Gençlerle onların sorunları ve bu sorunların çözüm yolları üzerine konuştuk

0
1002

Gençlik dün olduğu gibi bugün de toplumun değişmeye ve mücadeleye en açık ve en enerjik kesimini oluşturuyor. Ülkemiz gençliği, ne yazık ki çok uzun bir zamandır AKP iktidarından başka bir iktidar göremedi. İşsizlik, yaşam şartları, sosyal alandaki baskılar, pahalılık, eğitim sistemindeki sorunlar gençliği günden güne daha çok etkiliyor. Televizyonlarda, sosyal medyada bu sorunlar üzerine çokça konuşuluyor. Sistemin onlara sunduğu çözüm yolları ise belli… Biz de Odak olarak, gençlerle onların sorunlarını ve bu sorunların çözümüne dönük önerilerini konuştuk.

Aşağıda verdiğimiz 7 söyleşi, çeşitli kesimlerden gençlerle yapıldı. Gençlerin bir kısmı bireyci bir yaklaşımı ifade ederken; öteki kısmı da toplumcu, mücadeleci öneriler getirdi.

Toplumdaki çeşitli eğilimleri yansıtmak amacıyla, her iki görüşten arkadaşlarımızın da söylediklerini aşağıda veriyoruz. Bireyci bir çözümü kurtuluş yolu gören insanlar da elbette bizim insanlarımız. İnsanlarımızın özgür, eşit ve ekonomik kaygılar gütmeden rahatça yaşayabileceği bir Türkiye ise ortak hayalimiz. Bizler, bu hayalimiz için daha çok çabalamalıyız.

İyi okumalar…

Serdem: 

Odak: Kendini tanıtır mısın? 

Ben Serdem. 23 yaşında, İstanbul’da yaşayan ve bir yandan okumaya bir yandan para kazanmaya çalışan bir gencim. 

Odak: Sence gençliğin Türkiye’de yaşadığı sorunlar nelerdir?  

Gençler olarak maddi-manevi çok fazla soruna sahibiz aslında. Örneğin eğitimde eşit şartlarda sınava giremiyor ve haliyle eşit şartlarda üniversitelere gidemiyoruz. Maddi açıdan bakacak olursak, sınav paraları, dershaneler, kitap paraları ve özel üniversiteler bu koşullarda bizleri çok zorlayan halde ve herkesin karşılayabileceği bir durumda değil; çok pahalı. Özellikle köyde yaşayan ve kitap dahi bulamayan gençler için bu durum çok zorlayıcı. Manevi açıdan bakacak olursak da iş bulma, gelecek kaygısı başlıca sorunlardan. Bugün dışarda bir kahve içecek olursanız, bu bile artık bir ihtiyaç değil bir lüks olmuş durumda. Kısacası eğitimde, sosyal yaşamda, akademik anlamda ve çalışma gibi yaşama faaliyetlerinde sorunlar yaşıyoruz.

Odak: Yaşanılan sorunlar karşısında sistem bizlere sürekli bireyci bir kurtuluş yolu sunuyor. Mesela ülkemiz gençliğinin büyük bir kısmına yurtdışı hayali veriliyor. Bu da aslında çözüm değil. Sen, sorunlarımız karşısında nasıl bir çözüm yolu düşünüyorsun?  

Bana göre bireyci olmak, bir kurtuluş yolu değil, “bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” sözünün kendisidir. Sorunlara çözüm bulmak istiyorsak dayanışmaktan başka çözüm yolumuz yoktur. Çünkü bireyci olmak, çevremizde olan/olmayan emekçi işçinin; iş bulamayan, engellenen, şiddete maruz kalan insanımızın, sokaktaki hayvan dostlarımızın ve içinde yaşadığımız doğa için bir çözüm yolu değil. Olaylara “biz” gözüyle bakarsak eğer beraber tek bir çözüm değil binlerce çözüm yolu oluşturur ve bunun için hep beraber bir yol izleriz. Dayanışmak, çözüm yolu işte budur. 

Odak: Gençliğin gücü, enerjisi, yaratıcılığı, sorunlarımızın çözümünde sizce nasıl etkili olabilir? 

Bugün Z kuşağı dediğimiz gençler içinde ilk defa oy verecek veya daha önce yalnızca bir defa oy vermiş olanlar var. Bu gençler milyonları oluşturuyor ve milyonlarca genç milyonlarca oy demek. Tabii ki bu sadece Z kuşağıyla sınırlı değil. Okuduğu üniversitede bile bir sorun yaşayan ve bunun çözümü için elinden geleni yapan gençler, ülkesi için neler yapar, bunu düşünelim. Gençliğin enerjisi, bize çözüm yolları, yeni bakış açıları ve farklılıklar getirebilir. Gençlerle çözüm arayan bir halk, daha canlı, daha odaklı ve gelişim gösteren bir halk olur.

