Bu sayıda sizler için Çağrı Gökçek ile söyleştik.
Alican Çağrı Gökçek, Eğitim ve Dayanışma Hareketi’nin HDP’den milletvekili görev adayı.
Onu dergimiz ODAK’ta yayınlanmakta olan yazılarından ve çalışmalarından tanıyorsunuz. Alican Çağrı Gökçek hem öğrenci hareketinde, hem engelli hakları mücadelesinde, hem de işçi hareketi içerisinde yer almış bir arkadaşımız.
Kendisi ile HDP’den milletvekili adayı olma sürecini, bu dönemde yaşadıklarını, hedeflerini ve planlarını konuşacağız:
Merhaba Çağrı,
Biz biraz senden söz ettik ama sen de okurlarımıza kendini kısaca tanıtabilir misin?
İstanbul’da doğdum, Alevi kökenli bir ailede yetiştim.
Annem ve babam işçi. Ben de bu sebeplerle emekçi bir ailede yetiştim diyebilirim.
İlk ve orta öğrenimimi İstanbul’da tamamladım. İki sene önce Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiliker Bölümü’nden mezun oldum. Aynı yıl, aynı bölümde yüksek lisansa başladım, şimdilerde yüksek lisans eğitimim devam ediyor. Lise yıllarında mücadeleye katıldım. Devrimci gelenekleri olan bir aileden geliyorum. Eğitim ve Dayanışma Hareketi ile lise son sınıfta tanıştım. Bugüne kadar sizin de belirttiğiniz gibi çeşitli alanlarda mücadele içinde yer aldım.
Son dönemde yazdığım yazılar sebebiyle hakkımda soruşturmalar ve davalar açıldı. Tahmin edersiniz ki dava ve soruşturmalara gerekçe, ”Cumhurbaşkanı’na hakaret”. Yargılandığım davalar ve soruşturmalara ek olarak milletvekili görev adaylığım ile hayata ve mücadeleye devam ediyorum.
ODAK: HDP’den aday olma sürecin nasıl gelişti?
Çağrı: HDP’den aday olma sürecim Hareketimizin bu konudaki kararı sonrası başladı. Eğitim ve Dayanışma Hareketi olarak bu seçim döneminde hem halka bir nebze olsun kendimizi anlatabilmek, hem de Erdoğan rejimine muhalif güçlerle siyaseten daha yakın bir birliktelik yaratabilmek konusunda görüş birliğine vardık. Ve bu amaçla arkadaşlarımızın çeşitli yerlerden aday olabileceğine karar verdik.
Ben de bu göreve gönüllü oldum ve HDP’den İstanbul 1. Bölge milletvekili aday adaylığı başvurusunda bulundum.
ODAK: CHP de AKP’nin karşısında önemli bir muhalefet odağı olarak duruyor, neden CHP değil de HDP?
Çağrı: Bir kere birçok üyesi cezaevinde olan bir partiden bahsediyoruz. HDP’nin cumhurbaşkanı adayı Demirtaş, Erdoğan’a karşı tutarlı ve samimi muhalefeti sebebiyle hapsedildi. HDP’ye sosyalistler olarak eleştirilerimiz olabilir. Ancak, bu durum HDP çevresinin Türkiyeli ezilenlerin ve emekçilerin müttefiği olduğu gerçeğini değiştirmez. CHP seçmeninde de oldukça umut verici bir kitle var. Onları da önemsiyoruz.
Dikkat ederseniz CHP’liler tarafından yazılmış kimi yazılarda, HDP’nin barajı geçmesi için desteklenmesi gerektiği yönünde ifadelere var. Hatta Kemalist kimliğiyle tanınan gazeteci Yılmaz Özdil, son makalesinde HDP’den aday olan Veli Saçılık üzerinden HDP’ye yönelik sıcak mesajlar vermişti.
Bizim de üzerinde durduğumuz önemli bir noktadır bu.
Atatürkçü-laik ve Türk yurtseverliğinden gelen ilerici kesimleri ile Kürt yurtseverliğinden etkilenmiş insanların ortak bir mücadele etrafında yanyana gelebilmesi için çaba sarf etmeliyiz. Öte yandan CHP listelerinde de ilerici ve sol adayların olduğunu biliyoruz. Mücadeleye hizmet etmek, sosyalistlerle CHP ve HDP’lilerin demokrasi ve özgürlük mücadelesinde birliğini sağlamak amacıyla CHP’den de aday olunabilir.
Ben HDP’den aday oldum. Kaldı ki HDP barajı geçemezse o zaman bundan sadece AKP kazanacak.
