SURİYE İLE NORMALLEŞME MÜMKÜN MÜ?

0
356


Mehmet Güzel

Bir yıldan fazla bir süredir Erdoğan, Esat ile görüşmenin yollarını arıyordu. İstihbarat örgütleri eliyle, alt düzeydeki görevliler aracılığıyla ve başka ülkelerin liderleri vasıtasıyla bu çaba ısrarla devam ettirildi.

Hatta bir ara her dönemin fırıldak elemanı Perinçek’i bile bu amaç için aracı olarak kullanmak istemişti. Ama Suriye yetkilileri bizim fırıldağı kapıdan içeri bile kabul etmemişti.

Basın aracılığıyla tek taraflı olarak verilen mesajlar da Suriye’nin yetkilileri tarafından reddediliyordu.

Rusya arabuluculuğuyla yapılan girişimler de samimi görülmüyor, Erdoğan Türkiye’sinin iki yüzlü, pragmatik ve sinsi oyunlarına güvenilmiyordu. Son 15 yıllık sürede Suriye’nin dili Türkiye’den yeterince yanmıştı ve artık suyu bile üfleyerek içmek ihtiyatı içerisinde bulunuyor. Bu nedenle Erdoğan’ın ve Erdoğan Türkiye’sinin görüşme taleplerine “samimiyetinize inanmıyoruz” yanıtını veriyorlardı.

Ama Erdoğan yapışkan ve yılışık bir ısrarla Esat ile buluşmanın yollarını zorlamaya devam etti. Bu ısrarda Türkiye’nin çıkarlarını değil, kendi kişisel ikbalini gözettiği malumdur. Bu kişisel ikbal kaygısı, Erdoğan’ı her türlü tavizi vermeye mahkum kılıyor.

Suriye bir ay önce, en üst düzeyde, Erdoğan-Esat görüşmesnin ön şartlarını açıklamıştı: “Türkiye Suriye’deki işgaline kayıtsız şartsız son versin ve terör örgütlerine verdiği desteği kessin!” Suriye bu şartları samimiyetin kriterleri olarak görüyor.

Suriye’nin bu sert ve kesin açıklamalarından sonra Türkiye – Suriye arasında görüşmeler ilerledi. Önce her iki ülkenin Savunma Bakanları Rusya’nın da katılımıyla buluştu. Ardından da Dışişleri Bakanlarının buluşması planlandı. Bu hafta Türkiye, Suriye ve Rusya Dışişleri Bakanlarının buluşması bekleniyor.

Suriye’nin şartlarını öne sürmesinin ardından ilişkilerde ilerleme kaydedilmiş olması, Türkiye’nin, Suriye’ye bu şartlar konusunda umut verdiği şeklinde okunmalıdır. Ve bu şartların yerine getirilebilmesi için görüşmeler ilgili ülkelerin Bakanları düzeyinde devam ettiriliyor.

TÜRKİYE – SURİYE GÖRÜŞMELERİNİN YANKILARI

Öncelikle net olarak ifade etmek gerekir ki, bütün ülkeler açısından Suriye ile görüşme ihtiyacı ve isteği, Suriye Direnişinin kesin zaferinin sonucudur. Suriye’deki yıkımın baş sorumlularından biri olan Türkiye’nin de bu rotaya girmiş olması, Suriye’nin zaferini kesin olarak imzalaması anlamına gelmektedir. Görüşmelerde şart koyma hakkına sahip olanlar her zaman galiplerdir. Şartları görüşmek veya kabul etmek durumunda olanlar ise mağluplardır.

Bu görüşmelerde de şartlarını öne süren Suriye, bunları görüşen ve kabul edeceğine dair umutlar veren Türkiye olmuştur. Tersi bir durumda ne görüşme mümkün olabilir ne de barış.

Bu görüşmelerin başlamış olmasının yankıları büyük oldu. Bölgenin diplomatik trafiği birden bire yoğunlaştı. BAE Dışişleri Bakanı, Suudi Arabistan’ın mesajlarını da taşıyarak Şam’ı ziyaret etti. Rusya Suriye yetkilileri her düzeyde görüştü, görüşmeye devam ediyor. İran yetkilileri Suriye, Lübnan ve Rusya ile yoğun görüşmelere girdi. Türkiye bir yandan ABD’yle diğer yandan da Rusya ile görüşmelerini yoğunlaştırdı.

