olan bir abluka uyguluyor ve İsrail yardımların hastanelere ulaşmasını engellediği için binlerce çocuğun vücut parçaları anestezi yapılmadan kesildi.
Ancak hiçbir parti lideri, İsrail Büyükelçisi de katılacağı gerekçesiyle Nobel yemeğini boykot etmedi. Birdenbire, bombalar düşerken bile parti yapmak kabul edilebilir hale geldi. Devletin ve sermayenin Filistin bayrakları astığını, İsrail ürünlerine yaptırım uyguladığını, mektuplarını ve web sitelerini engellediğini de görmedik. Tam tersine parmaklarını bile kıpırdatmadılar. İsrail ile ticaret yapmaya ve onları Melodifestivalen’e davet etmeye devam ettiler. Hatta hükümetimiz bombardımanı sonuna kadar savundu ve ateşkese karşı çıktı.
İsrail’in Filistin’e karşı yürüttüğü savaşın çok daha acımasız olmasına ve kısa sürede çok daha fazla sivilin ölümüne yol açmasına rağmen, bu iki savaşın birbirine yakınlığı ve Batı’nın taban tabana zıt tepkisi, özellikle genç nesillerin gözlerini açtı. Soruyorlar: koşulsuz desteğin arkasında gerçekten Ukrayna halkı için duyulan endişe mi vardı? Eğer öyleyse neden Filistin halkı hesaba katılmıyor? Bu daha ziyade Batılı emperyalist projeye ve onun mafyası olan NATO’ya stratejik bir katılım değil miydi?
Eğer devlet ve sermaye Ukrayna konusundaki tutumlarını salt jeopolitik terimlerle gerekçelendirmiş olsalardı, bu daha dürüstçe olurdu ama kendi halklarına bunu kabul ettirmeleri çok daha zor olurdu. Bunun yerine hümanizmi, dayanışmayı ve hatta anti-emperyalizmi argüman olarak kullanmaları, kendilerini belli değerlere adadıkları anlamına geliyor – ki bu değerleri şimdi kendileri tamamen terk etmiş durumdalar. Bir balonu şişirdiler ve kendileri patlattılar.
Bu çifte standart, şu anda dünya çapında büyüyen harekette açıkça görülmektedir. Filistin savaşı jeopolitik haritayı yeniden çizecektir. Batı artık dünyanın geri kalanının gözünde ahlaki açıdan iflas etmiştir. Batı giderek yalnızlaşırken, BRICS ülkeleri küresel Güney’deki etkilerini arttıracaktır. Kolombiya ve Güney Afrika hükümetleri İsrail ile ilişkilerini sonlandırıp küresel saygınlık kazanırken, dünyanın en yoksul ve savaştan en çok zarar gören ülkelerinden biri olan Yemen, Gazze savaşı sırasında İsrail’e giden gemilerin Kızıldeniz’den geçmesini engelliyor. Sonuç olarak Yemen tiktok’ta trend oluyor ve kutlanıyor. Savaş aynı zamanda Arap ülkelerinin kendi halklarından gelen baskı nedeniyle İsrail ile yakınlaşmalarını sürdürmelerini de zorlaştırabilir.
Bu hareket aynı zamanda Batı’daki siyasi haritayı da yeniden çizecektir. Giderek artan sayıda gözlemci tarafından soykırım olarak görülen bu olaya rıza gösteren politikacılar hakkında sert bir yargıya varılacak. Ayrıca İsrail ordusunun olaylarla ilgili versiyonunu eleştirmeden yayınlayan medyaya karşı da. Hepsinden önemlisi, İsrail’in yanında yer aldıkları için yerleşik solun ve medyasının büyük bir kısmını silip süpürecektir.
Bernie Sanders bombalamalara son verilmesini talep edemeyerek seçmen tabanının onu terk etmesine neden olduğu için zaten bitmiş durumda ve siyasi olarak asla toparlanamayacak. Yağmur yağıyormuş gibi davranmaya çalışıyor, sağlık hizmetleri ve kürtaj haklarıyla ilgili açıklamalar yapıyor ama kimse onu dinlemek istemiyor. Binlerce kızgın eski Bernie hayranı yorumlarda aynı şeyi yazıyor: Ateşkes ilan edene kadar sağlık ve kürtaj umurumuzda değil. Ateşkes çağrısı yapan ama aynı zamanda Filistin yanlısı protestocuları kınayan Alexandra Ocasio-Cortez de aynı akibetle karşılaştı.
Dünyanın dört bir yanında, eski idoller şimdi düşüyor: DJ Khaled gibi sanatçılar, Trevor Noah gibi komedyenler, daha önce trend olan siyasi konuların zirvesinde kalmaya özen gösteren hümanist etkileyiciler. Bir gösteride taşınan bir pankartta “DJ Khaled bir orospudur” yazıyordu.
Bu hareket, dünya çocukları hakkında genel ifadeler içeren sözde açıklamalarla yetinmeyecektir. Kendileri fark etmese bile sağ kesim bile bundan etkilenebilir: Ekonomik konularda sağcı olan Orta Doğu kökenli insanlar için bu sağcılık, sağcı hükümetin Filistin halkının katledilmesine verdiği örtülü desteğin yanında küçük bir meseledir.
ABD’nin 2003’te Irak’a saldırmasından önce savaş karşıtı hareket İsveç’te resmi destek görüyordu. DN editoryal sayfası (DN burjuva liberal bir gazetedir- Odak) insanları gösteri yapmaya çağırdı, Merkez Parti’den Maud Olofsson Sara Lidman ile birlikte konuştu, LO (İsveç işçi konfederasyonu – Odak) üyelerini sokaklara çağırdı. Ancak bu farklı bir Avrupa’ydı -ABD’ye meydan okumaya cesaret eden liderlere sahip bağımsız bir Avrupa.
Bugün Avrupa, ABD’nin jeopolitik bir muadilidir. ABD bize Rusya’yı boykot etmemizi söylediğinde, bunun bedelini halkımız daha yüksek elektrik ve faiz oranlarıyla ödese de bunu yapıyoruz. Liderlerimiz artık Jacques Chirac’ın 10 Mart 2003’te BM’de “Irak bizim için bir tehdit değil” diyerek Irak savaşını veto ederken sahip olduğu ahlaki bütünlüğe ve cesarete sahip değil. Artık bağımsız pozisyonlara sahip küçük liderlerimiz var ve sadece bu da değil: Jeopolitik konularda parlamento içi muhalefetimiz de yok.
Sonuç olarak, Filistin lehine yapılan gösteriler resmi İsveç tarafından desteklenmiyor. Partileri, örgütleri, şirketleri, etkileyicileri ve gazeteleri tarafından ihanete uğradılar. Onlara sırtlarını dönerek karşılık verecekler ve hiçbir şey bir daha eskisi gibi olmayacak. Savaş ne kadar uzun sürerse, bu hareket o kadar fazla oluşacak, kalıcı örgütler yaratacak – ve bunu yerleşik solun yanında yapmak zorunda kalacaklar. ABD’nin Vietnam Savaşı’nı takip eden savaşlarda kaçınmaya çalıştığı şey tam olarak buydu – savaşın uzun sürmesi direnişe örgütlenmek için zaman kazandırdı. Bu direniş daha sonra bütün bir neslin siyasi bilincini karakterize etmeye başladı.
Bu şimdi Filistin meselesinde yaşanıyor: gözünü sahaya dikmiş bir sol bunu görür ve bunun bir parçası olmaya çalışırdı. But you don’t know what is happening, do you, Mister Jones? (Ama siz neler olduğunu bilmiyorsunuz, değil mi Bay Jones?).