ODAK: AKP muhalefeti olabildiğince parçalamaya, güçten düşürmeye ve bu yolla güçlenmeye çalışıyor. Buradan bakınca HDP’nin ittifak dışı bırakılmasını nasıl değerlendiriyorsun?
Çağrı: Elbette HDP’nin ve temsil ettiği milyonlarca seçmenin şövenist sebeplerle ya da korkuyla siyasetin dışına itilmeye çalışılmasını kabul edemeyiz. Çok sayıda CHP seçmeninin ve hatta CHP yöneticisinin HDP ile ittifakta birlikte olmak istediğini ama başaramadıklarını biliyoruz. Ancak, şu an için HDP, Millet İttifakı’nda olsa ya da olmasa tartışmasına odaklanmayı doğru bulmuyorum. Belki şu anki çözüm de işe yarar.
Biz HDP-CHP kutuplaşmasını mücadelenin yararına görmüyoruz, ondan uzak durmaya çalışıyoruz.
Bu kutuplaşmayı her yerde AKP körüklüyor ve maalesef hem CHP, hem de HDP taraftarları bu konuda sıkça hataya düşüyor.
O: ODAK dergisinden tanıdığımız yazarların, CHP ve HDP arasında; Türk ve Kürt yurtseverleri arasında mücadele birliği sağlanması konusunda çabaları var ve bu konuda sosyalistlerin önemli bir görevi olduğunu düşünüyorlar. Senin HDP’den adaylığını bu çerçeveden bakınca nasıl yorumlamak gerekir?
Ç: Odak Dergisi’nin politik olarak Türkiye’de bağımsız bir sosyalist odağa ihtiyaç olduğu görüşü çeşitli yazarlarımız tarafında çoğu defa dillendirildi.
Bu manada yıllardır bir dizi çalışma yürüttük.
Çalışmalarımızda Türk ve Kürt yurtseverlerinin birbirlerini düşman değil birer olanak görmeleri için uğraştık. Bilhassa mevcut Erdoğan diktatörlüğüne karşı Türk ve Kürt emekçilerinin ortak bir cevabı olması gerektiğini düşünüyoruz.
Sosyalistlerin bu konuda her iki tarafı birleştirici bir misyonu olmalıdır.
Bizler, HDP’den aday olduk. Çünkü, HDP seçmeni bu süreçte oldukça yoğun bir şekilde hedef alındı. Bizler bir yandan HDP ile dayanışma gösterirken diğer yandan da sahada, özellikle de çoğunluğunu CHPlilerin oluşturduğu demokrat, laik ve yurtsever Türk seçmenine, HDP’li Kürt yurtseverleriyle birlik çağrımızı yineleyeceğiz. Bu dönemde Kürt yurtseverlerinin sosyalistlere daha çok ihtiyacı vardı ve ondan dolayı HDP’yi tercih ettik. Ayrıca HDP’nin baraj altında kalması CHP’lilerin hiç istemeyeceği bir şeydir.
Bunu da biliyoruz.
O: ODAK’ın da içinde bulunduğu sol-sosyalist gruplar, devrimci örgütler, yani parlamento dışı muhaelefet diyebileceğimiz kesimler, birlikte bağımsız bir seçim süreci örgütleyemez miydi? ODAK ve Eğitim ve Dayanışma Hareketi olarak bu konuda nasıl düşünüyorsunuz?
Ç: Bu soruya yine ‘keşke’ diye cevap vermek istiyorum. Sosyalistlerin artık daha bağımsız davranabilmesi gerekir. Halkta devrimcilere karşı ilgi var. Bu ilgiyi doğru şekilde değerlendirip düzene alternatif, devrimci yenilenmeye dayalı, grupçuluğu aşmaya dönük bir ortak zemin yaratmamız gerekiyor. Ancak, şu an için bu eksikliğimize odaklanmanın seçim çalışmalarımıza bir katkısı olamaz. Şimdi bu süreçten hem güçlenerek, hem de dersler çıkararak gelecek dönemlere hazırlanmak gerekiyor.
O: Nasıl bir seçim çalışması yürütüyorsunuz? Neler yaptınız, neler yapmayı planlıyorsunuz?
Ç: Aday olduğumuz bölgede çalışma yapacak arkadşalarımızı belirledik. İnsanlarla doğrudan temas etmeye çalışıyoruz. Benim adaylığım YSK’nın listelere itirazı sonucu gerçekleşti. Dolayısıyla hazırlık ve çalışmaları planlayarak koordine etmek için diğer aday arkadşalara göre daha az bir zamanımız vardı. Buna rağmen hızla toparlanıp işe koyulduk.