Odak: Önerileriniz ve ekleyeceğiniz şeyler var mı? Neler yapabiliriz? Sizce örgütlülük, bu sorunlarımızın çözümü için nasıl bir etki sağlar?

Örgütlenmek, korkulacak ve kötü olan bir şey olarak anlaşılıyor ama tabii ki bu öyle değil. Maalesef ülkemizde “örgütlenmek” yanlış anlaşılıyor. Elini taşın altına koyan bir gençlikle beraber bu yolda dinleyerek, okuyarak, gelişerek ve geliştirerek, araştırarak, yardımlaşarak ve en önemlisi bunu dayanışma içinde yaparak yaşadığımız bu sorunları ortadan kaldırabiliriz. Okuyalım, çalışalım, dinleyelim, öğrenelim ve çaba gösterelim diyorum. İşte örgütlülük bunu sağlar, diyorum.

Duygu: 

Odak: Yaşını, öğrenim durumunu söyleyebilir misin?

26 yaşındayım, yüksek lisans öğrencisiyim.

Odak: Aşağı yukarı doğduğundan beri aynı parti iktidarda. Türkiye’nin yönetimini nasıl değerlendiriyorsun?

Bence iktidar yükselişini çoktan tamamlamış. Aşağı yukarı 10 yıldır sürekli düştüğünü, düşerken de halkı ve devleti beraberinde sürüklediğini düşünüyorum. 

Odak: Sence seçimler Türkiye’nin koşullarını değiştirir mi?

Mevcut muhalefetin kazanması durumunda bile liyakat ve hortumlama sorunlarının düzeleceğine dair hiç umudum olmasa da, bazı değişiklikler/iyileştirmelerle halkın desteğini çekmeyi başarabilirler.

Odak: Okuduğun bölümü oldukça yüksek dereceyle bitirdin. Bir kaç dil biliyorsun. Ancak geleceğini yurtdışında arıyorsun. Seni buna zorlayan koşullardan bahseder misin? Yani tabiri caiz ise, Türkiye’nin suyu mu çıktı? 

Eğitim ve sağlık sisteminin peş peşe çökertilmesi, sosyal yozlaşma, kimsenin adalete güveninin kalmaması, milletin karın tokluğuna ömrünü tüketmesi, her gün lafta kalan “sınırlar”dan geçen binler ve biriken ama entegre olmayıp (din kardeşleri için bile) sorun yaratan yabancı milyonlar ve çoğunluğun içine gömülmüş umutsuzluk… Tüm bunları ve daha fazlasını düşününce yurtdışının yaratacağı sıkıntıların daha tolere edilebilir olduğunu düşünüyorum.

Odak: Ailenin ekonomik koşulları pek iyi değil galiba. Barınma ve eğitim masraflarını karşılamakta zorlanıyor musun? 

Hali hazırda 1 senelik masrafımı karşılayacak krediyi tüketiyorum ve ailemden destek alabilmeyi mevcut kur oranlarıyla hayal dahi edemiyorum. Halen yerel dile hakim olamadığım ve kalifiye bir iş bulamadığım için harcadığım her kuruş vicdan azabı yaratırken, bir sonraki senenin bloke hesap ödemesi uykularımı kaçırıyor.

Odak: Eğitimin konusunda devlet desteği alıyor musun? 

KYK bursu için başvurmuştum ancak kredi çıktı. Zaten başka kredi çektiğim için ve KYK kredisinin bir cazibesi olmadığı için onu da almadım.

Odak: Türkiye’de gençliğe adanmış, çeşitli günler-tarihler var. Mesela Mayıs ayındaki Gençlik Haftası bunlardan birisi idi. Bu tarz tarihler senin için bir anlam ifade ediyor mu? 

Milli bayram olması bilincini saymazsak, içi boşaltılmış değerlerden biri gibi hissettiriyor. Yetersiz kutlama ve etkinliklere ek olarak sorunlarına çözüm aranmayan gençlerin yaşadıkları sıkıntıların varlığını bilmek, “Gençlik Haftası”nın romantik bir ifadeden ileri tepki oluşturmasını engelliyor.

Odak: Eğitim sistemi ile ilgili önerilerini sıralayabilir misin? 

Öğretmen olmanın kolaycılığını değil, öğretmeyi hedeflemiş öğrenci odaklı öğretmenlerin var olması. Köklü bir eğitim-öğretim sistemi geliştirilmesi ve her gün değiştirilmemesi. Her sınıftan öğrencinin, aynı kalitedeki eğitime ulaşabilmesi. Öğrencilerin yetenekleri doğrultusunda yönlendirilmesi. Zorunlu din eğitiminin müfredattan kaldırılması. Bunları sayabilirim. 