Bu yankıların büyük olması çok doğal, çünkü olayın kendisi büyüktür; 11 yıldır bölgemizi cehenneme çeviren yıkımın baş sorumlularından birisi olan Türkiye, Suriye’nin zaferini kabul ederek bükemediği eli öpmek için yalvarıyor!

Bölgemiz barışa mahkumdur. On yılı aşkın süredir devam eden yıkım sürecinin bugün geldiği aşama, saldırganlar açısından bir kör düğüm haline gelmiştir. Bu yıkım elbette Suriye’yi harap etmiştir. Ama saldırganları da içinden çıkılması zor bir duruma sokmuştur. Bu nedenle saldırganlar en az kayıpla bu işten sıyrılma arayışı içindedirler. Bunu yaparlarken de yenilgilerinin utancını gizlemeye ve sahte başarı hikayeleri devşirerek kendi iç kamuoyunu kandırmaya çalışacaklar.

BARIŞIN ÖNÜNDEKİ ENGELLER

Suriye düğümü tarihsel bir dönüm noktasına girmiştir. Suriye, savaş meydanında dostlarıyla birlikte kazandığı zaferi masada saldırgan taraflara imzalatma ve onlara bedel ödetme aşamasındadır. Aslında son iki yıldır bu aşamadayız. Ama bu süreç de kolay olmadığı gibi öyle bir anda sonuçlanabilecek bir süreç değildir. En az savaş kadar zorlu, dolambaçlı ve mücadeleyi gerektirir.

Saldırgan blok açısından sorunun en temel gücü kuşkusuz ki ABD’dir. ABD Suriye sorununa küresel açıdan ve çok uzun süreli olarak bakıyor. O, yıkamadığı Suriye’yi mümkün olduğu kadar süründürerek güçten düşmüş ve bitap halde bırakmak istiyor. Ortadoğu bölgesinde İsrail’e ve kendisine karşı olan her gücü, elinden geldiği kadar etkisiz hale getirmeye çalışıyor. Bu amaçla Sezar yaptırımlarıyla ülkeyi ekonomik olarak boğmaya çalışıyor. Fiili olarak da tutunabildiği kadar Suriye’nin kuzeydoğusundaki işgalini sürdürmeye, Suriye’nin petrolünü ve tahılını çalmaya devam ediyor.

ABD 2015’ten beri bu uzun vadeli ‘süründürerek etkisiz hale getirme’ politikasını uyguluyor. Türkiye – Suriye arasında olası barışın en önemli engeli ABD olacaktır. Çünkü iki ülke arasında bir barış olasılığı ABD’ye çıkış kapısını göstermiş olacaktır.

ABD’nin direncini kırmak ve bu görüşmeler için icazet almak maksadıyla Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ABD’yi ikna etmeye çalışıyor.

ABD, barışın önünü tıkamak amacıyla ‘başka baskı unsurları’ yanı sıra SDG üzerindeki etkisini kullanmaya çalışacaktır. Ancak SDG, bölge gerçekliğinden kopmayacaksa, çıkarlarının ABD boyunduruğu altında olmak olmadığını ve direniş ekseninde haklarını elde etmenin mücadelesini vermesi gerektiğini görecektir.

ABD’nin de SDG’nin de mevcut pozisyonu kalıcı hale getirme şansı yoktur. Bu gayrı meşru ilişkinin sonuna yaklaşılmış görünüyor. SDG evine aldığı ‘dostuna’ kapıyı göstermek zorundadır. Ve kendi evinde, kendi ailesiyle haklarının güvencesi altında yeni bir yaşam formuna girmek zorunda gibi görünüyor.