O: İnsanları gezerek seçim çalışması yapmak dışında sandık güvenliği de önemli bir alan gibi görünüyor.
Özellikle 16 Nisan deneyiminden sonra sandık güvenliği de başlı başına bir sorun haline geldi.
Bu konuda bir önleminiz, çabanız olacak mı?
Ç: Çevremizdeki insanları sandık görevlisi olmaya davet ettik. Herkesin sandıklara sahip çıkma bilincini yerinde görüyorum. Ama şu da bir gerçek ki mevcut iktidar aslen sokakta geliştireceğimiz mücadele ile gidecek.
O: “Politikacı”ların genelde insanları gezerek, su, yol, köprü yapmak dışında ekonomiyi düzeltemek, işsizliği çözmek, eğitim sorunundaki gedikeri doldurmak gibi vaatlerde bulunduklarını görüyoruz. Eğitim ve Dayanışma Hareketi olarak sizin metodunuz nedir? Alternatif bir projeniz var mı kitle ile iletişimde?
İnsanlarla temas kurarken önem verdiğiniz, öne çıkarttığınız özel bir yönteminiz var mı?
Ç: Eğitim ve Dayanışma Hareketi olarak insanlarla iletişimdeki yöntemimiz, insanlara birtakım vaadlerde bulunmak yerine onların da aktif katılımını sağlayarak, aydınlık günleri nasıl yaratabileceğimizi tartışmak şeklinde oluyor.
Burjuva siyasetçiler gibi vaatler sunmak yerine halkın kendi taleplerini açığa çıkartmasına yardımcı olmaya ve birlikte bu talepler etrafında bir mücadele örmeye çalışıyoruz.
Bizler, aday olarak bir elçilik görevi üstlendik.
Vekil olma ihtimalimiz bizleri yoldaşlarımızdan, emekçi ve ezilen dostlarımızdan ayrı bir yere yerleştirmiyor.
Bizim görevimiz halkın ihtiyaçlarını ve taleplerini kamuoyunda örgütlü bir biçimde dillendirmek ve mücadeleye güç katmak olmalıdır.
O: Son olarak, eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Ç: Diktatörlüğe karşı sözde kalmayıp birleşme ve mücadele etme çağrısı yapıyorum.
Sosyalistler, CHPliler ve HDPliler olarak demokrasi ve özgürlük için birlikte mücadele etmeliyiz ve asla yılmamalıyız. Bu anlamda HDP ile dayanışma çağrımızı özellikle yineliyorum. AKP savaş ve propaganda yoluyla HDP’yi barajın altında bırakmaya çalışıyor.
HDP’nin baraj altında kalması CHP’siyle, İYİ Partisiyle tüm muhalefetin aleyhinedir. Aksine, HDP’nin alacağı oylar muhalefete doğrudan yarar.
25 Haziran’da yeni bir Türkiye’ye uyanabilmek için buna ihtiyacımız var. Tabii esas mesele ondan sonra başlayacak. Özgürlüklerimizi birbirimize yakınlaşarak ve birlikte mücadele ederek kazanacağız. Seçim çalışması bu yönde adımlara hizmet ederse başarı sağlanacaktır. Zaten aksi halde kimin nereye seçildiğinin önemi yok denecek kadar azdır.
Ayrıca, bu seçimlerde CHP’li, İyi Partili ve Saadet Partili, Erdoğan’a muhalif herkesin sandığa gitmesini ve Erdoğan’ın karşısında duran muhalefete oy vermesini de tavsiye ediyorum. Özellikle her şeyi bilip, her konuda saatlerce konuşup, yazıp da oy vermeye bile erinen sol, entellektüel kesime diyorum.
Tembellik etmeye hakkımız yok.
Lafta kalmak, şu anda solun en büyük sorunudur.
Asla lafta kalmayalım.
Seçim çalışmasıyla da kalmayalım.
Daha önemlisi, hepimiz ülkemiz ve geleceğimiz için birbirimizle görüşebilmeliyiz.
Birlikte düşünmeliyiz ve davranmalıyız.
Mahallelerde, işyerlerinde okullarda…
Erdoğan diktatörlüğünü geriletmek için her muhalifin kendi cephesinden söyleyecek bir sözü var ve bu sözün 24 Haziran’a giden süreçteki örgütlenmede, bilinçlenmede anlamı olması gerekir.
Bu sözün 24 Haziran’da sandığa egemen olması gerekir.
ODAK: Teşekkür ederiz Çağrı, başarılar!
Çağrı: Ben teşekkür ederim!