Odak: Peki son olarak, Türkiye’de gençlerin gelecek kaygısı taşımaması için önerilerin neler? 

Delirmeleri! Şu an Türkiye’de olmasam da, gerek yakınlarımın Türkiye’de yaşaması gerekse diğer insanların yaşadığı zorlukları ve imkansızlıkları bilmek beni hala kaygılandırıyorken, Türkiye’deki gençler için daha iyi ve olumlu bir önerim ne yazık ki yok.

Devrim: 

Odak: Kendini tanıtır mısın? 

Ben Devrim Akdeniz. Hem öğrenci hem işçiyim. Kürt Zaza bir ailenin ferdiyim. Kocaeli Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi okuyorum. Odak ile lise yıllarımda İzmit’te yatılı okul okurken tanıştım. O zamandan beri dönem dönem bir şeyler yapmaya çalışırım ve bundan dolayı mutlu da oluyorum. Çünkü hem halka yararlı olduğumu düşünüyorum hem de kendime. O dönem çalışmış, hazırlıklar yapmış ve 30’a yakın kişi ile 1 Mayıs’ı kutlamıştık. Hatırladıkça mutlu oluyor insan o zamanları. Son 1 Mayıs’a da, yine Odak ile katıldım. Hala buradayım. 

Odak: Sence gençliğin Türkiye’de yaşadığı sorunlar nelerdir?  

Gençlik öncelikle yozlaşmanın ve AKP yıllarının mağduru. Ekonomik kriz bizleri çok etkiliyor. Eğitim, sağlık, ulaşım vb. tüm bunlar bizler için büyük sorun ve pahalı. Saymakla bitmiyor. Gençliğin sorunları çok fazla. 

Ben birkaç aylığına yurtdışında geldim. Burada çalışıp, para biriktirip okul zamanı tekrardan ülkemde okuluma başlayacağım. Ben bir gencim. Yaşamam, yaşamdan keyif almam gereken bu yaşlarımda, yurt dışında şantiyelerde ömür tüketiyorum. Çalışan biri olarak yurtdışında şartlar daha zor, mücadelemizi kesinlikle ülkemizde vermeliyiz.

Odak: Gençliğin gücü, enerjisi, yaratıcılığı, ülke ve dünya sorunlarının çözümünde nasıl etkili olabilir? Gençliğin potansiyeli dayanışmacı bir yaklaşımla mı daha etkili olabilir yoksa bireysel çözümler temelinde mi? 

Gençliğin elinde sosyal medya ve teknoloji gibi çok çeşitli imkanlar var. Bunlardan ve daha başka şeylerden elbette yararlanmalı. Ama burada, gençler biraz bireyci alana yönlendiriliyor. Mesela, yurtdışında özgürlük olduğu yanılgısı geliştiriliyor. Biz neden bu yolu seçelim ki? Özgürlüğümüzün yolunun apolitik tutumdan uzaklaşmaktan ve bireyci düşünmemekten geçtiğini öncelikle insanlara anlatmalıyız. Yoksa nereye gidersek gidelim, aynı sorunlarla karşılaşacağız. 

Odak: “Ülkemin, halkın ve insanlığın sorunları benim en önemli sorunumdur” yaklaşımı sana nasıl görünüyor? İnsanlar bu çözümü anlayabilir ve benimseyebilir mi? Vatanına sahip çıkmak gereğine aklın yatıyor mu; buna gücün var mı? Halkının ve insanlığın sorunlarına sahip çıkmaya gücün var mı? 

Bizim sorunlarımızın toplumun sorunları, toplumun sorunlarının bizim sorunlarımız olduğunu anlamalıyız. Bizim en önemli sorunumuz, tüm bu sorunları çözmek olmalıdır. Yoksa bireysel olarak kurtuluşumuz pek mümkün değil. 

Diyelim ki iyi bir işte, iyi bir maaşla çalışıyoruz. Sokakta ne ile karşılaşacağımız belli değil. Toplum öyle çok yozlaştırılmış ki… Diyelim ki yurt dışına gittik, iyi bir işte çalışabilecek miyiz? Niteliğimiz yüksek, ama niteliğimize göre daha düşük bir işte çalışacağız. İyi para kazanacağız belki Türkiye’ye göre ama yaşantı kalitemiz çok farklı olmayacak. Çözüm sistemden geçiyor. Bunun için de sen, ben demeden, biz demeliyiz. 

Odak: Başka ekleyeceğin şeyler var mı? 