ABD’nin elinde kullanabileceği terör silahı ise artık etkisizdir. Barutu ıslanmış ve ateş almaz pozisyondadır. İdlip’te kümelenmiş terör odaklarının bu saatten sonra Suriye’ye karşı etkili olma potansiyelleri kalmamıştır. El Nusra (yeni adıyla HTŞ) ABD’den daha fazla Türkiye’nin etkisi ve desteği altındadır. Türkiye’nin desteğine rağmen bu terör bataklığı yıllar öncesinden Suriye tarafından kurutulabilecek bir durumdadır. Suriye yıllardır bunun için hazır konumda bekliyor. Ama Rusya mevcut pozisyonu ‘kontrol edilebilir bir statüko’ olarak Türkiye’ye karşı bir koz olarak yıllardır kullanıyor ve bu yüzden Suriye devletinin, bu terör odaklarına öldürücü darbe vurmasına onay vermiyordu. Yeni süreçte Türkiye desteğinden mahrum kalacak olan terör odaklarının tehdit oluşturmak bir yana, daha fazla yaşama şansları dahi kalmamıştır. Doğrudan Türkiye’nin kontrolünde olan Suriye Milli Ordusu denilen kukla örgütler dahil bütün terör örgütleri ya Suriye’ye teslim olmak ya da imha olmak zorundadırlar.

Bu durum kolay atlatılacak bir süreç olmayacaktır. Bir kez daha ‘terörün sahibini de vurması’ gibi bir acı gerçekle karşılaşabiliriz. Kendilerini yalnız bırakılmış, kullanılıp atılmış ve sahipsiz hisseden IŞİD ve Nusra terör örgütleri gerek körfez ülkelerinde, gerek Avrupa ülkelerinde ve özellikle de Türkiye’de kanlı eylemlere yönelebilirler. Ancak sonuçta bu terör bataklığı kurutulmaktan kurtulamayacaktır.

BARIŞ HERKESE LAZIM

Erdoğan her ne kadar bu adımı bir seçim malzemesi olarak hesaplıyorsa da iki ülke arasında tesis edilecek olan bir normalleşme başta Suriye ve Türkiye olmak üzere bölge ülkelerinin tümüne ve Rusya’ya çok önemli katkılar sunacaktır. Türkiye’nin Suriye kapılarının kapanması sonucunda kesilmiş veya azalmış olan ticaret kapıları yeniden açılacak, başta Türkiye’nin güney bölgeleri olmak üzere ülkenin ekonomik kalkınmasına önemli katkılar sağlayacaktır.

Diğer yandan Türkiye’nin sırtında kambur haline gelmiş olan mülteciler sorununu da önemli oranda çözecektir. Bu sorunun çözümü, Avrupa Birliği ülkeleri açısından da önemli bir sıkıntının giderilmesi anlamına gelecektir.

Yeni Osmanlıcılık rüyasından uyanmış bir Türkiye, ayık gözlerle ve ayakları yere basan pozisyonda bölge ülkeleriyle çok daha yapıcı, kazançlı ve güçlü ilişkiler kurabilir. Suriye Milli Ordusu isimli çapulcular sürüsüne harcadığı bütçeyle bile ülkenin önemli ekonomik sorunlarına çözümler üretebilir.

Suriye açısından ise barış, toprak bütünlüğünü yeniden kurma, terör saldırılarından kalıcı olarak kurtulma ve yeniden yapılanma sürecine girme olanağı yaratacaktır. Bir bakıma Suriye, küllerinden yeniden doğacak ve bölgenin en önemli ülkesi olma hakkını bileğinin gücüyle herkese gösterecektir.

Bu konuda Suriye’nin en önemli handikabı Kürt sorunudur. Bu sorunu, Arap milliyetçiliğinden kurtularak Kürt halkının ulusal haklarını teslim etme yaklaşımıyla çözebilirse direnişiyle ve Kürtleriyle güçlenmiş bir Suriye olarak bölgenin en önemli ülkesi konumuna gelebilir. Ama bu konuda önemli sorunlar yaşanacağı ve bu noktaya kolay kolay gelinemeyeceği anlaşılıyor.

Sonuç olarak birçok zorluklar ve engeller barındırsa da Türkiye – Suriye normalleşmesi mümkündür. Bu sorunun çözümü Erdoğan’a seçimler için bazı avantajlar sağlayabilir ancak onu çöküşten kurtaramaya yetmeyecektir. Kaldı ki bu normalleşmenin, barındırdığı zorluklar ve direnç odakları nedeniyle seçimlerden önce gerçekleşmesi çok zor gibi duruyor.

15 Ocak 2023

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.