Keyfi engeller nedeniyle elimize yeni ulaşan tutsak Sinan Tepe’nin Kandıra F tipi hapishanesinden gönderdiği mektup dayanışmaya, umuda ve mücadeleye çağrı yapıyor.
Sinan Tepe Aralık ayında yazmış olduğu ve bize yeni ulaşan mektubunda “Günümüz insanının aklı eninde sonunda gericiliği boşa çıkartacaktır” diye belirtiyor:
Nikaragualı şair Rigoberto Lopez Perez’in “Güç yetiremiyorum artık, ölüyorum / Hoşça kal sevgili ülkem / Göğsümün içinde sakla beni / Güneşin soğuk mezarımı ısıtsın…” dizelerinden hareketle, içinde insana dair bir şeyler kalmış olanlar için Rigoberto Lopez Perez’in bu sözleri ne çok şey ifade ediyor. Bir insan, hangi koşullarda böyle sözleri bir araya getirmeye ihtiyaç duyar? Sözleri, insanın taa yüreğinin içine işleyen, alıp götüren cinsten. Ve milyonlarcanımızın bu sözlerin ne anlama geldiğinden habersiz, göçüp gitmekteyiz gölgesiz.
Şair Roberto Lopez Perez de, askerleri olan sözcüklere sarılarak, bir anlamda isyanını anlatmaya çalışmış. Şairle farklı ülkelerde yaşıyor olsak da meramımız ortak. Yoksullar birbirlerini kokusundan tanırmış değimi, içinde bulunduğumuz durumu özetlemektedir.
Nasıl bir kültürel kuşatma, milyonlarcamızı konuşamaz, duyamaz, göremez duruma getirebilir? Açlıklarının neredeyse 300’üncü gününe gelmiş Nuriye ve Semih’in ortaya koyduğu irade, nasıl olur da görmezden gelinir, sessiz sedasız geçiştirilebilir? Nuriye ve Semih’in bu sessizliğe isyan edip “hoşçakal sevgili ülkem” deme noktasına gelmesinde bizim payımız yok mudur? En yiğitlerimizi yitirerek çoraklaştığımızın farkında değil miyiz?
Kapitalist kültürün bizleri, birbirimize yabancılaştırdığını, silikleştirdiğini, bencilleştirdiğini, yozlaştırıp duyarsızlaştırdığını anlamamız açısından, Nuriye ve Semih’in ortaya koyduğu iradeye karşı sessiz kalıyor olmamız, bizler açısından bir veri değil midir? Yani üç maymunu oynuyor olmamızda maruz kaldığımız kültürün etkisi göz ardı edilebilir mi?
William Shakespeare’nin “Kent dediğin, insandan başka nedir ki” tanımı, ortaya koyduğumuz pratikle ters orantılıdır. Aynı kenti milyonlarca insan ile paylaşıyorken, yapayalnız oluşumuzun nedenlerini düşünmemiz gerekmez mi? “Eşim beni öldürüyor” diye feryat eden kadına, komşularının cevabı kapılarını sıkı sıkı kapatmak olamaz. Çevremizde olup bitene ses vermek için felaketin ille de kapımızı çalması mı gerekiyor? Yok mudur bizleri bu gaflet uykusundan uyandıracak bir mucize?
Şöyle der Einstein: “İki tür yaşam vardır, bir mucize bekleyerek bir de mucize beklemeden”. Tüm sorunların çözümünde mucize beklemek 21. Yüzyıl insanının aklı olamaz. Tarihin tekerleğinin daima ileriye doğru döndüğünü söyler Marks. Bulanık suda balık avlamayı, kendileri açısından varlık yokluk sorunu olarak gören gericiler, ellerinde bulundurdukları tüm imkan ve olanaklarıyla engeller oluşturmaya, insanlığın milyonlarca yıllık kazanımlarını yok saymaya çalışsa da tarihin ileriye doğru akışını engellemeye güçleri yetmeyecektir. Günümüz insanının aklı, bu türden gerici girişimleri eninde sonunda boşa çıkartacaktır.
13.11.2017
Sinan Tepe
2 Nolu F tipi Cezaevi. C6 – 84. Kandıra, Kocaeli