Türkiye’de bir dönem mücadele yüksekti. Sonra düştü. Sonra yeniden yükseldi. Yeniden düştü. Mücadeleyi yükseltmek bizim görevimiz. Odak özelinde lise yıllarımda ve sonrasında yaptığım eğitim çalışmalarını çok önemli görüyorum. Hala kontak kurabileceğimiz onca insan var. Pratiğe ağırlık vermeliyiz. 

Fırat: 

Odak: Merhaba, sen kendini tanıtır mısın?

Yaşım 29, lisans mezunuyum.

Odak: Çalışma koşullarından bahseder misin? 

Şu noktada (kurduğum firmayı kapatmak zorunda kaldıktan sonra) dışarıdan proje geldikçe gelir üretebiliyorum. Bunlar bireysel işler olabildiği gibi kolektif işler de olabiliyor. Günlerim proje teklifleri kovalayarak geçiyor, bir anlamda avcı-toplayıcı döneme geri döndüm denebilir! 

Odak: Sence Türkiye’de gençliğin yaşadığı sorunlar nelerdir? 

Benim üniversite okuduğum dönemle (10 yıl öncesi) kıyaslayarak cevap vermek istiyorum bu soruya. Ben üniversitede okurken tek başıma ev tutup, araba almıştım. Vize-final süreci öncesinde arkadaşlarımla barlar sokağını arşınlayıp stres atabiliyordum. Rutin piknik günlerimiz vardı mesela. Şimdiki gençler için tek başına ev-araba vb. zaten hayal. Ancak bunun, yani paranın ötesinde kalan başka sorunlar da var ve kronikleşmeye başlıyor artık. Barlar sokağı daha ben Eskişehir’deyken itibarsızlaştırılmaya başlanmıştı, açıkcası son halini bilmiyorum. Kapanmış olmasa dahi, önünden geçmek çok mümkün olmasa gerek bu koşullarla. İçki vb. aslında sorunun çok küçük bir bölümü. Zira gençlik festivallerinin dahi yasaklandığı şeriatvari bir yönetim altında parası olanın o parayı, içki içebileceği bir “kurtarılmış bölge” aramaktansa huzur vaat eden bir yere göçmek için kullanacağını sanırım hepimiz biliyoruz artık. Bugün benim de yavaş yavaş girmekte olduğum orta yaş ve üzeri grupların gençlere “orada ikinci sınıf vatandaş olursun” tarzı telkinleriyse ancak tebessüm yaratıyor. Çünkü, gençler ikinci sınıf vatandaş olacaksa “buna değecek” koşulları sağlayan ülkelere gitmekten kaçınmamaları gerektiğini biliyor artık. Bugünkü Türkiye, biraz Nazi iktidarı öncesindeki Weimar Cumhuriyeti’ni andırıyor bana. Genç nüfusun ve dolayısıyla dinamizmin aşırı yüksek olduğu ancak kötü hayat koşullarıyla faşizan eğilimlerin güçlenecek alan bulabildiği bu tür dönemler maalesef tarih boyunca insanlığa yüksek maliyetler çıkarmışlardır. Türkiye’nin Weimar Dönemi’nden farkı, gençlerinden ziyade yaşlılarının öngörüsüz olması. Bunu da liberal bir manifestoyla ortaya çıkan bir oluşumun anketlerde otoriter eğilimlere sahip oluşumlara baskın gelmesinden anlayabiliyoruz. Ancak, bu uzun süre devam edebilir mi emin değilim. Çünkü, sığınmacı sorunu bir dip dalga yaratırsa ve bu bir pogroma evrilecek olursa (ki bu tür şeyler iktidarın işine gelecek ve seçim öncesi hedeflediği kaos ortamını gümüş tepside kendisine sunacaktır) Türkiye’nin sonuçları itibariyle de Weimar olmaması için hiçbir neden kalmayacaktır.   

Odak: AKP iktidarı döneminde büyüdün, eğitiminizi tamamladın. Bu süreç içinde ülkede meydana gelen toplumsal değişimler hakkındaki düşüncelerin neler? 

Kurbağanın içerisinde kaynadığı su fokurduyor artık, ortada travmatize olmuş ve reflekslerini kaybetmiş bir toplum var. 2002’de bazıları için “kemalist paranoyası” olan şeyin şu an içerisinde yaşıyoruz. Kardeşimle komşuya emanet edilebildiğimiz, sokaktaki her çocuğun her evi kendi evi bilebildiği, insanların birbirinin inançlarıyla, düşünceleriyle değil kişilikleriyle ilgilendiği bir toplumun kimlik siyasetiyle adım adım ayrıştırıldığı ve acınacak hale geldiği bu durumu her vicdanlı vatandaş gibi üzüntüyle gözlemliyorum. 

Odak: Yurtdışına gitmeyi planlıyorsun. Neden? Yani Türkiye’de olmayıp yurtdışında bulmayı umduğun koşullar nedir?

