Aşağıda Umut Gazetesi’nden arkadaşların düzenlediği “Devrimciler Konuşuyor” adlı foruma verdiğimiz röportajı yayınlıyoruz:
Sosyalizmin yolu açılıyor ama özgürlük kendiliğinden elde edilemez.
Dünya bir süredir insanlığın başına bela bu küresel salgın ile uğraşıyor. Salgının ne kaynaklı geliştiği veya ne zaman ortaya çıktığına ilişkin çok çeşitli görüşler mevcut. Ama bizim ilgimiz ve yoğunlaştığımız noktalar bunlar değil.
Yaşanan acılar tabii bir yandan oldukça üzüntü verici. Fakat salgın yüzünden dünya genelinde sistemin yapısını da ifşa eden sayısız olanak ortaya çıktı. İşin öbür tarafı da bu.
Yeni liberal politikaların insanlık dışı, geçersiz, mantıksız olduğu görülmüş oldu. Kendisine “süper güç” denilen ABD’nin durumu ortada. Avrupa Birliği devletleri birbirlerinin sağlık malzemelerini çalıyor. Önümüzdeki süreçte tüm bu “birlikler” yeniden tartışılacaktır. Dünya yaşanan bu çirkinlikleri izliyor, görüyor, farkında.
Dünyanın alay ettiği Çin’in bu süreçten güçlü şekilde çıkacağı görülüyor. Taş devrinde yaşadığı düşünülen Küba, o küçücük ülke, dünyaya elini uzattı. Ve bunların hepsi çok görünür durumda. Önümüzdeki dönemde muhakkak bunların getirisi olacaktır.
Özellikle solda, hem gruplarda hem de soldan taraf düşünürlerde mesela, önümüzdeki sürece ilişkin büyük bir heyecan görülüyor. Bu çok olumludur. Fakat sosyalizm asla kendiliğinden gelmez.
Kapitalizmin şimdi nereye doğru evrileceğini net olarak kestirmek güç tabii. Ama biz, eğer başka bir sınıflı toplum biçimi gelişmez ise, kapitalizmin kendisini yeniden organize edeceğini düşünüyoruz. Daha kötü bir kapitalizm olacağı ihtimalini hiç yabana atamayız. Sistem, hiç kuşku yok ki kendisini yeniden inşa edebilir. Gelişen yapay zeka teknolojilerini, sağlık ve sosyal politikaları, işçi sınıfının önümüzdeki süreçte ne biçime evrileceğini iyi gözlemlemek gerek. Bu konuları takip ediyoruz. Yaşanan gelişmeler, ezilenlerin sistemi, dünyayı sorgulamasına yol açmıştır, açacaktır. Bunlar sosyalizmin olanaklarıdır.
Biz, hareket olarak kendi durumumuzu abartılı şekilde yorumlamanın manası olmadığını düşünüyoruz. Emekçi sınıflar ile, ezilenler ile yan yana gelebilecek büyük çaplı bir mücadele için güçlü çabalara girişemedik ama elbette çabamız her zaman var. Samimi, abartısız, mütevazi ama ısrarlı şekilde ezilenlerin davasına katkı sunma gayretindeyiz. Karşılaştığımız zorluklar, engeller, engellemeler ve baskı çok oluyor. Normal de tabii. Kendimizi toparlamaya, toplumla güçlü bağlar kurmaya çalışıyoruz. Yoğunlaştığımız özel alanlar var.
İfade ettiğimiz gibi, önümüzdeki genel süreç bizce gayet elverişli bir süreç olacak. Bunun elbette Türkiye’de de yansıması olacaktır. Ayrıca AKP’nin ülkeyi getirdiği yer, şimdi daha net görülüyor.
Biz Türkiye’de anti-faşist, ilerici güçlerin birliğinin gelişmesini savunuyoruz. Fakat solda birlik meselesini, öncelikle solun kendi içinde birliği meselesi olarak görüyoruz. Yani birlik, bağımsız bir güç olma ve yaratma mücadelesidir.
Sol, bağımsız bir güç olabilir ise, bu şekilde birleşebilir ise onun Kürt hareketi ile de Alevi hareketi ile de, ilerici Türk milliyetçiliği ile de sağlıklı birlikler kurabilmesinin yolu açılır. Solun, Kürt ve Türk yurtseverlerinin ve ilericilerin birliği çok önemlidir.
“Enternasyonalizm” diye gizli Türk düşmanlığına çıkacak veya Kürt düşmanlığına yol açacak söylemlerin her ikisine de dikkat etmek gerek. Solun mesela, Türkiye’de Kemalizm veya Atatürkçülük diye bilinen ilerici geleneği, Aydınlanmacılığı küçümsemesini hatta aşağılamasını yanlış buluyoruz. İlkeli, bağımsız, kendi yolundan yürüyebilen bir sol birlik yaşamsal önemdedir.
Ayrıca birliği, yalnızca grupların kendisini program ve hiyerarşi birliği temelinde feshetmesi ve yeni bir grup ismi ile kurulması olarak görmüyoruz biz. Bu konuda daha önce yazdık. Dergimizin internet sitesinde birlik konusunda Türkiye solu ile bir dizi söyleşiler de yaptık. Bakılabilir. Biz grupların değil, grupçuluğun yok edilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bunu dikkate almayan her birlik, en iyi program kapsamında birleşmiş olsa dahi en iyi ihtimal ile alternatif yaratamaz veyahut dağılır.
Sosyalizmi esas olarak bir “iktidar mücadelesi” değil alternatif bir yaşam mücadelesi görüyoruz. Burjuva toplumuna ve onun etkisindeki geleneksel sola alternatif insan ilişkileri devrimin asıl alanıdır. Yoldaşlık ilişkileri yaratan özgürlük mücadelesi esas alınmalıdır. Yaşanan geçmiş deneyimler bize iktidarın ele geçirilmesi durumunda dahi sosyalizmin kurulamayacağını net şekilde gösterdi.
Dilimizi, davranışımızı, yaklaşımımızı özgürlükçü bir anlayışa hizmet edecek şekilde yeniden ayarlamalıyız.
Devrimcilik adına rekabetçi, propagandacı, insanlar ve toplum üzerinde egemenlik üreten ilişkileri biz kendimize yabancı görüyoruz. Kendimizi bu anlamda sürekli gözden geçirmek derdindeyiz. Bunlar belki bir örgütü hızlı geliştirebilir. Ama öte yandan ne sosyalizmi ne de özgürlük mücadelesini geliştirir.
Bu yaklaşımla biz bütün sol içi birliklere ve demokratik güçler arasındaki mücadele birliğine umutla yaklaşıyoruz.
Tekrarlayalım, egemenler için zor ezilenler için ise çok olanaklı bir sürece giriyoruz. Sosyalizm asla ve asla kendiliğinden gelmeyecek. Biz kendimizi yenileme yolunda ve birlik içinde mücadeleyi yükselterek onu getirebiliriz. En azından yeni dünyanın yaratılmasına biz de kendimizden katarız.
Odak Dergisi
(*) http://www.umutgazetesi16.org/arsivler/27637