Motivasyonum gençlerle aynı esasen. Huzurlu bir hayat istiyorum. Bir ev, araba ya da teknolojik ürün için yıllarımı ipotek altına almak istemiyorum. Parkta bira içtiğim için kendilerine bekçi diyen yarının devrim muhafızlarıyla muhatap olmak istemiyorum. Sokağa çıktığımda insanlara bir paranoya ile bakmak ve katil olma/katledilme düşüncesiyle tetikte olarak hareket etmek istemiyorum. Bir alışveriş ya da ticaret yaparken ortadaki güven duygusunun istismar edilmeyeceğini bilmek istiyorum. Herhangi bir şekilde mahkemelere işim düşecek olduğunda adil kararlarla muhatap olacağımı bilmek istiyorum. Ben ateistim, herhangi bir eylemde bulunurken müslümanlar ve onların “çok ama çok hassas kalpleri” alınır mı diye düşünmek istemiyorum. Kısaca gençler gibi ben de 100 yıl önceki gençler gibi bir padişah bozmasına doğru “kahrolsun istibdat yaşasın hürriyet” dediğim için gitmek istiyorum. Onlar gitmedi sen neden gidiyorsun diyeceklere de peşinen cevabımı vereyim. Onlar seçme şansı olmayan bir tebaa ile karşı karşıya kalmışlardı, bizlerse seçme şansı olup, seçtikleriyle tebaa olmaya kararlı “vatandaşlarla” karşı karşıyayız. 100 yıl önce olanın bir daha olmaması ve olmayacak olmasının nedeni budur. 100 yıl öncekiler bugünleri görse onlar da mücadeleden vazgeçerlerdi. 

Odak: Eğitim sistemi ve çalışma yaşamı ile ilgili önerilerini sıralayabilir misin? 

Hayatım boyunca okulla sorun yaşamış birisi olarak öneri verecek ehliyete sahip miyim bilmiyorum. Ancak bir iki laf etmek gerekirse yapılan her şeyin tersinin yapılması daha az zahmetli ve zararlı olur düşüncesindeyim. 12 yıl zorunlu eğitim mi var, kalksın mesela. Okumaya niyeti olmayan insanı zorla okulda tutmak niyeti olanın hakkını gasp etmek oluyor bir anlamda. İmam hatiplere vs. zaten girmiyorum, her zaman yeşil kuşak projesinin sac ayaklarından birisiydi. Meslek liseleri hala var mı bilmiyorum ama öğrenim hayatının yıldızı olması gerekirken puanı diğer okullara yetmeyen gençler buraya gidiyorlar şaka gibi. Teknoloji çağında kapasitesi yüksek teknik eleman ihtiyacının arşa çıktığı böyle bir dönemde insanlar çocuğunu bu tür okullara göndermeyi yine de düşünmüyorsa çözümler radikal olmalı diye düşünüyorum. 

İş hayatına gelecek olursak biraz sözü uzatacağım. Çünkü bu bir iktidar ya da dönem sorunu değil, hemen herkesin günahkar olduğu bir çağ yangını. Türkiye’de en başta Joseph Schumpeter’in önerdiği üzere bir “yaratıcı yıkım” yok ve olmadığı gibi de olamayacak maalesef. Nedir yaratıcı yıkım; bir inovasyonun belli çevreleri hali hazırda elde ettiği gelirden etmesidir. İnovasyonun yaratacağı iş alanlarıyla, yarattığı zararı fazlasıyla üreteceği gerçeği sayısız defa kanıtlanmıştır. Ancak Türkiye’de yönetici sınıfı her zaman siyasi hayallerini ekonomik kalkınmanın önüne koymuştur. Her zaman verdiğim örnektir; bu ülke yeri gelir yüzlerce yıl önce hattatlar gelirinden olmasın diye matbaayı yasaklar, yeri gelir taksiciler için UBER’i yasaklar, yeri gelir TÜRSAB çatısı altındakiler için booking.com isimli siteyi yasaklar… Zihniyet aynı; rekabet edemiyorsan yasakla gitsin. Ayrıca rekabet edebilecek unsurlar desteklenmediği gibi de onlara köstek olunuyor. Sermaye güvenliği kapitalizmin ilk kuralıdır, Türkiye’de ise kapitalizm bile “Türk tipi” uygulandığı için eğer bir sermaye grubu iktidarla fikren uyuşmuyorsa ya sessiz olur ya da bedel öder. Uzanlar ya da Aydın Doğan vakaları ünlüdür bu hususta. Siyaset harici sorunlar da az değildir. Herhangi bir inovatif fikrin Türkiye’de yatırım çevrelerinden olumlu tepki alması zordur. Ya ilgili fikrin başarısını garanti etmek adına “benzer” ve başarıya ulaşmış bir fikrin örnek gösterilmesi gibi inovasyonla doğrudan doğruya çelişen işler şart koşulur ya da “onu zaten şu şu yaptı sana neden yatırım yapalım” denir. Yani ne yenilikçi ne de kopyacı olmamanız gerekir, nasıl olacaksa… Ama bunların hepsi aslında ne sunduğunuzdan ziyade kim olduğunuzla ilgilidir gören gözler için. Yatırım alan fikirlere bakacak olursanız neredeyse hiç birinin herhangi bir yenilik vaat etmediğini görürsünüz. Bunların yatırım alabilmesi, üründen ziyade başındaki insanların geldikleri yerlerle ilgilidir. Bir de sağda solda kendileri gibi şanslı doğmayanlara “girişimciliğin esaslarını” öğretmeyi pek sever bu çok yenilikçi çevreler. Girişimcilere önerim, gençlere önerimle aynı; gidin! Bu ülkede gerekli desteği göremeyip yurt dışında başarılı olmuş sayısız örnek varken aksini söylemek marjinallik olur.

Odak: Türkiye’de gençlerin gelecek kaygısı taşımaması için önerilerin var mı peki?

Gitmeleri. Yemeği siz yemediniz, hesabı da sizin ödemenize gerek yok. Gidemeyenler için önereceğim şeyler beni hapse attırır o yüzden burada susuyorum.

Işıl:

Odak: Kendini tanıtır mısın? 

Merhaba ben Işıl 22 yaşındayım. Hayal kurmayı ve mümkünse gerçekleştirmeyi severim. Lise ve üniversitede çocuk gelişimi eğitimi aldım. Şuan çalışmıyorum. Daha iyi bir şeylerin arayışındayım. Film, dizi izlemeyi ve müzik dinlemeyi  evrensellikleri ve çeşitliliği nedeniyle çok severim, sanki sonu gelmez bir yolculuğun içinde gibi hissettirir. Doğa ve hayvanları severim, özellikle köpekbalıkları favorimdir. Kitap okumayı insanların hayal dünyalarını keşfetmek ve  yaşantıların ortak olmak gibi görüyorum. Böylelikle başka yaşamları deneyimleme şansına sahip oluyorum.

Odak: Sence gençliğin Türkiye’de yaşadığı sorunlar nelerdir? 

Öncelikle tabii ki her Türk vatandaşı gibi biz de gençler olarak var olan sistemden bizler de sıkıntı yaşıyoruz hatta bizden önceki nesillerden farklı olarak bu konuların tavan yaptığı yıllar içinde doğmuş olduğumuzdan da olabilir daha duyarlı olma ve değiştirme eğilimindeyiz. 

Fakat bu durumda sürekli olarak küçümsenme ve ötekileştirmeye uğruyoruz. Kendimizi ve düşüncelerimizi gerçekleştirdiğimiz zaman bitmek bilmeyen eleştirilere maruz kalıyor, konu bizken bile konuşma hakkına sahip sayılmıyoruz.

Yaşadığımız bu sorunlar bir çoğumuzu yaşama ya da kendimize küsmemizi sağlıyor. Sahip olduğumuz hatta kendisi olduğumuz umudu unutturuyor. Böylece biz de hayallerimiz yerine önümüzdeki hayatı yaşamaya başlıyoruz. Sonuç olarak mutsuz korkak edilgen güçsüz sessiz haksız bir birey olmanın önü açılmış oluyor. 

Odak: Bu sorunlar nasıl çözülebilir? 

Gücümüzün farkına varır ve iyi birer okuyucu olursak içinde bulunduğumuz durumu iyi tahlil edersek eylemlerimizi buna göre şekillendirebiliriz. Değiştirmek istediğimiz olgu durum olayları birlik ve beraberlikle akılcı bir şekilde değişimini sağlayabiliriz.

Odak: Gençliğin gücü, enerjisi, yaratıcılığı, ülke ve dünya sorunlarının çözümünde nasıl etkili olabilir? 

Gençliğin potansiyeli dayanışmacı bir yaklaşımla mı daha etkili olabilir yoksa bireysel çözümler temelinde mi? 

İkisi birden ama öncelikle farkına varma ve kendini geliştirme adına kişinin bireysel çözümler üretmesi sonrasında hem öğrenime  devam etmesi hem de düşüncelerini aktarabilmesi için bir dayanışmaya katılması gerekmektedir.

Odak: Dünyadaki ve Türkiye’deki manzara karşısında “Kendi başımın çaresine bakmalıyım, halkın ve insanlığın kurtuluşunu esas almak günümüzde hem çıkar yol değil hem de zaten gücümüz yetmez” yaklaşımına dayanan çözüm arayışları dikkat çekiyor. Hatta ülkemiz gençliğinin bir kısmı çareyi yurt dışına çıkmakta görüyor. Bu yaklaşımların kuvvetli ve zayıf tarafları neler olabilir?

En kuvvetli tarafı kesinlikle yurt dışında yaşam şartlarının daha iyi olması. (Türkiye dışındaki okuma oranı yüksek ülkeler için geçerli) 

Zayıf tarafı ise insanın doğduğu toprakları maruz bırakıldığı sistemden ötürü terk etmek istemeyişidir.

Odak: “Ülkemin, halkın ve insanlığın sorunları benim en önemli sorunumdur” yaklaşımı sana nasıl görünüyor? İnsanlar bu çözümü anlayabilir ve benimseyebilir mi? Vatanına sahip çıkmak gereğine aklın yatıyor mu; buna gücün var mı? Halkının ve insanlığın sorunlarına sahip çıkmaya  gücün var mı? 

Bunların hepsini benimsemiş olsam dahi hiç birine tek başına gücüm yok. Bu yolda birlik olmak lazım.

Odak: Önerilerin ve ekleyeceğin şeyler var mı? Neler yapabiliriz?

Bence kesinlikle kendimizi daha iyi anlatmalıyız. İnsanların haklı olarak kafasını karıştıracak kadar kapsayıcılığa sahibiz. (Sosyalizme ve komünizme yabancı olanlar için) Bu durumdan ötürü karşı taraflardan sürekli olarak aldatıcı yalan konuşmalara maruz kalıyoruz bu da bizlere karşı ön yargı ve korku olarak dönüş yapıyor. İhtiyacımız olan insanlara bu sayede ulaşamıyoruz. Daha etkili fikirler ve hareketler geliştirmeliyiz diye düşünüyorum.

Ravda: 

Odak: Kendini tanıtır mısın?

18 yaşındayım, lise mezunuyum üniversite sınavına girdim.  

Ben ve bütün arkadaşlarım için oldukça stresli bir dönem bu dönem. Çoğumuz gelecek kaygısından başka bir şey düşünemiyoruz ama başka bir seçeneğimiz olmadığı için çabalamaya devam ediyoruz. 

Odak: Gideceğin üniversite/bölüm hakkında araştırma yaptın mı? 

Gideceğim üniversite hakkında bir araştırma yapmadım çünkü mezun olduğumda okuduğum bölümle ilgili bir iş bulabileceğimi düşünmüyorum. Yine de hazırlanıyorum…

Odak: Üniversiteye gidince barınma sorununu ve eğitim masraflarını nasıl karşılamayı düşünüyorsun?

Mevcut kira ücretlerini gördüğüm için evde kalma fikrini zaten tamamen kafamdan attım, abimin yaptığı gibi bulabildiğim bütün yurtlara başvurmayı düşünüyorum. Maddi sıkıntı çekeceğimin şimdiden farkındayım ve bu yüzden okurken çalışma ve kendi paramı kazanma fikrine kendimi hazırladım. 

Odak: Üniversiteyi bitirdiğinde iş bulma kaygısı taşıyor musun? 

Mezun olduğum zaman okuduğum işi yapmayı planlamıyorum, üniversiteye sadece kendimi geliştirme amacıyla gidiyorum. 

Odak: Bir genç olarak Türkiye’de yaşamak seni mutlu ediyor mu? Yaşadığın sorunlardan bahseder misin? 

Bir genç olarak burada yaşamaktan mutlu değilim. Bütün gün arkadaşlarımla olan konuşmalarımız paradan öteye gidemiyor, şu an düşündüğümüz tek şey bu. Yurtdışına nasıl gidebileceğimizi tartışıyoruz, planları arasında Türkiye’de kalmak olan kişi sayısı çok az. 

Odak: Peki sen gençliğe adanmış günler-tarihler için ne düşünüyorsun? 

Benim için bir anlam ifade etmiyor. Dersler dışında bi hayatım, ders dışında yaptığım bir aktivite yok çünkü sınava hazırlanırken bunlara pek zaman kalmıyor ve maddi olarak iyi durumda değilseniz bir hobi edinmek de çok zor. Kısaca kendimi genç hissetmiyorum, bu zamanların bana hitap ettiğini düşünmüyorum. 

Odak: İyi bir gelecek için nasıl bir ülke hayali kuruyorsun? Hayalini kurduğun ülkede yaşamak için bir çaban var mı? 

Çocukluğumdan beri bulunduğum her ortamda hep siyaset konuşuldu. Hayalimdeki ülkede bütün bu kaostan uzak, gelecek kaygısı yaşamadan, ülke problemleri yerine kendi problemlerimi düşünerek yaşamak isterdim. Bunun için bir çabam yok, çoğu yaşıtım gibi maalesef ben de kolaya kaçıp burada kalıp yeni düzen için çabalamak yerine başka bir ülkede yaşamayı istiyorum.

Baran: 

Odak: Kendini tanıtır mısın bize? 

Ben Baran üniversite sınavlarına girdim. Yakın zaman sonra öğrenci olacağım kısmet olursa. 

Odak: Sence, gençliğin yaşadığı sorunlar nelerdir? 

Şu anda gençliğin yaşadığı sorunlara birkaç örnek gösterebilirim: Test kitaplarının pahalılığı olsun, ulaşım zammı olsun, içtiğimiz çayın ve yediğimiz bir simidin dahi ateş pahası olması olsun, gelecek kaygısı başta olmak üzere daha bir sürü sorunlarla karşı karşıyayız. 2, 3 ay önce 3 tane test kitabı aldım ve bunlara 350-400 lira gibi bir para ödedim. Düşünebiliyor musunuz? Bu yüzden çoğu genç kitap alamaz durumda. 

Ulaşıma getirilen zamlar sonucu daha da sıkıntıya girdik. Sosyal faaliyetler zaten yapamıyoruz. Sinema olsun, tiyatro olsun buralara gidemiyoruz. Oturup bir kahve, çay içemiyoruz belki de. İşsiz çok fazla öğrenci var, iş dahi bulamıyoruz. Gençliğin en önemli sorunlarından birisi de madde bağımlılığı. Okuduklarıma göre her 100 gençten 37’si madde kullanıyor. Bu çok önemli bi sorun ve buna karşı bir şeyler yapmak durumundayız…

Odak: Sorunlarımızın çözümü nereden geçiyor sence? 

Sorunun çözülmesi için önce üretim yapmalıyız ve bunu yapamıyoruz bile. Ekonomimiz çok zayıf. AKP’nin açıkladığı enflasyon bile neredeyse yüzde 75. Tabi bu bize gösterilen. Enflasyon hakkında çoğu kişiden yüzde 170 gibi açıklamalar duyuyorum. Bence bunları düzeltmek için hep birlikte genci olsun, orta yaşlısı olsun, yaşlısı olsun bunlara, bize yaşatılanlara ses çıkarmalıyız. Eğer bunları yapmazsak daha da kötüye gidecek Türkiye şartları ve bir ekmek dahi alamayacak bir çok aile; aç, susuz kalacak. Buna bir dur demeliyiz.

Odak: Sence gençliğin potansiyeli nedir? 

Benim fikrim gençliğin potansiyeli, onlara doğru bir yaklaşımla daha etkili olabilir. Bir araya gelerek ve bu sorunlara ses çıkararak yapabiliriz bunları. Bu sorunlara artık dur deme zamanımız geldi ve biraz geç de oldu diyebiliriz. Zararın neresinden dönülürse kardır ama. Ben gençliğin bunu başarabilecek potansiyele sahip olduğunu düşünüyorum. 

Odak: Dünyadaki ve Türkiye’deki manzara karşısında “Kendi başımın çaresine bakmalıyım, halkın ve insanlığın kurtuluşunu esas almak günümüzde hem çıkar yol değil hem de zaten gücümüz yetmez” yaklaşımına dayanan çözüm arayışları dikkat çekiyor. Hatta ülkemiz gençliğinin bir kısmı çareyi yurt dışına çıkmakta görüyor. Bu yaklaşımların kuvvetli ve zayıf tarafları neler olabilir?

Ülkemin, halkın ve insanoğlunun sorunları benim en önemli sorunumdur. Bu yaklaşımı ben de en doğru yaklaşım olarak görüyorum.  

Ülkemizde adaletsizlikler var. Karşılaştığımız bir sürü zorluk var. Halkın ve insanoğlunun sorunlarını sadece tek birey olarak çözmeye benim gücüm yetmez ama bir şeyleri beraber yapabilirsek bunu başarabilir, insanları olumlu yönde etkileyebiliriz. Bu sorunlara ses çıkarabilirsek eğer ki bence buna gücümüz yetebilir, daha mutlu ve daha huzurlu olabiliriz. Benim düşüncem bu. 

Odak: Eklemek istediğin şeyler var mı? 

Tekrar tekrar söylemek istiyorum ki bu kötü duruma karşı, ahlaksız bu iktidara karşı bir araya gelip, sadece oturup konuşup bir şeyler başaracağız diyemeyiz. Bunu, konuştuklarımızı, düşüncelerimizi pratiğe dökerek ve bir takım işler yaparak ve örgütlenerek başaracağımıza inanıyorum. Meydanlarda bağırdığımız gibi: Faşizme ölüm tek yol DEVRİM!

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.